Gündem nobran siyaset diline teslim edilemez

A -
A +
Bazen düşünmüyor değilim, acaba ülke gündemi içeriye bu şekilde sıkışsın ve dışarıda olan biten dikkatten kaçsın diye mi ülke içinde bu kadar nobran siyaset yapılıyor?
Çünkü bir siyasi parti lideri, Gazi Meclis’in çatısı altında ağzını doldura doldura buraya yazmaya edep ettiğim cümleleri neden eder?
Hele de Meclis çatısı altında kendisini temsil etme vazifesi olan bir vekilin, bir şehit yakınının anasına bacısına galiz küfürler etmesi ile alakalı konuyu güya kınamaya çalışırken.
Pes yahu…
Biz içeride bu çukur tiyatrosunu izlemeye mecbur bırakılırken elbette dünya yerinde saymıyor. Uluslararası gündem öylesine hızlı akmakta ki, Türkiye içeride bu kısır çekişmelere gömülse ve bir de koalisyonların istikrarsız hükûmetleri işbaşında olsa, asla kapanması mümkün olmayan yaraların açılması işten bile değil.
 
Siper hava savunma sistemi
 
Siyasetin bu nobranlığı evlerimizde bizleri tutsak ederken, Savunma Sanayii Başkanlığı Sinop kıyılarında Türkiye’nin hava savunmasında kilit rol alacak Siper sistemini başarı ile test etti.
Yüksek irtifada hava savunması sağlayacak Siper, Savunma Sanayii Başkanlığı’nın koordinasyonunda Roketsan, SAGE, Aselsan gibi kurumlarımız tarafından geliştirildi. Başarıyla gerçekleştirilen testler sonrasında sistemin 2022 yılında seri üretime alınması, 2023 yılında ise TSK envanterine girmesi bekleniyor.
Sisteme dair paylaşılmış net bilgiler olmamakla birlikte menzilinin 70-110 km, irtifasının ise 20.000 m ve üzeri olması bekleniyor. Radar sistemleri Aselsan tarafından geliştirilen sistem, aynı zamanda Türkiye’deki tüm radar sistemi ile ağ bağlantısı sağlayabilecek ve NATO sistemleri ile de uyumlu.
 
Peki Siper sistemi neden bu kadar önemli?
 
Aslında Türkiye hava savunmasında 1990’lı yıllardan bu yana sorunlar yaşamaktaydı. Saddam Hüseyin’in I. Körfez Savaşı boyunca başta İsrail olmak üzere birçok bölgeye Sovyet yapımı Scud füzelerini atmaya başladığında Türkiye bu sistemlerin eksikliklerini iliklerine kadar yaşamaya başlamıştı. Fakat, 1990’lı yılların titrek koalisyonlar ile yönetildiği, vesayetin hücrelerimize kadar teneffüs ettiği, terör olaylarının ve faili meçhul cinayetlerin Türkiye’yi âdeta teslim aldığı bir ortamda tutarlı bir savunma siyaseti ortaya koymak elbette mümkün olmadı.
Hatta yaşanan bu güvenlik merkezli sorunlara rağmen gazeteler, üniforma giymiş bazı bürokratların ağızlarından çarşaf çarşaf manşetler atarak, irticanın PKK’dan dahi tehlikeli olduğunu yazıyorlar, İstanbul’un semtlerinde bazı gazeteciler sakallı ve çarşaflı insan avına çıkıyorlardı.
Elbette böylesi bir ortamda Türkiye’nin hava savunma sistemlerindeki eksikliklerini gidermek bir yana, terör ile olan mücadelesinde kullandığı en temel ekipmanın temininde dahi sorunlar yaşamaktaydı. 2000’li yıllardan sonra bu açığını gidermek için birçok girişimi oldu ise de, ne Batı menşeili bir sistemi tedarik edebilmek mümkün oldu, ne de yerli ve millî imkânlar ile bir üretim gerçekleştirebilmek.
Bu şartlar altında gerçekleşen 15 Temmuz hainliği Türkiye’deki karar vericileri ivedilik ile bir S-400 hava savunma sistemini almaya mecbur etti, çünkü konu siyaseten dillendirilmese de karar mekanizmaları Batı merkezli bir tehdidi bizzat hissetmekteydi.
S-400 sistemlerinin alınmasına dair konuyu ayrı bir yazımda artısı ve eksisi ile değerlendireceğim lakin Türkiye’nin bu konuyu bu kadar kısa bir sürede kendi evlatlarının ve kurumlarının çabaları ile gerçekleştirmesi ve bu alanda büyük mesafe katetmesi takdire şayan bir durumdur.
Neden?
Çünkü günümüz muharebe şartlarında hava sahanızı müdafaa edecek katmanlı bir hava savunma sisteminiz yoksa hem yaptığınız milyarlarca dolarlık yatırımlarınız hem de savunma konseptleriniz doğrultusunda sahip olduğunuz sahadaki askerî gücünüz son derece kırılgan olacaktır.
Her ne kadar Türkiye’nin hava savunmasını hava kuvvetleri envanterindeki uçaklarımız ile sağladığımıza dair gösterişli laflar kullanan içi boş analizler ortaya konulsa da, başta seyir füzeleri olmak üzere havadan gelecek kapsamlı tehditlerin katmanlı ve tümleşik bir hava savunma sistemi olmaksızın bertaraf edilmesi neredeyse imkânsızdır.
Bu açıdan, Türkiye’nin savunma siyasetinin salt güvenlik bürokrasisine devredilmemesinin, sivil siyasetin belli bir vizyon doğrultusunda güvenlik bürokrasisi ile istişare ederek stratejik bir plan ortaya koyması ve bunu bir irade ve oluşturduğu bütçe ile desteklemesinin meyvelerini almaktayız.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.