Kapanma ve zaman

A -
A +
Tam kapanma kararı alındığı günden bu yana toplumda tartışmalar bitmek tükenmek bilmiyor. Tam kapanmanın salgın ile olan mücadelede ne kadar işe yaradığına veya yaramadığına dair birçok argüman öne sürülmekte. Elbette bu konuda yeni argümanlar sunacak değilim fakat 85 milyon nüfusu olan bir ülkenin tamamının eve kapanmasını beklemek, dışarıda tek bir insan ve araç olmasın demek akıl tutulmasıdır. 85 milyon insanın yaşadığı bir ülke, istese dahi sizin kafanızdaki şablon ile uyumlu bir kapanmayı yaşayamaz.
Yaşayamaz, çünkü evlerine kapanan insanların ihtiyaçlarının birileri tarafından giderilmesi gerekiyor. Bu ihtiyaçların giderilmesi yanında, sağlık hizmetleri başta olmak üzere tarımsal faaliyetler, hayvancılık, üretim ve tedarik süreçleri de devam ediyor.
Aslında salgın ile mücadelede yapılması gereken şey oldukça basit: “Toplum ve bireyler olarak daha dikkatli ve tedbirli davranmak, kontrolü elden bırakmamak.” Lakin, bunu başarabildiğimizi düşünmüyorum. Hâl böyle olunca, tam kapatma sona erdikten sonra durumun zaman içinde tekrardan kötüye gitmemesi için bir sebep yok.
 
Evlerde mecburi kalış ve nefis muhasebesi
 
Tüm dünya salgın denilen bu illet ile âdeta büyük bir imtihan veriyor. Bizler de bu süre içinde bir vesile ile de olsa evlerimizde daha çok zaman geçirmek durumunda kalıyoruz. Ramazan ayının son haftasına girdiğimiz şu günlerde kendi iç dünyamıza dönmek ve aldığımız her bir nefesin muhasebesini yapmak için muazzam bir fırsat oysa.
Zamanın değerlendirilmesi ve geçirdiğimiz her anın muhasebesinin yapılması konusunu her düşündüğümde aklıma Ahmet Haşim’in ‘Gurebahane-i Laklakan’ isimli eserinde kaleme aldığı ‘Müslüman Saati’ yazısı gelir. Haşim, bu eserinde modern hayatımızı oluşturan ‘yeni zaman’ kavramını ‘istilâların en gizlisi ve en tesirlisi’ diyerek dile getirir ve özetle şöyle der:
Eskiden kendimize göre yaşayışımız, düşünüşümüz, giyinişimiz ve kendimize göre, dinden, ırktan ve ananeden hayat alanı bir zevkimiz olduğu gibi, bu hayat üslûbuna göre de “saat”lerimiz ve “gün”lerimiz vardı.
Müslüman gününün başlangıcını şafağın parıltıları ve sonunu akşamın ışıkları tayin ederdi.
Işıkta başlayıp ışıkta biten, on iki saatlik, kısa, hafif, yaşanması kolay bir günümüz vardı. Müslümanın mesut olduğu günler, işte bu günlerdi; şerefli günlerin vakalarını bu saatlerle ölçtüler.
Alafranga saatin âdetlerimiz ve işlerimizde kabulü ve alaturka saatin geri safa düşüp camilere, türbelere ve muvakkithanelere bırakılmış battal bir “eski saat” hâline gelişi, hayata bakış tarzımız üzerinde korkunç bir tesire sahip olmamış değildir.
Yeni “ölçü” bir zelzele gibi, zaman manzaralarını etrafımızda altüst ederek, eski ‘gün’ün bütün sedlerini harap etti ve geceyi gündüze katarak saadeti az, meşakkati çok, uzun, bulanık renkte bir yeni “gün” meydana getirdi. Bu, Müslümanın eski mesut günü değil, sarhoşları, evsizleri, hırsızları ve katilleri çok ve yer altında mümkün olduğu kadar fazla çalıştırılacak köleleri sayısız olan büyük medeniyetlerin acı ve sonu gelmez günüydü.
Şimdi heyhat, eski “saat”le beraber akşam da fecir de bitti. Birçoklarımız için fecir, artık gecedir. Ve birçoklarımızı güneş, yeni ve acayip bir uykunun ateşlerinden, eller kilitli, ağız çarpılmış, bacaklar bozuk çarşaflara dolaşmış, kıvranırken buluyorArtık fecri yalnız kümeslerimizdeki dargın ve mağrur horozlara bıraktık.
Salgın dolayısı ile evlerimize zorunlu olarak kapandığımız ramazan ayının bu son günlerinde, köşemizde inzivaya çekilerek derin ve esaslı bir nefis muhasebesi yapmak için bundan daha güzel bir fırsat olabilir mi?
Bu muhasebeyi yapmamızın önündeki engeller ise zaten hepimizin malumu: Televizyon, cep telefonu, sosyal medya ve hayatın yüzlerce hayhuyu… Lakin, unutmayalım ki her aldığımız nefes aynı zamanda bize sunulmuş yeni bir Rabbani imkân. Eski zamanlarda olduğu gibi başlangıcını günün ilk ışıklarının bitişini de gün batımının belirlediği, fecrin ise sadece kümeslerimizdeki dargın ve mağrur horozlara bırakılmadığı bir zaman ölçütü ile yaşamak pekâlâ mümkün...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.