Mesk olmadan film olmaz

Mesk olmadan  film olmaz

KÜLTüR - SANAT Haberleri

Hat sanatını merkezine alan ‘Dilsiz’ filminin yönetmeni Murat Pay “Kendi kültürümüze, tahmin ettiğimizden daha fazla yabancılık hâli içerisindeyiz” diyor.

MURAT ÖZTEKİN

Türk sineması son yıllarda bu toprakların öz değerlerini işleyen filmlere daha sık yer vermeye başladı. Genç yönetmen Murat Pay da gelenek merkezli eserleriyle dikkat çekiyor. Yönetmen Pay, daha önce ‘Mâşuk’un Nefesi’ ve ‘Mirâciyye Saklı Miras’ filmlerinde bu yoldan ilerlemişti. Şimdi de hat sanatının merkezinde olduğu “Dilsiz” filmiyle karşımızda. Ozan Çelik, Vildan Atasever, Emin Gürsoy ve Mim Kemal Öke’nin başrollerini paylaştığı filmde, modern bir ressamın hat sanatıyla tanışması macerası üzerinden maziye bir bakış atılıyor. Rasathane film bünyesinde Kültür Bakanlığı desteği ve TRT’nin ortak yapımıyla tamamlanan film, önümüzdeki aylarda festivallerde yarışacak. Biz de festival yoluculuğu öncesinde ‘Dilsiz’in hikâyesini yönetmen Murat Pay’dan dinledik…

‘Dilsiz’de nasıl bir hikâye var?
Filmde inzivaya çekilmiş usta bir hattat ve geçmişine yabancılaşan bir ressam var. Hikâyede, farklı dünyalardan olan bu iki karakterin yolları kesişiyor. Ressam çocuğa babaannesinden bir sandık ve bir hat yazısı kalıyor. Bu sebeple hat ustasıyla tanışıyor. Ama işin içerisinde bir aşk macerası da var. Bu bir dilemmayı beraberinde getiriyor.
l Daha önce de kendi kültürümüzden yol almıştınız. Sinemada geleneklerimizi yansıtmak konforlu bir yol mu?
Konforlu olmadığı gibi bir yerlerde karşılık bulması da zor. Yaptığınız filmler geleneğe değdiğinde hâliyle İslam kültürüne de yakın oluyor. Böyle olunca bazı çevrelerce bir propaganda filmi gibi görülebiliyor. Film festivalleri, bu tarz filmleri programlarına dâhil etmeyebiliyor.

KENDİ KÜLTÜRÜMÜZE YABANCIYIZ
Son filminiz ‘Dilsiz’e sizi başlatan şey ne oldu?

Bir defa biz kendi kültürümüze tahmin ettiğimizden daha fazla yabancılık hâli içerisindeyiz. İnsan uğraşmaya başladıkça bunu fark ediyor. Mesela ben Türk sanatlarıyla alakalı olduğumu düşünüyordum ama ‘Miraciyye’ hakkında hiçbir şey bilmediğimi öğrendim. Hatta da bu böyle… Zaten sinemacılar olarak kendi kültürel birikimimize dair çok cahil olduğumuzu düşünüyorum. Bu noksanlık acı verici. Bu coğrafyada yaşıyorsan başka yerde kök salamazsın. Dolayısıyla sevsen de sevmesen de kök saldığın yerin toprağını, suyunu bilmen gerekiyor.

HAT ÇOK ORİJİNAL
Filmin ortaya çıkışı sancılı mıydı?

“Hat sanatıyla alakalı bir film yapabilir mi?” sorusu aklımda hep vardı. Ama önceleri filmin senaryosunu bir türlü yazamadık. Hat sanatını meşk edersem bir şeyler ortaya çıkar diye düşündüm. Takriben 2 yıl kadar Cavide Pala Hoca’dan hat meşk ettikten sonra senaryoyu yazmaya muvaffak oldum. İşin içerisine girince detaylara daha fazla nüfuz etmeye başladım.
Hat sanatının dünyasına girince ilk teşhisiniz ne oldu?
Hatla uğraşmaya başlayınca evvelce fark ettiğim şey, bu sanatımızın kültürümüzün omurgası olduğuydu. Hattın tamamen Müslüman tasavvurla şekillenmesi mühim. Birçok sanatın geçmişi var ama hat sanatı İslamiyetle birlikte var olmuş, Kur’an-ı kerim’i güzel yazmak üzerine kurulmuş. Bütün bunlar bana çok orijinal geliyor. Zira diğer sanatlarda bu yok. Harf inkılabından sonra bu sanattan uzak kalmışız ama hâlâ en canlı olduğu yer Anadolu coğrafyası. Bu da çok enteresan…

SİNEMACILAR HAT SANATINI BİLMİYOR

Hat sanatının bu ihtişamı ve sinemada çok az yer bulmuş olması ‘Dilsiz’i çekmeye başlarken sizi endişelendirmedi mi?
Biraz çekindiğimiz oldu doğrusu. Bu tip mevzulara girmek gerçekten zor ve mesuliyetli. Bunun yanında hat sanatını bilen sinemacı sayısı az. Böyle bir durumda az bilinen bir sahayı gündeme getirmek sizi zorluyor. Mesela biz bu zorluk yüzden oyuncularımıza hat sanatı eğitimi aldırdık; o dünyaya aşina kıldırmak istedik. Ozan Çelik, Vildan Atasever ve Mim Kemal Öke bir hattatın dizinin dibinde meşk yaptılar.

Hat icra eden insanların aç kaldığı günlerden, garip bir şekilde popülerleştiği günlere geldik. Bu size ne düşündürüyor?
Bu popülerleşmeyi bence her zaman menfi olarak değerlendirmemek lazım. Eğer bir şeyin değer kazanmasına çalışıyorsanız ister istemez popülerleşme olacaktır. Ancak problem şu: Olması gereken kalite muhafaza edilebiliyor mu edilemiyor mu? Kalite, sadece yazılan yazının estetiği değil. Hat ile onu icra eden kişinin mana dünyasının örtüşmesi de kalitenin bir parçası. Hat sanatı bu sağlamaya yönelik bir sanat. Hem yazının hem de ruhun eğitilmesi söz konusu… İşe bu noktadan baktığımızda ise durumun çok da parlak olmadığı ortada. Oysa Osmanlıda sağlam ayaklar mevcuttu.

Geleneksel sanatlar gişe filmlerinin içerisinde yer alabilir mi?
Samimi olduğu müddetçe aksiyon filminin içerisinde de yer alabilir. Ama yapmak için yapmak pek samimi olmuyor.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...