Asra bedel günler

A -
A +

Bir tarafta 10 ay gibi kısa bir süre içerisinde yapılacak cumhurbaşkanlığı seçim süreci ve bunun ülke gündeminde oluşturduğu hava, diğer taraftan da son derece hızlı gelişen bir dünya gündemi.

Sadece son birkaç hafta içinde Ukrayna’dan çıkarılmayı bekleyen tahılın Türkiye’nin ara buluculuğunda çıkarılarak dünya piyasalarına sunulması, Tahran’da gerçekleştirilen Astana formatlı İran, Rusya ve Türkiye devlet başkanlarının buluşması ve hemen ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Soçi ziyareti.

Türkiye’nin ortaya koyduğu bu baş döndürücü trafik içeride muhalefet tarafından görmezden gelinse ve ‘Türkiye’nin dünya ile bütünleşen bir dış politika izleyeceğine’ dair bir takım beylik laflar kaleme alınsa da gerçekte Türk dış politikası kendi etki ve ilgi alanındaki tüm konularda küresel ölçekte bir aktivizmin içerisinde.

Soçi’de Rus lider Putin ile yapılan görüşmede ortaya çıkan ruble ile ticaret, Şangay İş Birliği Örgütünün eylül ayında Özbekistan’da gerçekleştireceği toplantıya Türkiye’nin de davet edilmesi ve Suriye’ye yönelik olası harekât, Avrupa ve ABD’de Türkiye’yi kendi çıkarları zaviyesinden kaygı ile izleyen bazı başkentleri son derece rahatsız etmeye yetti.

İşte böyle bir ortamda Cumhurbaşkanı Erdoğan 13. Büyükelçiler Konferansında çok önemli konulara temas ederek bir Türkiye vizyonu çizdi.

‘2023 ve ötesinde akil ve müşfik Türk diplomasisi’ temasıyla toplanan konferansta Erdoğan ortaya koyduğu Türkiye vizyonu, Türkiye’nin özgün bir harici siyaset ortaya koyma noktasında nereye geldiğini de göstermekteydi.

Bu ülkede bırakın Suriye’ye harekâtı ve Soçi zirvesi gibi Batı’dan ayrıştırılmış zirveleri bu türden siyasetin onda biri bile hükûmetlerin alaşağı edilmesine yeterdi de artardı bile.

Erdoğan’ın Cengiz Aytmatov’dan alıntıladığı ‘Gün olur asra bedel’ cümlesi aslında içinden geçtiğimiz günlerin de önemini çok net bir biçimde ortaya koymaktaydı. Yeniden dizayn edilen dünyada Türkiye’nin gücünü emen içerideki kısır tartışmalardan ziyade, gücünü tahkim edecek stratejik hedeflere yelken açması gerektiğine dair muazzam örnekler verdi.

Elbette bu günlere kolay gelmedi Türkiye.

Sırtında kırk hançer yarası ile içerideki elitist zihniyete, karanlık odaklara, bürokrasiye çöreklenmiş yapılara karşı verdiği mücadelesini tek tek anlattı Erdoğan.

 

Gelecek döneme dair

 

2023 seçimleri nasıl bir tablo ortaya çıkarır bilemeyiz, milletin takdiri herkesin başının üzerindedir lakin Türkiye’nin 2023 seçimleri öncesinde Suriye’de yarım kalmış güvenlikli koridorunu tamamlaması elzem gözüküyor.

Bu kapsamda oluşturulacak koridorun Batı merkezlerinde şimdiden sancısı başlamış durumda ve bu harekâtların Batı başkentlerinde daha iyi bir çerçevede ele alınmasına dair elçiler ile yapılan istişari toplantı bu anlamda son derece kıymetliydi.

Türkiye’nin açtığı bu güvenlikli bölgeye dair altılı masanın bugüne kadar ortak bir söylem geliştirememiş olması elbette kamuoyunda son derece kaygı uyandıran bir durumdur ve isteseler de istemeseler de bu konu gündeme getirilmeye devam etmelidir.

Bu siyasetsizliğin ortaya çıkmasında HDP faktörü son derece etkendir ve bu yüzden mezkûr konuda bugüne kadar kapsamlı bir ortak söylem hâlâ kamuoyu ile paylaşılmamıştır.

Bu sıkışmışlığın aşılması için muhalefetin borazanı niteliğindeki kanallarda Türkiye’nin güvenlik siyasetine dair ortaya koyulan güvenlik siyasetini itibarsızlaştırma gayretleri son derece hız kazanmış durumdadır.

Türkiye’de kim terör eylemi istesin ki?’ tarzındaki ilkel tespitler ile altılı masaya sunulan destek aşikârdır lakin muhalefetin olası bir iktidarında CHP’nin tezkereye evet demeyeceğini de bugünden biliyoruz.

Tezkereye hayır denilen bir ortamda Suriye ve Irak’ta askerimizin nasıl bulunabileceğine dair tek kelam yorum yapmayarak ‘Kim terörü neden desteklesin ki?’ gibi değerlendirmeler şayet hakikati gizlemek maksatlı değilse, bu değerlendirmeleri yapanların kapasitesi hakkında son derece önemli bir delil sunmaktadır.

Tüm bu hengâmeye ve belirsizliğe rağmen hükûmetin Suriye ve Irak’ta elini daha seri tutması ve buradaki güvenlikli koridoru tamamlaması, Irak’ta Kandil-Sincar ve Türkiye sınırı arasında kalan alanı mutlak surette PKK’nın her türden hareketliliğine kapatması gerekmektedir.

Millet İttifakı, olur da iktidar olursa, varsın oradan Mehmetçiği çekme kararını milletin gözünün içine bakarak verebiliyorsa versin...

O gün geldiğinde HDP’nin desteği mi daha yamanmış, milletin şamarı mı hep birlikte görürüz.

 

Bu nasıl bir nefret?

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın muharrem ayı vesilesi ile Alevi vatandaşlarımızla muharrem orucunu açması tüm nefretlerini ortaya dökmelerine yetti.

Akla hayale gelmeyecek argümanlar üzerinden saldırılar yöneltiyorlar.

Neden gitti?

Bunlar hep seçim manevrası.

Hünkâr Hacı Bektaş ve Mustafa Kemal’in portresi neden yan duvara asıldı?

Bu ülkede ne Aleviler ne Kürtler ne milliyetçiler ne Atatürkçüler ne de dindarlar kimsenin arka bahçesi olmamalı, lakin gelin görün ki herkes bir yerleri parsellemiş. Kim ki o has alanlara yaklaşmak isterse kızılca kıyamet kopuyor.

 

Mehmet Ali Çelebi kimyalarını bozdu

 

CHP eski Milletvekili Mehmet Ali Çelebi, FETÖ kumpasları kapsamında atıldığı cezaevi günlerinde AK Parti ile FETÖ arasındaki ilişkiye dair eleştirileri baki kalmak kaydıyla dile getirdiği Erdoğan’ın FETÖ ile verdiği mücadeleye dair paylaşımları, CHP sokağındaki bazı kalem ve kelam sahiplerini âdeta çıldırttı.

Birileri ekranda şeytan taşlarcasına M. Ali Çelebi’ye saldırıyor, diğeri de sosyal medya üzerinden sanki hâlâ Genelkurmay Karargâhında maiyetine seslenir gibi eski rütbesi ile seslenen üstenci paylaşımlar yapıyor ve daha da ötesi hangi partiye gitmesi gerektiğine dair onun adına karar veriyor.

Oysa hançerinizi yırtarcasına desteklediğiniz altılı masanın iki üyesi de partilerini bırakıp mezkûr masaya bağdaş kurdu ve bugüne kadar sizi ‘Bunlar ile ne işin var?’ diye Kemal Bey’i eleştirirken görmedik.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.