Neden şimdi?

A -
A +

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 23 Mayıs’ta Suriye’ye yönelik olası bir harekâtı gündeme getirmesinden sonra, MGK’dan da harekâta dair kuvvetli işaretler gelmeye başladı. MGK bildirisinde “hâlihazırda icra edilen ve edilecek olan harekâtların” ibaresinin geçmesi, bu yöndeki kararın MGK’da ele alındığını bizlere gösteriyor.

Hem Sn. Erdoğan’ın açıklamaları hem de MGK bildirisi, ülke içinde haber yapan Batı medyasını telaşlandırmakta gecikmedi.

Alman resmî yayın organı olan DW’nin Türkçe yayın yapan sitesi, harekât sonrası açılan güvenlikli bölgelere bir milyon Suriyelinin yerleştirilmesi fikrine ‘Bölgenin demografisi büyük ölçüde değiştirilebilir’ diyerek itiraz etti.

Suriyelilerin Hamburg ya da Münih’e yerleştirilmesi düşünülmüyor ki bir demografik değişim söz konusu olsun...

Suriyelilerin Suriye’deki güvenlikli bölgelere yerleştirilmesi konuşuluyor, Alman resmî yayın organı tarafından böylesi bir eylem neden bir demografi değişimi parantezine alınmış acaba?

Ayrıca zaten sığınmacıların kahir ekseriyeti başta Halep olmak üzere yakın bölgelerden gelerek Türkiye’ye sığındılar.

Rakka ve Menbiç gibi dominant Sünni Arap beldelerin YPG terör örgütü tarafından kontrol edilmesi, Halep’in İranlı vekil savaşçılar tarafından kontrol edilmesi ve bu bölgelerden kaçan insanlar Almanya’nın resmî yayın organını hiç rahatsız etmiyor da Suriyelilerin Suriye’ye dönmesi neden rahatsız ediyor olabilir?

Neden şimdi?

Konunun kendi içinde birden fazla veçhesi mevcut.

 

YPG terörü

 

Birinci derecede sıkıntılı olan husus hepimizin malumu olduğu üzere, Türkiye’nin Fırat Kalkanı Harekât bölgesi ve Zeytin Dalı Harekât bölgesine yönelik uzunca bir zamandan bu yana Tel Rifat ve Menbiç bölgesindeki YPG noktalarından gerçekleştirilen terör saldırıları mevcut.

Bu saldırılar sonucunda bugüne kadar yüzlerce masum insan ve Suriye Millî Ordusu personeli hayatını yitirdi. Hiç kuşkusuz bu saldıranların daha da acı olan tarafı, buralardan kaynaklanan saldırılar soncusunda bugüne kadar yirmiden fazla şehit verdik.

Terörizm Analiz Platformunun (TAP) verdiği veriler doğrultusunda son bir yıl içinde Tel Abyad’a 17, Afrin bölgesine 16, El Bab bölgesine 14, Tel Rifat civarına 12, Azez bölgesine 12, Cerablus bölgesine 7 ve Ayn İsa civarına 3 saldırı gerçekleştirilmiş.

Her ne kadar Türkiye bu saldırılara misli ile mukabelede bulunsa da bunun sürdürülebilir ve kabul edilebilir nokta olmadığı hepimizin malumudur.

Rusya, NATO silahları 500 km dibimize kadar gelecek diye koca bir ülkeyi işgale kalkmışken ve bu konuda Rusya’ya şimdi hemen hemen tüm Avrupa hak vererek Ukrayna’nın NATO üyeliği gündemden düşürmüşken, biz sınırlarımızın hemen dibinde celladını bekleyen kurban misali hazin sonumuzu mu bekleyeceğiz?

 

Menbiç’te unutulan sözler

 

Türkiye Barış Pınarı Harekâtı sonrasında hem ABD hem de Rusya yönetimi ile YPG’li unsurların silahları ile sınırdan 30 km güneye inmelerine dair mutabakata varmıştı. Görünen o ki Türkiye’nin açtığı güvenli bölgelerin dışında hiçbir noktada bu sözler tutulmadı. Bunun en doğru teyidi, yukarıda verdiğim bölgelere yapılan saldırılar ve verilen şehitler.

Haddizatında Türkiye, Menbiç bölgesi DEAŞ unsurlarından temizlendikten sonra YPG’nin Fırat Nehri’nin doğusuna çekilmesine dair bizzat ABD Başkanı ve yetkililerinden sözler almıştı. Bu durumun monitör edilmesi için de 300 ABD Özel Kuvvetler personelinin Menbiç’in DEAŞ’tan temizlenmesinde bölgede bulunacağı o zamanlar bolca yazılıp çizilmekteydi.

Sahada kendi gayretiniz olmadığı takdirde verilen hiçbir sözün tutulmadığı aşikâr.

Bir kez daha öğrendik.

 

Rusya’dan boşalan alanın İranlı vekil savaşçılar tarafından doldurulması

 

İkinci önemli mesele Rusya’nın Ukrayna sahasında içine düştüğü zor durum ve bu hususun Suriye sahasında oluşturduğu yan tesirler.

Rusya açık istihbarat kaynaklarından gelen bilgilere göre Suriye’deki stratejik konumunu muhafaza etse de Halep civarındaki Neyrab’tan, İdlib’in doğusundaki bazı bölgelerden, Tabqa civarından ve Suriye içlerindeki bazı bölgelerden hem kendi kuvvetlerini hem de özel askerî firmalarını çekmeye başladı. Buralardan boşalan bölgelere İranlı vekil savaşçıların yerleştiği, şimdilerde bu kapsamda Fatimiyyun Tugayları, Hizbullah ve diğer İran yanlısı gruplarda büyük bir hareketlilik olduğu biliniyor.

Bu konunun Türkiye tarafından neden sıkı sıkıya takip edilmesi gerektiğini yaklaşık iki hafta evvel yine bu köşede ‘Suriye sahası yeni gelişmelere gebe’ isimli yazımda(*) detaylıca değerlendirmiştim.

İran, şayet başta İdlib olmak üzere Türkiye sınırına yakın bölgelere dünyanın her bir coğrafyasından taşıdığı vekil unsurları getirerek Rusya’nın boşalttığı alanları doldurursa, bu konu Türkiye’deki sığınmacıların Türkiye’ye dönüşü önündeki en önemli engel olacak bir konudur.

 

Sığınmacıların iç siyasette oluşturduğu baskı

 

Üçüncü son derece önemli bir diğer konu ise Suriyeli sığınmacıların bir bölümünün daha Suriye topraklarına dönüşü ve Türkiye iç siyaseti.

Suriyeli sığınmacı konusu belli ki 2023 yılına giderken muhalefetin en çok kaşıyacağı alan olacak. İktidarın bu yumuşak karnını tahkim etmesi açısından bir milyona yakın Suriyelinin bu güvenlikli bölgelere dönmesi bu açıdan son derece önemli.

 

Konjonktürel uygunluk

 

Belki de son husus, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyelikleri tartışılırken Türkiye’nin terör ile mücadelesine dikkat çekmek ve kendi lehine şekillenmiş olan bir ortamda yukarıda bahsetmiş olduğum problemlere bir neşter atmayı konjonktürel olarak uygun bulmuş olması.

Aksi takdirde bugün şartlar müsait olduğunda atmadığımız bir adım, daha sonra çok daha namüsait şartlarda tezahür ederek karşımıza dikilebilmekte.

 

(*)https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/yusuf-alabarda/626943.aspx

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.