İlk adam için ağır bir adım

İlk adam  için ağır bir adım

KÜLTüR - SANAT Haberleri

ABD’li astronot Neil Armstrong’un hayatına odaklanan “Ay’da İlk İnsan”, kararlılık ve fedakârlığa dair çarpıcı bir film. Ancak yavaş tempolu eser, eğlendirme değil etkileme fonksiyonunu icra ediyor ve beklentilerin altında kalıyor.

MURAT ÖZTEKİN

Soğuk savaş yıllarında Rusya ile sert olduğu kadar manasız bir rekabete girişen Amerikalılar, düşmanlarının fezaya ulaşmasından sonra daha da hırslanmışlardı. Uzaya çıkan rakiplerini geçip Ay’a adım atmak isteyen ABD, NASA programları için büyük paralar harcamış, yıllarca süren çabanın ardından ABD’li Neil Armstrong, “Bir insan için küçük, insanlık için dev bir adım” sözleriyle Ay’a giden ilk insan olmuştu. Her ne kadar Amerikalıların Ay’a çıkma maceraları bugün bir takım teorisyenlerce şaibeli bulunsa da Hollywood, bundan çarpıcı hikâyeler çıkarmaya devam ediyor.

BİR BOŞLUK DOLDU
“Gizli Sayılar” ve “Yer Çekimi” gibi NASA filmlerden sonra Oscar’lı yönetmen Damien Chazelle bir boşluğu dolduruyor; “Ay’da İlk İnsan” (First Man) filminde Neil Armstrong’un hikâyesinin arka planına temas ediyor. Chazelle, Ay’ın fethinin teknik kısmından ziyade, tarihe geçen astronotun özel hayatına odaklanıyor ve ortaya insani bir dram çıkıyor. Yönetmen Chazelle en son “La La Land”te beraber çalıştığı Ryan Gosling’i “Armstrong” karakteri olarak başrole yerleştiriyor. Gosling’e Claire Foy, Jason Clarke, Kyle Chandler ve Corey Stoll gibi oyuncular refakat ediyor. James R. Hansen’ın biyografik kitabından sinemaya adapte edilen filmin senaryosu ise “The Post” ve “Spotlight” gibi ses getiren basın hürriyeti filmlerinin senaristi Josh Singer’a ait…

ZOR GÜNLER…
Gerilimli bir uzay sahnesiyle açılan filmde, NASA’da pilot olan Neil Armstrong’un aile hayatına giriyoruz. “Sıradan bir hayat sürmek için onunla evlendim” diyen Neil’in eşi Janet, o aradığı hayatı bir türlü bulamıyor. Çift, beyninde tümör bulunan küçük kızlarını kaybediyor. Neil, eşiyle birlikte zor günler geçirirken NASA’nın yeni başlattığı bir uzay programına dâhil oluyor. Hayatında yeni bir sayfa açmak isteyen Neil, NASA’nın Apollo uzay programında büyük zorluklarla karşılaşıyor. Tek tek astronot arkadaşlarını kaybederken, ailesiyle de problemler yaşıyor. Neil, bu iki sıkıntı arasında kalıyor. Ta ki Ay’a ulaşana kadar…

Seyirci de Ay’a çıkacak!
“Ay’da İlk İnsan” -her ne kadar bayrak dalgalanamasa da!- Amerikalıların tarihî başarısını, geri planındaki hayat hikâyeleri üzerinden yücelten bir eser. Filmde, Armstrong’un Ay’a ulaşma çabasının zorlukları oradaymış- çasına seyirciye hissettiriliyor. “Teneke kutu” mahiyetindeki NASA’nın feza gemi- lerinde müthiş klostrofobik sahneler ortaya çıkıyor. Bunda ustalıklı ses ve görüntü idaresinin payı büyük. Ama asıl hikâyeyi meşhur astronotun aile hayatındaki ve iç dünyasında yaşadığı sıkıntılar meydana getiriyor. Ryan Gosling, oyunculuğuyla vazifesinin hakkından geliyor. Ancak “Ay’da İlk İnsan” sinematografik olarak vasatın üzerinde olsa da aynı şeyleri keyif açısından söylemek zor. Armstrong’un hayatına odaklanılan kısımlarda durağanlaşan sahneler ve filmin iki buçuk saate yaklaşan müddeti seyir zevkini baltalıyor. Armstrong’un dışındaki karakterler de sathi kalıyor. Netice olarak “Ay’da İlk İnsan” kararlılık ve fedakârlığa dair çarpıcı bir uzay filmi.  Ama eser, eğlendirmek yerine tesir altında bırakmayı tercih ediyor ve ne yazık ki bekleneni vermiyor.

O yıldız, dördüncü defa doğuyor
İlk defa 1937 yılında William A. Welmann tarafından çekilen “Bir Yıldız Doğuyor” filmi Barbara Streisand ve Kris Kristofferson’ın oyunculuklarıyla bir efsaneye dönüşmüştü. Film, Bradley Cooper tarafından 4. defa beyazperdeye taşındı. Cooper’ın aynı zamanda Lady Gaga ile başrolü paylaştığı filmde Sam Elliott ve Dave Chappelle de rol alıyor. Filmin hikâyesi şöyle: Ally yıldız olmayı bekleyen genç bir şarkıcı kadın, Jackson Maine ise eski bir müzik yıldızıdır. Tanınmış müzisyen Jackson, kabiliyetli isim Ally’yi keşfeder ve ona gönlünü kaptırır. Tam Ally, yıldız olma hayallerinden vazgeçmek üzereyken, Jakson onu sahneye taşır. Ama, Ally’nin yıldızı yükselirken Jack’in içindeki şeytanlarla bitmeyen mücadelesi yüzünden ilişkileri zarar görür. Film şöhretin neticelerine dair çarpıcı mesajlar veriyor.

Yanlış ‘Anons’ nereden döner?
Türkiye’nin darbeler tarihi, dramatik hikâyeler barındırıyor ama bir o kadar da trajikomik olanı var… Yönetmenliğini M. Fazıl Coşkun’u üstlendiği “Anons” tam da böyle bir hikâye sunuyor seyirciye…  Başrollerini Ali Seçkiner Alıcı, Tarhan Karagöz, Murat Kılıç ve Şencan Güleryüz paylaştığı filmde, Talat Aydemir’in 1963’de giriştiği darbenin İstanbul Radyosu ayağında yaşananlar işleniyor. Teğmen Şinasi, Binbaşı Kemal, Binbaşı Rıfat ve Albay Reha Ankara’da başlayacak olan askerî darbenin bildirisini İstanbul Radyosu’ndan anons ettirmekle vazifelidirler. Askerler, gece yarısı gittikleri radyo evinde garip aksaklıklarla karşılaşırlar. Anons yapılacaktır ama yayın cihazını çalıştırmayı bilen memur ortalıkta yoktur. Bunun için dört asker yanlarına aldıkları radyo müdürü ile birlikte gece boyu devam edecek bir maceraya çıkarlar. Absürt bir komedi filmi olan “Anons”, özellikle görselliğiyle adeta parlıyor. Ancak yönetmenin takındığı muğlak politik duruş filme iyi yansımıyor.

HAFTANIN DİĞER FİLMLERİ
¥ Keşif
¥ Karlar Prensi Elliot
¥ El-Ummar
¥ Sevgili Komşum
¥ Anaokulu Öğretmeni

EN ÇOK SEYREDİLENLER
¥ Yol Arkadaşım 2          524 bin 404
¥ Venom: Zehirli Öfke   148 bin 281
¥ İstanbul Muhafızları    56 bin 886
¥ Uzun Kâbus                       38 bin 041
¥ Küçük Ayak                       36 bin 640
*12-14 Ekim Box Office rakamları...

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...