Yolların ayrılma noktasında siyaset ve toplum

A -
A +

Başlığa takılıp ayrıştırıcı bir şeyler yazdığımı düşünmeyin.

Tam tersine, bazen yolların ayrışması, sureti haktan gözükme telaşında olanların başlarındaki takkeyi düşürür ve keli açığa çıkarır. Bu yüzden, yolların ayrılma noktalarında uygulanan zorlayıcı siyaset, hakikatin yerli yerine konması açısından çoğunlukla çok değerli katkılar sunabilir.

Neyse yazımızın konusuna dönelim…

Türkiye’nin teröre ve düzensiz göçe karşı aldığı tedbirleri bizzat yerinde görmek maksadıyla Iğdır’dan başlayıp Irak hududuna kadar uzanan coğrafyada gerçekleştirdiğimiz programı yazıp sizlerle paylaşmak istedim.

Heyhat…

Her güne dört farklı yazı konusu olacak kadar yoğun bir gündemin içinden geçtiğimizden, neyi öncelik vererek yazacağımı şaşırdım.

İşte tam böyle bir atmosferde Irak ve Suriye coğrafyasında kullanılmak üzere Cumhurbaşkanlığı tezkeresi TBMM gündemine alındı. Tezkerenin muhtevası ayrılıkçı hareketler, terör, kitlesel göç konularında TSK’nın kullanımı ve yine aynı amaçlara matuf olmak kaydıyla yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunmasına dair iki yıllık bir yetkilendirmeyi ihtiva ediyor.

Söz konusu tezkere salı günü TBMM’den AK Parti, MHP ve İyi Parti’nin oyları ile geçerek kabul edildi. Tezkereye hayır oyu veren CHP’nin itirazları ise iki ana konu üzerine idi. Bunlardan birincisi, tezkerenin bundan önceki tezkerelerden farklı olarak bir yıllık bir süre için değil, iki yıllık bir süre için istenmesi diğeri ise yabancı ülke askerlerinin Türkiye’de bulundurulmasına yönelik muhteva.

Bundan önce aynı kapsamda çıkarılan tezkerelerin tamamında yabancı ülke askerlerinin Türkiye’de bulundurulması ile alakalı bölüm, hem de aynı ifadeler ile bulunmasına ve CHP tarafından evet oyu verilerek desteklenmesine rağmen şimdi değişen ne olmuş olabilir ki?

Öyle ya, 2015, 2016, 2017, 2018 ve 2019 yıllarındaki tezkerelerin tamamında aynı ifadeler olmasına rağmen evet oyu veren CHP yönetimi neden fikir değiştirmiş olabilir?

Aslında olan çok açık, HDP’nin kararlı tavrı, CHP’yi tezkereye hayır oyu vermeye zorlamıştır.

O zaman HDP’den yana koyulan bu tavır değişikliği, kamuoyuna nasıl izah edilecek?

CHP yönetimin sıklıkla başvurduğu popülist söylemler ile konu sulandırılarak. Zor zamanlarda durumun popülist söylemler ile geçiştirilmesi, CHP yönetiminin sıklıkla tercih ettiği bir iletişim metodudur.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun, ‘Irak ve Suriye’deki harekâtlara TÜGVA mensupları gitsin, bizim askerimiz neden şehit olsun’ şeklindeki akla ziyan açıklamaları, parti binalarından iki ay önce sallandırdıkları ‘sınır namustur’ pankartının da siyasi bir popülizm gereği oraya asıldığının en güzel göstergesi olmuştur.

Sınır namus ise, elhak öyledir ve namusumuza göz diken bir terör örgütü sınırlarımızın hemen ötesinde elinde silah ile bekliyorsa, bu eli kanlı örgüte karşı tedbir almak için TÜGVA’yı gündeme getirme fikri sanırım Kemal Kılıçdaroğlu’nun devlet adamlığı kumaşının kalitesi hakkında çok şey söylemektedir.

 

Peki aslında yapılmak istenen ne?

 

Türkiye’nin terör ile mücadelesinde mücadelenin boyutu artık devlet içinden devlet dışı boyuta taşınmıştır. Bugün terör ile mücadelenin devlet dışındaki boyutu yıllardır örgütü besleyen ve yöneten birçok merkezi aynı anda kaygılandırmaktadır. Şayet Türkiye önümüzdeki yıl Irak’ın kuzeyinde terör örgütünün bel kemiğini kırıp bu bölgede de örgütü sahadan silerse, terör örgütünün tekrardan toparlanması hiç mümkün olmayacaktır.

Gözlerinin önünde âdeta bir kar tanesi gibi eriyip giden bu örgüte, Türkiye sınırlarının dışında dokunulmaması bu merkezler açısından son derece önemli bir kırmızı çizgidir. Keza, ABD’nin Irak Büyükelçisi’nin birkaç seferdir ısrarla dile getirdiği, Irak’ın kuzeyindeki terör ile mücadelenin Irak merkezî hükûmetine bırakılması söylemleri ve sınır ötesi harekâtlara bazı ülkelerin koro şeklinde karşı çıkması tam da bu sebeptendir.

Devlet dışına taşınan terörle mücadelede rakamlar neler söylemekte?

Sadece Hakkâri gibi terör ile mücadelenin yürütüldüğü önemli bir merkez üzerinden konuyu değerlendirmek gerekirse, Hakkâri ili sınırları içinde etkisiz hâle getirilen terörist sayısı 2019 yılında 94, 2020 yılında 68, 2021 yılında ise sadece 22’dirAynı bölgenin sınırlarının dışında etkisiz hâle getirilen terörist sayısı ise 2019 yılında 333, 2020 yılında 262, 2021 yılında ise 206’dır.

Bu rakamlar terör ile mücadelenin yurt içinden ziyade, sınırların dışında nasıl önemli bir hâle geldiğini bize çok açık göstermektedir. Güvenlik çalışmalarında bilinen önemli bir husus, PKK türevindeki terör örgütlerinin kendileri için barınabilecekleri elverişli ve emniyetli alanlar olmaksızın hayatta kalmalarının imkânsızlığını göstermektedir.

Türkiye’nin hem Suriye’de oluşturmuş olduğu güvenli ceplerin, hem de Irak’ın kuzeyinde inşa ettiği irili ufaklı onlarca üs bölgesinin ve bölgede geliştirdiği istihbarat kapasitesinin, PKK terör örgütüne âdeta nefes aldırmadığı bizzat örgütün elebaşları tarafından dile getirilmektedir.

Bu durum sadece PKK’yı değil, Türkiye’nin iç enerjisini ve kaynaklarını sömürsün, evlatlarını kurda kuşa yem etsin, anaların gözlerini evlat acısı ile yaşlı bıraksın diye PKK’yı kurgulayan aklı ve bu aklın içeride birlikte hareket ettiği elemanlarını da son derece telaşa sevk ediyor.

Bu yüzden, bir taraftan ‘sınır ötesi harekâta TÜGVA üyeleri katılsın’ diye zırvalar ortaya atılırken, eli kalem tutan fonlanmış yazar çizer tayfasına da ‘güvenlikçi siyaset’ diye yazılar yazdırılıyor. Parti görünümlü siyasi oluşum da her köşeye sıkıştığında olduğu gibi bolca barış, demokrasi ve kardeşlik adı altında kokuşmuş söylemlere başvuruyor.

Şartlar ne olursa olsun Türkiye’nin kararlı duruşu ve milletin ferasetli desteği ile, Türkiye uzadığında budansın, kuruduğunda sulansın siyasetinde elverişli bir araç olarak kullanılan terör örgütünü ve içerideki dostlarını çok ama çok zorlu bir 2022 yılı bekliyor.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.