Vatan size minnettardır

A -
A +
Hain kalkışmanın üzerinden tam altı yıl geçti.
 
Geçen bu altı yıl içinde bir yandan yaralar sarılmaya çalışılırken diğer yandan da askerî darbelerin önüne geçecek birçok hamle hayata geçirildi.
 
15 Temmuz kalkışmasını diğer darbelerden ayırt eden en belirgin fark, bu kalkışma ile birlikte toplumun değerlerinin dibine saçılan nifak tohumları maalesef her geçen gün farklı bir yerden patlamaya devam ediyor.
 
Darbeler, silahlı güçlerini kontrol altına almayı başaramayan ve demokrasiyi içselleştiremeyen toplumların hayatında olmaya devam ediyor, devam da edecek.
 
Daha dün Beyaz Saray eski Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton katıldığı bir televizyon programında kendisini şu şekilde tanımlıyordu: ‘Burada değil de başka ülkelerde darbe planlamalarına yardımcı olmuş biri olarak…’
 
Eh, şaşırmadık, hepinizin ciğerini biliyoruz.
Pakistan’da ordunun tazyiki ile gerçekleşen hükûmet değişikliği, Mısır ve Sudan’da yapılan askerî darbeler ve 15 Temmuz kalkışması, biz üzerimize düşeni yapmadığımız takdirde birilerinin üzerimizde istediği gibi ameliyat yapabileceği gerçeğinin dipdiri olduğunu bizlere göstermekte.
 
Siyasi tarihi sayısız darbe ve darbe girişimine maruz kalmış bir ülkenin vatandaşları olarak, darbe virüsünü bir daha hayat bulamayacağı bir şekilde ortadan kaldırmamız gerekiyor çünkü 15 Temmuz ile birlikte ilk kez milletin eline böyle bir fırsat geçti.
 
Neden fırsat?
Çünkü bastırılmamış ve hesap sorulmamış her darbe, bir sonraki darbeyi mayaladı ve bu toplum ilk kez bir darbeyi çıplak elleri ile bastırdı.
 
Şayet 15 Temmuz gecesi gerçekleşen kalkışma, milletin çıplak elleri ile bastırılmasaydı 15 Temmuz darbesi de 15 yıl sonraki bir diğer darbeyi mayalamış olacaktı.
 
Peki tehlike geçti mi?
Elbette hayır.
Maalesef 15 Temmuz sonrasında bile, birçok siyasetçinin ağzından darbeler devrinin sona erdiğine dair gereksiz beyanatlar duymaktayız. ABD, İngiltere ve pek çok Avrupa ülkesi gibi siyasi tarihlerinde askerî darbe görmemiş devletler dahi silahlı güçlerini kontrol altında tutarken, siyasi tarihine sayısız darbe ve muhtıra sığdırmış bu ülkede, bu türden sorumsuz beyanatlar ve rahatlık ancak söz söylemenin şehveti ile izah edilebilir.
Türkiye’nin ‘silahlı gücün demokratik kontrolü’ doğrultusunda ortaya koyduğu reformlar, birilerini son derece rahatsız etse de Türkiye, ABD başta olmak üzere tüm Batı demokrasilerinde çoktan hayata geçirilmiş bu reform hamlelerinin sıkı takipçisi olmaya devam etmelidir.
 
Türkiye bu alanda bugüne kadar hangi adımları attı?
 
TSK bürokratik bir kurum olarak tüm Batı demokrasilerinde olduğu gibi Savunma Bakanlığı çatısı altına alındı ve hiyerarşi buna göre yeniden dizayn edildi. Ceketin yıllar önce yine bir askerî darbe sonucu yanlış iliklenmiş düğmeleri, yerli yerine tekrardan takıldı.
  • Her darbede Ankara ve İstanbul’da Meclis’i ve kritik tesisleri ele geçirmek için defalarca kullanılmış birlikler şehir dışına taşındı.
  • TSK içindeki üst düzey terfilerin yapıldığı Yüksek Askerî Şûranın yapısı değiştirilerek, tüm terfi ve atamalar siyasi iradeye bağlandı. Bu konu, hâlâ birçok yalan yanlış açıklamalar ile sulandırılmaya çalışılsa da kerameti kendinden menkul bu şahısların her konuda kendilerine örnek aldıkları Batı’da söz konusu atamaların nasıl ele alındığına dair tek kelam edememeleri acep nedendir?
  • Tüm askerî okullar Millî Savunma Üniversitesi çatısı altında toplanarak, profesyonel askerî eğitim denetim ve gözetim altına alındı.
Tüm demokratik ülkelerde profesyonel askerî eğitim müfredatı, silahlı kuvvetler personelinin demokratik zihniyeti özümsemesi açısından son derece önemli bir husustur. Millî Savunma Üniversitesi ve müfredatının muhtevası kimsenin dikkatini çekmese de ABD orijinli RAND Corporation gibi bir düşünce kuruluşunu son derece sadece bu sebepten yeteri kadar rahatsız etmektedir.
 
Silahlı gücün demokratik kontrol ve denetimi ne demek?
 
Romalı şair Juvenal’ın 2.000 yıl kadar önce sorduğu ‘Bizi düşmanımıza karşı korumakla mükellef silahlı güçten, bizleri kim koruyacak?’ diye sorduğu sualin bugün dahi net cevabı verilmiş değildir.
Yani eline bizleri koruması için vergilerimizle alıp teslim ettiğimiz silahların, bizim böğrümüze döndürülmemesi adına ne yapmalıyız?
 
Demokrasi ile yönetilmeyen ülkelerde bu husus şiddet ve katı kurallar yoluyla ve sadakati garanti altına alınmış komuta kadrosu ile çözülmeye çalışılmışsa da çok başarılı bir yöntem olmadığını Orta Doğu’nun son yüzyıllık siyasi tarihinden iyi biliyoruz.
 
Demokratik ülkelerde ise yukarıda saydığım ve Türkiye’de de devreye alınmış reform hamlelerine ilave olarak, basın ve medyanın silahlı bürokrasiye dair bolca haber yapması, gizlilik gerektiren hususlar hariç açık ve şeffaf yönetişim felsefesinin hayata geçirilmesi ve kışlaların içinde yürütülen yoğun istihbarat faaliyetleri sayılabilir.
Elbette bu hususlar burada yazıldığı kadar kolaylıkla hayata geçebilen hususlar değil.
Bunların hayata geçmesi için iktidarın, parlamentoların ilgili komisyonlarının ve savunma bakanlıklarının bir güç dengesi ve kontrol mekaniği içinde faaliyetlerini sürdürmesi son derece önemlidir.
Bu vesile ile 15 Temmuz’da hayatlarını feda eden tüm şehitlerimizi rahmet, minnet ve şükran ile yâd ediyorum.
Vatan size minnettardır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.