İçinde künefe olmayan Hatay panoraması

Düzenleyen:
İçinde künefe olmayan Hatay panoraması

KÜLTüR - SANAT Haberleri

Habib-i Neccar Camii, Hıdırköy çınarı, Kırıkhan, Belen, Payas. Renkler, kokular, asırlık hatıralar...

Hazırlayan:
İrfan Özfatura

Gazeteci kopya çeker mi?
Evet çeker. Bir yeri yazmadan evvel, şöyle bir karıştırır, diğerleri nasıl hazırlamışlar bakar.
Aynısını yapmak için değil “yapmamak” için. Çünkü matbuatta mükerrer makbul tutulmaz!
Hatay yazılarına bakıyorum, çoğu künefeyle girmiş künefeyle çıkmışlar. Haa biz öyle yapmayalım o zaman. Şehirde anlatılacak öyle çok şey var ki, niye düşelim tekrara. 
“Ama efendim biz künefeyi odun ateşinde ve bakır kaplarda…”
Fark etmez be güzel abim, alüminyum tavada ve tüp üzerinde pişse de anlayacak değilim nasıl olsa. Bence hepsi on numara.  
Hatay hem kum güneş deniz arayana hitap eden bir şehir, hem de dağdan bayırdan hoşlananlara. Bir Belen’leri var 7/24 serin rüzgâr. Sağdan eserse kekik, soldan eserse yosun kokuyor. 
Meğer ne çok antik mekân varmış Hatay’da. Müzeye “şööle bi dolanalım” diye giren ilgisizler bile takılıp kalıyor, saatler yetmiyor insana. 
Havaliden hayli medeniyet geçmiş, Hitit, Asur, Mitanni, Urartu, Mısır, Sasani, Sakalar, Makedonya, Palmira… Dile kolay müzede 35 bin küsur eser var, Avrupalı rakiplerine tur bindiriyor açık ara. Bir bakıyorsunuz Hammurabi ve Şuppiluliuma karşınızda. 
Ah! Yine mi siz?  İmtihanlarda ne çektirmiştiniz talebelere ama.
Ve mozaikler tabii… Her biri salon ebadında. 
Üstünkörü de değil, inceden çalışmışlar. Sen tut kontur ve gölge için renk ara, vadi vadi taş topla. 
Hatay sokakları bir turiste beklediğinden fazlasını veriyor, mangal kokuları, turunç ağaçları, taş evler, gösterişli kapılar, aluç, hünnap, fıstık yığınları, kaldırımları sarıya boyayan kavunlar, yer gök mandalina. 
Baharatçılarda kimyon, kekik, biber, nane, sumak, tarçın, karanfil, çörek otu, zahter, reyhan, küzbara, şumra… Fırınlar lahmi el Varak (kağıt kebabı), lahmi sini (tepsi kebabı), oruk, külçe, gureybe (kurabiye), kahke, kete, kömbe, kerebiç, mamül, Halebi somun, tırnak pide... Bir liraya biberli ekmek alsanız nefsiniz körleniyor icabında. 

HABİB-İ NECCAR
Dilerseniz şehirde iz bırakanları da anlatalım. Habib-i Neccar mahir bir marangoz ancak çocuğu cüzzama yakalanınca halk arasında duramıyor, birkaç koyun edinip bir mağaraya sığınıyor yavrusuyla.  
O günlerde Antakya, Roma ve İskenderiye’nin ardından İmparatorluğun en güçlü şehri, bölgenin nabzını elinde tutuyor âdeta. 
Malum Roma’da pagan kültürü hâkim, imparatorlar yarı tanrı gibi tanınıyor. İsa aleyhisselam eshabından Yahya ve Yunus’u tebliğ için Antakya’ya gönderiyor. Henüz şehre girmeden Habib-i Neccar’a rastlıyorlar. Söyledikleri şeyler hoş, “bizde put yok, şirk yok, ibadete hakkı olan saddece yaratan ve yaşatan Allah!” 
-Tamam da sizin hak olduğunuzu nereden bileyim? Bir delil gösterin bana. 
-Ne istiyorsun mesela?
Elbette ki evladının iyileşmesini. Ne isteyebilir ki başka?
-Dua edelim, şifa Allah’tan, Rabb’imiz lütuf ihsan buyurursa…
Ediyorlar, iyileşiyor biiznillah. 
Habib-i Neccar bu müminleri çok seviyor, inanıp, iman ediyor. 
-Gelin sizinle Antakya’yı dolanalım, birlikte tebliğde bulunalım. Hakkı hakikati duyuralım insanlara.
Tekfur şehre hâkim, uçan kuştan haberi oluyor. Nitekim iki yabancıyı yakalatıp hapse tıkıyor. 

ÜÇÜNCÜ ELÇİ
İsa aleyhisselâm duyunca çok üzülüyor, bir üçüncü elçiyi (Şem’un Sefa) arkalarından yolluyor.  
Şem’un ihtiyatlı davranıyor, acele etmiyor, eşrafla tanışıyor. Gün geliyor tekfurla dost oluyor, yanyana oturuyorlar sofralarda.
Bir ara söz hapisteki arkadaşlarından açılıyor “Efendim getirin onları konuşturalım, bakalım niye gelmişler Antakya’ya.” Getiriyorlar, sanki haberi yokmuş gibi soruyor “sizin hastaları iyileştirdiğinizi duyduk, peki ölüyü de diriltebilir misiniz acaba?”
-Rabb’im her şeye kadir. Zorluk yok ona!
7 gün önce ölmüş birini getiriyorlar. Rengi kaçmış, gözü akmış. Allah’ın izni ile dirilip, kalkıyor ayağa.
Hazirun şaşkın. Şem-un Sefa rahiplere dönüyor, “bu elçiler sözlerinin eri olduklarını ispatladılar, siz de putlarınızdan isteyin, güçleri yetecek mi buna?”
Ne mümkün. Taş, tahta parçalarının işe yaramadığını onlar da biliyor. 
O sıra dirilen delikanlı söze giriyor “ben şirk üzere öldüm, perişan oldum. Siz müminlere uyun kurtulun, zaten melekler de bu üçüne yardım ediyor.”  
Üçüne! 
İkisini biliyorlar da, üçüncüsü? Şem’un Safa’da deşifre oluyor 
o arada. 
Tekfur insaf ve izan sahibi, doğruluklarından şüphesi kalmıyor. Katılıyor inananlara. 
Gelgelelim müşrikler halkı ayaklandırıyor, müminler taşa tutuluyor. Habib-i Neccar koşa koşa geliyor, hemşehrilerinin önüne geçip sinesini siper ediyor. “Ey kavmim sizden hiçbir karşılık beklemeyen bu elçilere uyun. Onlar doğru yoldadırlar.” 
Ona da acımıyor şehit ediyorlar. Ki Yasin-i şerifte bahsi geçiyor. 

ANADOLU’DA İLK CAMİ
Hazret-i Ömer devri... 
Ebu Ubeyde bin Cerrah (Radıyallahu anh) Antakya’yı fethedince ilk işi Habib-i Neccar hazretlerinin kabrini buldurmak oluyor. Yanına bir cami yaptırıyor ki “bu Anadolu’muzdaki ilk camidir.” Takvimler Hicri 16’yı gösteriyor daha (638). 
Sipius Dağı artık Cebel Habib-i Neccar diye anılıyor. 
İlerleyen yıllarda Antakya Haçlıların eline düşüyor, zikrolunan mekân harap oluyor. Melik Baybars şehri ikinci defa alıyor, camiyi tekrar yaptırıyor (1268). 
Sonra zelzeleler, yıpranmalar… Mevcut şekli 1857 yılından kalma. 

 

İçinde künefe olmayan Hatay panoraması

Yiğidin harman olduğu meydan

Hataylılar örf ve ananelerine çok bağlılar. Düşünün düğünlerde “aba güreşi” yapılıyor hâlâ. Yeryüzünde kıyafet ile yapılan ilk ve tek güreş bu. Orta Asya Türk boylarında yaygın, Çinlilere de geçmiş, judoya dönmüş hatta.
Yağlı güreş gibi ağası var ve pehlivanlar davul eşliğinde peşrev yapıyorlar. Cazgır çağırıp dua okuyor, hakemler eski güreşçi, kül yutmuyorlar asla. Bu eğlenceden ziyade bir nevi savaş talimi. Yakayı kaptıranı havada görüyorsunuz bir anda. 
Eşleşmede kiloya bakılmıyor ayak, deste, küçük orta, büyük orta, başaltı ve başpehlivanlar kendi aralarında tutuyor.  
Aba güreşinin nabzı doğu Akdeniz’de atıyor. Hatay Belediye Başkanı Doç. Dr. Lütfü Savaş elinden geleni yapıyor ecdat sporuna.

İçinde künefe olmayan Hatay panoraması

SAMANDAĞ
İniyoruz Samandağı’na. Hıdırbey köyü âdeta Venedik gibi, masalar iskemleler suya atılmış, ortalık nasıl duman, biber ve gözleme kokusu iştahınızı kabartıyor.
Köyün ortasında bir çınar. Öyle böyle büyük değil. Gölgesi neredeyse bir dönüme yayılıyor. Oyuğuna on adam girebilir rahatlıkla. Rivayete göre Hazret-i Musa, Hızır Aleyhisselâm ile burada buluşmuş. Her ikisi de rahmetle anılıyor, Fatihalar okunuyor ruhlarına. 

KIRIKHAN
Kırıkhan civarında muhteşem bir mescit daha. Yalçın kayalığın (bir zamanlar kaleymiş galiba) üzerinde şirin bir bina. Rivayete göre Bayezid-i Bistami hazretleri ders vermiş burada. 
Böyle büyük bir veli ile hemşehri olmayı kim istemez? Mübareğin hatırasını yaşatıyorlar saygıyla.

PAYAS
Ve bir yaşlı ağaç daha. 
Payas Sokullu  Mehmed Paşa Külliyesinin avlusunda. Yaşı 1445. Yani Resulullah Efendimizin Mekke’den Medine’ye hicret ettiği günlerden kalma. Maşallah deyin, yılda 300 kg zeytin veriyor hâlâ. Mimar Sinan rahmetli binaları oturturken kıyamamış, çevirip almış ortaya. 
Yeri gelmişken külliyeden de bahsedelim. Payas - İstanbul - Halep - Sam - Hicaz yolu üzerindeki önemli bir kavşak. Kervanlar, hacılar, ulaklar burada konaklıyor zamanında. Yanı başında bir derbent (Hudut kalesi) ve devasa liman.  
1574’te inşa edilmiş yani Selimiye ile aynı yıllarda. Evet ustalık eseri diyebilirsiniz ona da. Külliyede öncelikle han hamam tabhane (hastane) var. Medrese, imaret (aşevi) ve mektebi de bulunuyor. Köprüler çeşmeler resmi tamamlıyor.  
Arastanın 48 dükkânı var, tam ortasına yüksekçe bir kubbe yapmışlar, sabahları hoca efendi burada dua okuyor, hayırlı helal kazançlar diliyor esnafa. 
Maziyi solumak isteyenler için bulunmaz bir mekân. Hem yöre ürünleri el sanatları sergileniyor hem de çay çorba çıkıyor konuklara. 
Sanat tarihçiler bizden fazlasını görüyor olmalı, cilt cilt kitap yazmışlar hakkında. 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...