Gündem kayıkçı kavgalarına kurban edilirken

A -
A +
Enerji, günümüz dünyasında devletlerin gerek iç gerekse harici siyasetlerinde ana gündem konusu olmaya devam ediyor. Günümüzde üretimden, yaşamın her noktasına kadar hayatımızın her anını enerji konusu kuşatmışken, Türkiye’nin enerji alanında attığı adımlar tüm itibarsızlaştırma hamlelerine rağmen ısrarla devam etmekte.
Bir taraftan yenilenebilir enerji kaynaklarının kurulu gücü arttırılırken diğer taraftan enerji çeşitliliğini sağlayacak hamleler arka arkaya devreye alınıyor. Bu kapsamda Akkuyu Nükleer Enerji Santrali’nin ilk ünitesinin 2023 yılında devreye alınacak olması, rüzgâr ve güneş üzerinden üretilen enerjinin kurulu gücünün 16 bin megavat düzeylerine çıkarılması, jeotermal kaynaklardan ve bio kütle üzerinden enerji üretimine yönelik kurulu gücün toplam elektrik üretimindeki payının yaklaşık %5’ine ulaşması aklımıza gelen ilk örnekler.
İşte bu stratejik hamlelerin atıldığı bir zaman diliminde Cumhurbaşkanı Erdoğan Karadeniz’deki Sakarya Gaz sahasındaki Amasra-1 kuyusunda 135 milyar metreküplük yeni bir doğalgaz keşfinin yapıldığını tüm dünyaya duyurdu. Daha önceden yine aynı sahadaki Tuna-1 kuyusunda 405 milyar metreküp doğalgaz bulunduğu açıklanmıştı. Böylece bugüne kadar Karadeniz’de bulunan toplam rezerv miktarı 540 milyar metreküp düzeyine ulaşmış durumda.
 
Peki bu rakamlar bize ne ifade ediyor?
 
Bu soruya doğru bir cevap verebilmek için dünyanın nasıl ‘enerjiye aç’ hâle geldiğini iyi anlamamız gerekiyor. Aşağıda verdiğim rakamlar, kaynaklarına göre farklılık arz etse de bize bir ışık tutması açısından son derece değerli.
Dünyada elektrik tüketiminde Çin 7.000 terrawatt/saat ile birinci sırada, Çin’i 4.000 terrawatt/saat ile ABD izliyor. Türkiye’nin bu tablodaki yeri nüfusu ile mukayese edildiğinde hiç de küçümsenmeyecek kadar fazla. Türkiye 272 terrawatt/saat ile dünya elektrik kullanımında 22. sırada.
Bunun yanında ülkelerin petrol ve doğalgaz tüketimleri de inanılmaz boyutlara ulaşmış durumda. Son yıllarda dünyada fosil yakıtlara olan ihtiyaç yenilenebilir enerji kaynakları devreye alınarak azaltılma trendine girmişse de, hâlâ bu kaynaklara olan ihtiyaç çok yüksek boyutlarda.
Örneğin ABD günde yaklaşık 20 milyon varil petrol tüketerek birinci sıradaki yerini hâlâ muhafaza etmekte, ABD’yi günde yaklaşık 13 milyon varillik petrol tüketimi ile Çin takip ediyor. Yine Türkiye günde 950 bin varil petrol tüketimi ile listede 22. sırada.
Hem elektrik tüketimindeki rakamlar hem fosil yakıtlardaki tüketim rakamları enerji üzerinden bir politikayı ülkelerin gündeminin merkezine yerleştiriyor.
ABD, Çin’i çevreleme siyasetini Çin’in enerji kaynaklarına erişimini kısıtlayarak oluşturmaya gayret ediyor. Rusya’nın ‘Güney ve Kuzey Akım Projeleri’ ile Avrupa ve Balkanlar üzerinden İtalya’ya kadar olan bölgede el yükseltmesini istemiyor.
 
O zaman bu durumda ülkeler enerji ihtiyaçlarını nasıl karşılayacaklar?
 
ABD’nin bu konuda kaya gazı satmak dışında ortaya koyduğu açık ve net bir alternatifi maalesef yok. Almanya başta olmak üzere birçok ülke yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmiş olsa da hâlâ fosil yakıtlara olan ihtiyaç çok büyük oranlarda bir hakikat olarak masanın üzerinde durmakta.
İşte Türkiye böylesine stratejik bir konuda 2017 yılında “Millî Enerji ve Maden Politikasını” oluşturdu ve deklare etti. Her ne kadar kayıkçı kavgaları tüm gündemimizi işgal etse ve tüm enerjimizi sömürse de, Türkiye’de stratejik bir kafa, gecesini gündüzüne katarak enerji alanı başta olmak üzere bir çok konuda adım adım ülkenin yapı taşlarını döşeyerek ülkeyi geleceğe hazırlıyor.
 
Enerji güvenliğinden anlamamız gereken…
 
Belki de en az bilinen noktalardan birini de enerji güvenliği konusu oluşturmaktadır. Enerji güvenliğinden anlamamız gerekeni ve Türkiye’nin dünya enerji hatlarındaki konumunu ve en son açıklanan doğalgaz miktarının ne anlama geldiğini Dışişleri Bakanlığı Enerji Danışmanlarından olan Caner Can’ın kaleme aldığı yazılarından öğreniyoruz. Caner Can, kaleme aldığı yazılarda enerji arz güvenliğinden anlamamız gerekenin “enerji kaynaklarının tüketiciye güvenli ve kesintisiz bir şekilde, uygun fiyatlardan ulaştırılması” olduğunu belirtiyor. Ayrıca ülkemizin dünyadaki petrol ve doğalgaz rezervlerinin yaklaşık yüzde altmışına sahip bölgelerin buluşma noktasında yer almasından dolayı özel bir önem ve misyon kazandığını dile getiriyor.
Türkiye tam bu noktada enerji güvenliğini sağlayacak ve uluslararası arenada enerji kartının kendi aleyhine birileri tarafından kullanılmasını önlemek maksadı ile hem kaynakları çeşitlendiriyor hem de elektrik üretiminde yerli kaynakların arttırılmasına büyük önem veriyor.
Türkiye’nin Rusya ve İran ile zamanında imzaladığı “al ya da öde” anlaşmaları bu yıldan itibaren kademeli olarak sona eriyor. 
Yeni bulunan doğalgazın 2023 yılından itibaren kademeli bir şekilde piyasaya sürülecek olması, Türkiye’nin spot piyasalardan daha uygun fiyatlar ile doğalgaz tedarik etmesi ve likit doğalgaz kullanım payının %31’lere ulaşması önümüzdeki süreçte Rusya ve İran ile yapacağımız pazarlıklarda elimizi güçlendirecek.
Ayrıca Türkiye’nin sadece transit bir kullanıcı ülke olmaktan çıkarak, enerji ticaret merkezi bağlamında doğalgazın fiyatlandırıldığı bir piyasanın merkezi olması da iyi değerlendirildiği takdirde hayal değil. Zaten bu vizyon doğrultusunda 2015 yılında İstanbul’da Enerji Piyasaları İşletme AŞ (EPİAŞ) devreye alındı. EPİAŞ, ülkemiz enerji piyasalarının etkin, şeffaf, güvenilir ve sürdürülebilir biçimde işletilmesi ve geliştirilmesi için çalışan çok değerli bir kurum olarak ileriki günlerde isminden çokça söz edeceğimiz bir kurum olacak.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.