'Müfredatımız Anadolu irfanını ortadan kaldırıyor'

'Müfredatımız Anadolu  irfanını ortadan kaldırıyor'

EĞİTİM Haberleri

'Canlı sınıf uygulamasını hayata geçiremeyen okullar kendini sorgulamalı' ikazında bulunan Nevzat Tarhan aileleri uyardı: Oynamak, çalışmak kadar çocuklar için ciddi iştir. Anadolu irfanını bizim eğitim almayan insanlarımızda daha güzel görüyoruz ama eğitim alanlar bu değerleri kaybediyor nedense... Hastalıklı sistemimiz miadını doldurdu"

Mahmut ÖZAY İSTANBUL

Korona, eğitimde birçok ezberi bozdu... Rektör, psikiyatrist, yazar ve aktivist Prof. Dr. Nevzat Tarhan'la dünyayı kasıp kavuran korona sonrası eğitimi, gençlerin beklentilerini ve uzaktan eğitimde ailelerin rolünü konuştuk. 'Kendi kültürümüze uygun eğitim sistemi oluşturmamız gerekiyor' diyen Pof. Dr. Tarhan, ülkemizde uzaktan eğitim ile uzaktan öğretimin birbiri ile karıştırıldığını söyledi. Pof. Dr. Tarhan'ın sorularımıza verdiği cevaplar şöyle:

*Türkiye uzaktan eğitimde nasıl bir sınav verdi, veriyor? Dünya ile kıyaslarsak nasıl bir değerlendirme yaparsınız?
Türkiye’de pandemi döneminde uzaktan eğitim yapılırken, uzaktan eğitim değil de uzaktan öğretim konusunda önemli adımlar atıldı. Öncelikle uzaktan eğitim ile uzaktan öğretimi birbirinden ayırt etmek gerekiyor. Uzaktan öğretim, uzaktan bazı teorik bilgileri öğretebilirsiniz. İnteraktif olmayan sınıflarda bazı bilgiler, slaytlar gönderilir. Şu bölümleri al, çalış denir öğrenciye. Öğrenci çalışır gelir. Bu şekilde uzaktan açık öğretim aslında. Bu yöntemde hiç uygulama yoktur. Hocayla öğrencinin aktif etkileşimi yoktur. Soru cevap yoktur.

Eğitim dediğimiz zaman eğitimin içerisinde usta-çırak ilişkisi vardır. Eğitimin içerisinde deneyimleyerek öğrenme vardır. Eğitimin içerisinde aktif öğrenme vardır. Bu tarzdaki öğrenme olan meslek alanları var. Mesela psikoloji, çocuk gelişimi, sağlık gibi alanlarda eğer öğretici ve öğrenen ilişkisi etkileşimli değilse yani usta-çırak ilişkisi yoksa canlı soru-cevap tarzındaki etkileşim yoksa deneyimleyerek öğrenme, deney yaparak öğrenme, gözlem yaparak öğrenme yoksa bu eğitimde yetişen kişiler ancak sanal kişiler olur.

Hatta bununla ilgili bir karikatür paylaştım. Bir hastanın göğüs kemiği kırılmış, doktora gidiyor. Doktor hastaya filmini gösteriyor. ‘Filme göre sizin göğüs kemiğiniz kırılmış. Biz bunu filmde fotoshop ile düzelttik’ diyor. Uzaktan eğitimle sağlık eğitimi verirsen böyle komik bir çelişki oluyor. Bu eğitimden mezun olan kişi, yetkin olamaz, mümkün değil. Bunun için uzaktan eğitimle uzaktan öğretimi ayırt etmek gerekir.

Türkiye, uzaktan öğretim konusunda çeşitli yöntemleri kullanarak, EBA’yı kullanarak, çeşitli altyapıları kullanarak Covid-19 pandeminin ilk atağını atlattı.  Ama ikincisi için artık hazırlık yapması gerekiyordu. Her okulda her sınıfta akıllı tahtanın olması, akıllı tahtayla birlikte her öğrencide bilgisayarın olması ki Türkiye’de büyük ölçüde internetin olmadığı yer çok sınırlı. O konuda Türkiye’nin altyapısı iyi. Okulların altyapıda organize olması gerekiyordu. Akıllı tahtası olmayan sınıflar, uzaktan eğitim programı olmayan sınıflar olmaması gerekiyor.

UZAKTAN ÖĞRETİM VE UZAKTAN EĞİTİM AYNI ŞEY DEĞİL

Türkiye’de pandeminin birinci etabında iki türlü uzaktan eğitim verildi. Uygulama yapılamadı, hiç kimse sınıfa gidemedi. Uygulamaları ertelendi. S/F notu denilen bir notla daha sonraki dönemde F notuyla öğrenciler yoğunlaşmış eğitimle telafi edecekleri kararı verildi. O zaman sınıfı geçebilecekler. Birinci etapta eğitim iki türlü oldu. Birincisi öğrencilere sunumlar gönderildi. Video ve ders notları gönderildi. Öğrenciler onları çalıştılar, sınava girdiler. Birinci dönem böyle bitti. Türkiye’deki üniversitelerin büyük çoğunluğunda bu şekilde uzaktan eğitim diye bu yapıldı. Aslında bu uzaktan öğretimdi, uzaktan eğitim değildi.

UZAKTAN EĞİTİMİ ALTYAPISI HAZIRLIKLI OLANLAR YAPTI

Uzaktan eğitim yapan çok sınırlı üniversite var. Araştıran bulabilir hangi üniversiteler olduğunu. Orada şöyle yapıldı. Canlı sınıf yapıldı. Hoca aynı zamanda senkron olarak akademik takvim aynen uygulandı. O saatte öğrenci bilgisayar karşısına geçti. Oradan hocasını dinledi. Dersi dinledi ve sorusunu sordu. Ödevler verildi, öğrenci tarafından cevaplar verildi. Sınavlar yapıldı. Bu şekilde gerçeğe yani yüz yüze eğitime en yakın sanal eğitim bu sistem. Bu sistemi ikinci etapta bütün Türkiye’nin yapması gerekiyor.

İlk başlarda bunu altyapısı çok hazırlıklı olanlar yapabildi. İkinci etapta eğitim başladığı zaman bunu yapabilmesi gerekir. Yapamayanlar burada hazırlık yapamadılar demektir. O nedenle bunu yapamayanlar kendini sorgulasın muhakkak. Pandemi dolayısıyla YÖK,  teorik eğitimin %40 oranında uzaktan yapılmasını zorunlu hale getirdi. Ama bu uzaktan eğitimin de kaliteli yapılması da ancak bu şekilde olur. Eğer pandemi hızlı giderse belki bütün teorik dersler bu şekilde yapılabilecek.

Biz Üsküdar Üniversitesi olarak öğrencilere anket uyguluyoruz. Ankete göre öğrenci gelebilecek mi gelemeyecek mi bunu belirlemeyi amaçlıyoruz. Çünkü ona göre uzakta olan, yurt dışında bulunan öğrencilerimiz var. Sağlığı müsait olmayan öğrencilerimiz var. Onun için biz bu öğrencilerimizin sayılarını belirlemek istedik. O sayıyı belirleyeceğiz. Gelebilecek olanları canlı ve seyreltilmiş sınıflara alacağız.

Akıllı tahtalarımız var. Bu tahtalara kamera koyuyoruz. Kamerayla aynı zamanda sınıfta bulunmayan öğrenci sınıftaymış gibi takip edebilecek. Elinde internet imkânı olmayan öğrencilere de üniversitede internetin bulunduğu okuma salonları var. Orada kulaklıkla dersi takip edebilecekler. Bununla ilgili bilgisayar altyapımızı geliştiriyoruz. Biz bu şekilde planımızı yaptık. Hangi derslerin teorik olup olmayacağına dekanlıklar karar veriyor. Ama %40’ını teorik yapacağız. Teorik derslerimiz bile etkileşimli olacak. Etkileşimsiz değil, canlı sınıf olacak. Hibrit olanda 20-30 kişi sınıfta olacak, diğerler e-canlı olarak uzaktan canlı olarak dersi izleyebilecek.

Fİ-JİTALLEŞME KAVRAMI, VİZYON TOPLANTISINDA ORTAYA ÇIKTI

Uzaktan eğitimin ikinci etabında güz döneminde bütün üniversiteler bu sınavdan geçmek durumunda. Biz %100 eğitimin rasyonel olmadığını ve öğrencinin nitelikli yetişmesini engellediği için pandemi bittikten sonra vaka sayısı binin altına düştüğü günlerde üniversitemizin Güney Yerleşkesindeki bahçede akademisyen ve üniversitenin çeşitli birimlerinden ilgili kişileri bir araya getirerek dijitalleşme odaklı vizyon toplantısı yaptık. Yaklaşık 90 kişinin katıldığı bu toplantıda beyin fırtınası gerçekleştirdik. Bu toplantıda dijitalleşme nasıl olur, dijitalleşmeyle ilgili önümüzdeki dönemde bizi neler bekliyor gibi sorulara yanıtlar aradık. Arama toplantısı yaptık ve o toplantıda Fi-jitalleşme kavramı ortaya çıktı. Fi-jitalleşme fiziksel ve dijitalin karışımı. Sadece dijital eğitim, eğitim olamaz.

Fİ-JİTAL ÜNİVERSİTE MANİFESTOSU YAYINLADIK

Üniversite kültürü demek aynı zamanda öğrencinin üniversite ortamında sosyalleşmesi demektir. Bundan vazgeçmeyelim. O halde zorunlu olarak yüz yüze olanlarla zorunlu olmayanların ayrımını yaparak, fiziksel ve dijital kavramlarını birleştirerek Fi-jital adında bir kavram geliştirdik. Bununla ilgili bir manifesto da yayınladık. Bu manifesto sınırları içerisinde bir politika geliştirdik. Üzerinde durduğumuz şey mümkün olduğu kadar ihtiyaçlara göre bir sistem oluşturmak. Bizim Osmanlıca’da bir deyim vardır: “Efradını cami, ağyarını mani” yani bir şeyin tam ve mükemmel olabilmesi için gerekli olan en ufak unsurları içine alması, barındırması; gereksiz olan en ufak unsurları ise dışarıda bırakması anlamına geliyor. Böyle bir eğitim sistemi oluşturulması lazım dedik. Fi-jital manifestomuza göre bunu şekillendiriyoruz. Bizim eğitim felsefemiz, politikamız bu oldu. Pandemi günlerinde ideal eğitimi bu şekilde öneriyoruz. Yani gençler ihtiyacı olan zaruri eğitimi üniversite ortamında, diğer dersleri de uzaktan eğitimle alacaklar. Altyapımızı da buna göre oluşturduk. Bu süreci pandemi tecrübesi olarak yaşamış oluyoruz.

Fİ-JİTALLEŞME MANİFESTOSU

1. “Yeni üniversite” kavramı çerçevesinde öğrencilerimizin gelecekte ihtiyaç duyacağı yeteneklerle donanmasını sağlayacak bir kültürün oluşması için dijitalleşmenin sunduğu tüm imkânları, öğrencimizin gelişimine katkı sunacak şekilde yapılandıracağız.

2. Bu bağlamda hem fiziki hem de dijital eğitimi en efektif şekilde sentezleyerek “Fi-Jiital Üniversite” kavramını hayata geçireceğiz. Uzaktan öğretimin olacağına ama eğitimin uzaktan olmayacağına inanıyoruz.

3. Dijitalleşen dünyada, insani becerinin ve giderek artan bir şekilde ortaya çıkan verinin işlenmesine imkân sağlayacak analiz yeteneğinin öneminin bilincinde, eğitim ve öğretim hayatımızı dinamik, sonuç odaklı ve esnek bir şekilde tasarlayacağız.

4. Kreatif ve yenilikçi düşüncenin gelişmesi ve fikri üretimi desteklemesi için daha fazla özgürlükçü, demokratik ve katılımcı bir yönetim anlayışının temsilcileri olacağız.

5. Öğretimin yanı sıra kıdemli ve tecrübeli bilim insanlarıyla, öğrencilerimiz için kişiselleştirilmiş dersler ve geliştirici ek programlarla, öğrencilerimizin kendileri için oluşturacakları yol haritalarında yönlendirici bir şekilde, düşük yoğunluklu hiyerarşik bir ortamda pozitif liderlik sergileyeceğiz.

6. Her öğrencimizin, uluslararası geçerliliği olan bir diplomasının yanında, oluşturacağımız program havuzu ile birlikte dijital sertifikalar almasını sağlayacağız.

7. Gelişmiş, motive edici çevrimiçi ders ortamları ile dengeli bir kampüs hayatında, sosyalleşmenin ön planda olduğu, deneyimli akademisyenleri ile projelerin üretildiği bir öğretim hayatını mümkün kılacağız. Uygulamalı bilimlerin sadece bilim olmadığının aynı zamanda sanat olduğunun bilinci içindeyiz. Üniversitede usta çırak iş birliğini önemsiyoruz.

8. Sanal ve artırılmış gerçeklik uygulamaları ve yapay zekânın sunduğu çözümlerle ders içeriklerinin zenginleştirilmesine sürekli yatırım yapacağız.

9. Konusunda uzman, yeni nesil çalışmaları ile dünyaya yön veren bilim insanları ile kendi insan kaynağımızın harmanlandığı ve genişletilmiş e-kütüphanemizle uluslararası kaynaklara kolay erişimi esas alan bir araştırma ortamını öğrencilerimizin gelişimine ve hizmetine açacağız.

10. Öğrencilerimizin geleceğe hazırlanmasında, onların motivasyonu ve konsantrasyonu için danışmanlık yapımızı güçlendirerek belirsizlik ortamına kolay adapte olan, öğrencilerimizin topluma katkı sağlayacakları bir deneyim yaşayabilmeleri için yaşadığımız dünya ile entegre bir üniversite olacağız.

* Uzaktan eğitimde derslere katılımın azaldığı iddiaları var. Bu görüşe siz katılıyor musunuz?
Dönemin sonuna doğru uzaktan eğitimde derslere katılımda azalma olduğunu gördük. Azalma sebebi şöyle; sınıf geçişle ilgili çeşitli resmi açıklamalar yapıldı, bu sene içinde öğrencilere esnek davranılması, öğrencilerin sınıfta bırakılmaması ile ilgili. Böyle olunca gençler öğrenci psikolojisine girdi ve bundan sonra derslere katılımda bir düşüş oldu. Okul ortamında olsalar o derslere mecburen gireceklerdi. Bu uzaktan eğitim nedeniyle değil, eğitim disiplininin zayıflaması ile ilgili, sınav kaygısının kalkması ile ilgili bir durum.

Uzaktan eğitimde başarılı, çalışkan öğrenci ile ders çalışmayan, tembel öğrencinin eşit olmayan şartlarda sınıf geçmesi yani hak etmeyenin çeşitli hilelerle sınıf geçmesi gibi bir ihtimal var. Bunun için sistem oluşturulması gerekiyor. Bizim kullandığımız yerli bir sistem var;  Perculus sistemi geliştirildi. Ayrıca sınav modülü var, bu modülde kişi canlı olarak ekranda gözüküyor ve öğrencinin tüm hareketleri sisteme kaydediliyor. Hocalar zaten öğrenciyi tanıyor. Böyle durumlarda kitap açıp kopya çekme gibi durumlar tespit edilebiliyor. Burada hocaların takibi de çok önemli. Biz sınavlar için bu sistemi çalışıyoruz.

*Yüz yüze eğitimin ne kadar elzem olduğu ortaya çıktı. Siz de öyle düşünüyor musunuz?
Uzaktan eğitimin birçok meslek alanındaki eğitimler için yetersiz kaldığı biliniyor. Sağlık, psikoloji,  çocuk gelişimi gibi. Mesela çocuğu kucağa almadan çocuk gelişimci yetişmez ki, bunun gibi sağlıkla ilgili bütün branşlar için bu geçerli, iş sağlığı ve güvenliği de öyle mesela. Yetkin olmuyor bu kişiler. Üniversitedeki hedef, alanında işin ehliyetli ve liyakatli kişilerini yetiştirmek, eğer bu hedefi gerçekleştirmezsek işimizi iyi yapmıyoruz demektir.  İnsan eğitiyoruz, özellikle insana dokunan kişileri eğitiyoruz. Bizden mezun olan bir kişi, bir hastaya yanlış bir uygulama ile onun sakat kalmasına sebep olursa burada biz mesul oluruz. Sağlık, veballi bir eğitimdir. Tıp, psikoloji gibi alanlar veballi eğitimdir, bedeli ağır ödenir. Onun için bu alanlarda uzaktan eğitimi az tutarak, deneyimleyerek öğrenmeyi daha ön planda tutmamız gerekiyor. Uzaktan sağlık eğitimi olur diyenler kendilerini kandırır.

*Genç işsizliğin bu denli yükseldiği bir dönemde gençlere ne önerirsiniz? Yeditepe Üniversitesi araştırmasında her iki gençten biri mutsuz. Gençlik için neler yapılmalı?
Küresel olarak gençlere baktığımızda dijital bağımlılık çok yaygın. Dolayısıyla dijital yalnızlık var. Gençler dijital dünyada yaşıyorlar ve yalnızlar. Manchester Üniversitesinin BBC ile birlikte yaptığı bir çalışma var. Yaklaşık 55 bin kişiyle yapılmış. Orada 75 yaş üstünde yalnızlık oranı  %27, 16-25 yaş arasında yalnızlık oranı % 40 oranında çıkmış. Küresel olarak bakıldığında gençler yalnız. Türkiye’ye de bu yansıdı. Z kuşağı denilen kuşak aslında bunların önemli bir kısmı. Dijital dünyanın yalnızlığı var. Gençler ilk başta dijital dünyanın sahte cazibesine kendilerini kaptırıp, bağımlı oluyorlar fakat sahte bir haz verdiği için bir müddet sonra haz vermemeye başlıyor. Ve daha fazla, daha fazla derken yapamıyor ve mutsuz oluyor. Dijital yalnızlık içerisindeki gençleri, 20 -30 sene önceki dönemlerle kıyasladığımız zaman, 30 sene ve öncesi dönemlerde zorluklar içerisinde olgunlaşma, psikolojik ve sosyal olgunlaşma vardı. Ama bu kuşakta psikolojik ve sosyal olgunlaşmayı varlık içinde yapmaları gerekiyor. Ufak bir engelle karşılaştıkları zaman mutsuz oluyorlar. Varlık içerisinde olgunlaşmak biraz bedel ödemekle, biraz yorulmakla, biraz çile çekmekle, biraz emek vermekle, yatırım yapmakla ilgili… Bu genç kuşak bunları yapmak istemiyor, yapmak isteyince mutsuz oluyor. Burada onları yetiştiren neslin de kusuru var: Onlar gençlerin kolay elde etmelerine zemin hazırladı. Sorumluluk verilmeden yetişen bir nesil. Ama küçük yaşlarda varlık içinde bile olsa sorumluluk alarak yetişenlerde bu olmuyor. Yani küçük yaşta sorumluluk alıyor, kendi gemisinin kaptanı oluyor. Kendi kendini yönetmeyi öğreniyor. Şu anda dünyada bu tarz kişiler azınlık durumuna düştü. Büyük çoğunluk kolay elde ederek yetişiyor.

Bu kuşağın üç söylemi var; ‘Dini, milli, ideolojik aidiyetlere ne gerek var’ diyor. İkinci söylem ‘Aile bağları bana ayak bağıdır, neden evleneyim?’ diyor. Üçüncüsü de ‘Niye bir ev alıp 10 sene 20 sene ev borcu ödeyeyim? Hayatımı yaşamak ve özgür olmak istiyorum’ diyor. Bu düşüncede bir nesil istediği olmayınca kolay mutsuz oluyor. Bunu sadece Türkiye’ye indirgememek gerekiyor, küresel bir hastalık bu… Bunun çözümü için de muhakkak her toplum kendi içinde çözüm oluşturacak. Gençlerde motivasyon artırıcı eğitim gerekiyor. Geleceğe ümitle bakacakları bir eğitim, bir sistem gerekiyor. Şu anda Türkiye’deki eğitim sistemi miadını doldurmuştur, hatta hikâyesini tamamlamıştır. Yeni bir eğitim sistemi yazmamız gerekiyor. Eğitimde reform gerekiyor. Toplumumuz kendi eğitim sistemini oluşturmalı. Kendi kültürümüze uygun eğitim sistemi oluşturmamız gerekiyor. Yerel olmadan evrensel olamayız. Eğitim sistemindeki slogan bu olmalı. Yerel değerlerimizi küresel değerlerle sentez ederek bir eğitim sistemi oluşturulması lazım. Biz şu anda ithal eğitim sistemini uyguluyoruz. İthal eğitim sistemi, Türkiye’nin genetik kodlarına uymadı. Üniversitede yetişen insanlar arasında mı, eğitimli olmayan insanlar arasında mı iyi insan daha çok? Yalan söylemeyen, erdemli, dürüst olan insan? Eğitimsiz insanlar arasında erdemli insan, insani değerleri olan, iyi insan olarak tanımlanabilecek affedicilik, bağışlayıcılık, bencil olmama, çıkarı olmama gibi özellikler taşıyanlar çok sayıda olduğu gibi, eğitimli insanlar arasında da eğitimsiz kişilere göre daha çok çıkarcı daha çok bencil kişiler olabiliyor.  Şu anda eğitim sistemi, karnede olduğu gibi bir tarafta ders notları diğer tarafta davranış eğitimi notları vardır. Oradaki notlarla ilgili hiçbir eğitim verilmiyor. Sadece kâğıtta yazılı olarak duruyor.

KARNENİN SAĞ TARAFININ CANLANDIRILMASI GEREKİYOR
Hâlbuki orayla ilgili karnenin ikinci tarafındaki eğitimlere, ahlak, saygı kuralları, davranış kurallarında her zaman herkese 100 puan veriliyor. Kimse yaramaz değil, karnenin o bölümüne göre. Onunla ilgili bir standart yok çünkü. Karnelerin sağ tarafının canlandırılması lazım. Türkiye’de bu sadece sözde kalmış bir şey. Karnenin sağ tarafını da canlandıracak bir eğitim verilmesi gerekiyor. Bu eğitimi biz veremezsek… Batı bu eğitimi vermeye başladı, nasıl başladı? Harvard 2015’te çığır açan eğitim diye pozitif psikoloji dersini öğrencilerine vermeye başladı.

HASTALIKLI EĞİTİM SİSTEMİMİZ MİADINI DOLDURDU
Pozitif psikoloji ya da mutluluk eğitimi deniyor. Doğu bilgeliğini aldı, Anadolu irfanını aldı, referans vermeden bunu sanki yeni bir keşif gibi ders olarak koydu. Affediciliği, minnettarlık eğitimini, uzlaşmacılığı, paylaşımcılığı bu programa koydu. Anadolu irfanını bizim eğitim almayan insanlarımızda daha güzel görüyoruz ama eğitim alanlar bu değerleri kaybediyor nedense. Kaybediyorlar ilginç yani. Eğitim sistemimiz bizim hastalıklı bir eğitim sistemi şu anda. Hastalıklı eğitim sistemimiz miadını doldurmuştur.

* Uzaktan eğitimde aileler nelere dikkat etmeli, ilkokuldan üniversiteye kadar ailelere neler tavsiye edersiniz, ailelilerin uzaktan eğitimdeki rolü ne olmalı?
Ailelerin uzaktan eğitimdeki görevi; ailelerde şimdi ciddi bir tedirginlik var, çocuğun hasta olacağıyla ilgili fakat özellikle ilkokul dönemindeki çocuklarda sosyalleşme, arkadaş arasına çıkma, oyun kadar önemli, ders kadar önemli. Onun için küçük gruplar halinde, güvenli gruplar halinde muhakkak teorik dersler dışındaki dersleri apartmandaki çocuklarla bir grup oluşturulabilir, okuldaki sağlıklı çocuklarla küçük gruplar oluşturulabilir ve güvenli gruplar oluşturup onların oyun ihtiyacını karşılamak lazım. Çocukların öğrenmesinde, çocuk ruh sağlığının işareti oynamak ve sevmektir. Erişkinin ruh sağlığının işareti ise sevmek ve çalışmaktır. Oynamak, çalışmak kadar çocuklar için ciddi iştir. 10 yaş öncesi çocukların oynamasına fırsat verecek küçük gruplar oluştursun aileler. Okulun eğitim disiplinine, programına uymaları da ayrıca en önemli şey. Üç TMM kuralına; Temizlik, Maske, Mesafe. Bu üç kurala uymalarının dışında çocuklarıyla birlikte zaman geçirmeyi artırmaları, çocukların yaş gruplarıyla zaman geçirmelerine fırsat vermeleri en önemli bilgi denebilir burada.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...