Siyahilerin organları çalınıp izinsizce beyazlara takılıyor!

Düzenleyen:
Siyahilerin organları çalınıp izinsizce beyazlara takılıyor!

DÜNYA Haberleri

1960’larda ABD Virginia’da siyahi bir adamdan alınan kalp, beyaz bir hastaya nakledildi. Kalbin izinsizce alındığı ortaya çıkınca aileler seneler boyu mahkemeden mahkemeye koştu

Osman SAĞIRLI - 25 Mayıs 1968’de Virginia, Richmond’daki cerrahlar, beyaz bir iş adamına dünyanın ilklerinden biri olan başarılı bir kalp nakli gerçekleştirdi. Kullandıkları kalp, bir gün önce hastaneye getirilen, şuursuz ve kafatası kırığı ve travmatik beyin hasarı olan Bruce Tucker adlı bir siyahi hastadan alındı. Yirmi dört saat sonra beyin ölümü ilan edildi.
Tucker’ın hâlâ atmakta olan kalbi, ailesinin bilgisi veya önceden müsaadesi olmaksızın çıkarıldı; Tucker’ın kalbinin yerinde olmadığı yerel cenaze müdürü tarafından fark edildi.

IRKÇILIK YAPILDI
Amerika’nın ilk hukuk davasına yol açan cerrahların eylemleri, 18 Ağustos’ta piyasaya çıkacak olan “The Organ Thieves: The Shocking Story of the First Heart Transplant in the Segregated South” “Organ Hırsızları: Ayrılmış Güneydeki İlk Kalp Nakilinin Şok Hikâyesi” adlı yeni kitapta gün ışığına çıkarıldı. Pulitzer Ödülü adayı gazeteci Charles Chip Jones tarafından kaleme alınan ve bu ilk organ naklinin etiği hakkında rahatsız edici soruların yer aldığı kitapta; ırkçılık ve sağlık hizmetlerinde siyahi insanlara yönelik ayrımcılıktaki derin köklerden örnekler var.

İlk böbrek naklinin 1954’te gerçekleştiğini ve organ nakli tarihinde bunun bir ilk olduğunu belirten Jones yaptığı açıklamada “1960’ların sonlarında süperstar cerrahlar bir insan kalbini başarıyla nakleden ilk kişi olmak için yarışıyorlardı” dedi. Richmond’daki Virginia Tıp Koleji’ndeki  (MCV) cerrahlar Dr. Richard Lower ve Dr. David Hume, bu yarışın ön saflarında yer alıyordu, ancak ilk kalp naklini 12 Aralık 1967’de Güney Afrikalı cerrah Dr. Christiaan Barnard gerçekleştirdi ama hasta 18 gün sonra öldü.  Mayıs 1968’de MCV, kalp nakli için umut vadeden bir aday olan ciddi koroner hastalığı bulunan bir hastayı hastanesine kabul etti. Fakat Lower ve Hume henüz uygun bir kalp bağışçısı bulamamıştı. Ve hastaları için zaman tükenirken acilen bir hastaya ihtiyaçları vardı.

HAYIRSEVER HASTA BULUNDU!
Düşme sırasında ciddi bir kafa travması geçiren bir Richmond fabrikası işçisi olan Tucker, 24 Mayıs 1968’de MCV Hastanesine getirildi. Tucker’ın şahsi eşyalarının arasında erkek kardeşinin kartvizitlerinden biri olmasına rağmen, memurlar aile üyesinin yerini bulamadı.  Ve hastane, Tucker’ın ailesi olmadığını ve nefesinde likör olduğunu iddia ettiğinden (kazadan önce içiyordu), bir “hayır kurumu hastası” olarak profillendirildi ve potansiyel bir kalp bağışçısı olarak işaretlendi.
Tucker, bir ventilatöre bağlıydı ve kendi başına nefes alamıyordu. Bir doktor, Tucker’ın beynindeki elektriksel aktiviteyi belirlemek için bir EEG uyguladı; sonuç, olumsuz rapor edildi. Cerrahlar bunun beyin ölümünün yeterli delili olduğunu ilan etti; Tucker, ventilatörden çıkarıldı.

FIRSATI KAÇIRMAK İSTEMEDİLER
Yazar Jones “Doktorların, meşru bir şekilde iyileşme şansı olmadığını düşündükleri bir hastaya sahip oldukları böyle bir durumda nasıl ilerleyeceklerini bilmelerini sağlayacak kanuni bir çerçeve yoktu” dedi. “Ve onlara göre çok hasta bir adamı kurtarmak için zaman çok önemliydi” Bununla birlikte Jones’a göre doktorlar, Tucker’ın fakir ve ailesiz olduğunu varsaymakta da hızlı davrandılar. Çünkü ırksal olarak motive edilmiş bir yargı söz konusuydu. Tucker’ın ailesi cenaze müdüründen kalbinin eksik olduğunu öğrendi; haber bültenlerinden olanları bir araya getirdiler (Tucker’ın kimliği başlangıçta halka açıklanmadı). Sonunda Tucker’ın ailesi, 1972’de yargılanmak üzere, haksız ölüm için bir hukuk davası açtı. Onları temsil eden, daha sonra ABD’de seçilen ilk siyahi vali olan avukat L. Douglas Wilder görev aldı.
Wilder’a göre Lower, Bruce O. Tucker’ı kanuna aykırı bir şekilde ölümünden önce kasten, haksız yere, kasıtlı olarak, bunu yapmak için kanuni olarak ehliyete sahip olmadığını bildiği hâlde ölü ilan etti. Hâlbuki eyalet kanunları, ameliyat yapmadan önce aile bildirimini ve 24 saat beklemeyi mecburi kılıyordu. Ancak doktorlar, Virginia’da yürürlükte olan süreci atlattılar; çünkü operasyonu yapmak için çok heveslilerdi.

Mezarlıktan çıkarıldılar 
Kitabın yazarı Jones’a göre Lacks, Tucker ve ailelerinin yaşadığı adaletsizliklerin Amerika’nın tıbbi altyapısına derinden gömülü olan ırkçılıktan kaynaklanıyor. Aslında, Amerika’daki tıp kolejleri 19. yüzyılda anatomik çalışmalara daha uygulamalı bir yaklaşım benimsediklerinde, eğitmenler, Afro-Amerikan mezarlıklarından çalınan siyahilerin kadavralarını kullanarak öğrencilerini sık sık insan anatomisi konusunda eğitti. Jones, ülkenin tıp fakültelerinin çoğunun bu ırkçı kadavra alma metodunu 1800’lerin ortalarında terk ettiğini, ancak kayıtların Virginia’da en az 1900’e kadar devam ettiğini belirtti.

“HeLa hücreleri” de izinsiz
Virgina’da Afro-Amerikan olan Henrietta Lacks’e 1951’de rahim ağzı kanseri teşhisi kondu. Bir doktor, tümörlerinden birinden hücre topladı ve bunları laboratuvarda çoğalttı; Lacks’ın ölümünden sonra bu hücreler, ailesinin bilgisi veya izni olmadan yıllarca bilim adamları arasında geniş bir şekilde dağıtıldı. “HeLa” hücre dizisi olarak bilinen bu materyal, kanser tedavilerine ve çocuk felci aşısının keşfine yol açan araştırmalarda kullanıldı. Ulusal Sağlık Enstitüleri (NIH), HeLa hücrelerinden gelen verileri içeren gelecekteki araştırmalara izin vermek için aile ile anlaşmaya ta 2013 yılında vardı.

 

Düzenleyen:  - DÜNYA
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...