Yönetmen Ahmet Toklu: Doksanların çocukları fantastik yaşadı

Yönetmen Ahmet Toklu: Doksanların çocukları fantastik yaşadı

KÜLTüR - SANAT Haberleri

Yurt dışındaki festivallerde ödüller kazanan “Pota” filmi, kenar mahalle çocukları üzerinden 90’ları anlatıyor. Filmde kendi yaşadıklarından yola çıkan yönetmen Ahmet Toklu “Sokak bizim için farklı kültürlerle tanıştığımız bir potaydı” diyor.

MURAT ÖZTEKİN

Yönetmen Ahmet Toklu “Pota” adlı filminde kendi hatıralarından ilham alarak, 1990’lardaki çocukluk üzerine, empati vurgulu bir hikâye anlatıyor. İspanya, Çin ve Hindistan’daki çeşitli film festivallerinden mükâfatlarla dönen eser, kenar mahallede yaşayan farklı kültürlerden çocukların kendi basketbol potalarını yaparak, sitede yaşayanlarla rekabet etme hikâyelerini merkezine alıyor ve ütopik sayılabilecek bir birlik vurgusu yapıyor. Biz de 19 Ağustos’ta vizyona girecek TRT ortak yapımı “Pota” filmini, yönetmeni Toklu’dan dinledik…

Yönetmen Ahmet Toklu: Doksanların çocukları fantastik yaşadı

> “Pota” bol mükâfatlı festival yolculuğundan sonra bu cuma vizyona girecek. Hikâyenin doğuşundan bahseder misiniz?

Türkiye kozmopolit bir ülke. Bunu da şehirleşmenin yoğun olduğu yerlerde görüyoruz. Büyükşehirlerde farklı coğrafyalardan ve kültür dünyalarından gelen insanlar doğup büyüyor. Ben de o çocuklardan biriydim. İstanbul’un semtlerinden Ümraniye’de büyüdüm ve bütün arkadaş çevrem köyden şehre göç etmiş ailelerin çocuklarıydı. Arkadaşlarımla bir basketbol potası yapma hikâyesi yaşamıştım. Filmde de bundan ilerledim. Kenar mahallede yaşayan ilkokul öğrencisi çocuk
ların basketbol potası yapmaları üzerinden, sosyolojik bir sorgulama yaptım.

BATILI FİLMLERDE ORTA DOĞU BATAKLIK GİBİ GÖSTERİLİYOR

> Burada nasıl bir sorgulamayı yaptınız. Eserle gitmek istediğiniz yer neresiydi?

Batı’da yapılan filmlerde, bizim gibi Doğu toplumları, kurutulması gereken bir bataklık gibi gösteriliyor. Ancak burada yaşayan biri olarak durumun tam tersi olduğunu göstermeye çalıştım. Biz aynı mahallede büyüyen çocuklar olarak aynı potada eridik. İnsanların beraberlik duygusuyla bir şeyleri başarabildiklerini göstermek istedim. Bir kaybetme hikâyesi işliyorum belki ama günün sonunda kaybederken birçok şey kazanabiliyoruz. 

Yönetmen Ahmet Toklu: Doksanların çocukları fantastik yaşadı

> Filmin merkezinde basketbol var. Siz de potayı metaforik olarak bir birleşme noktası şeklinde kullanıyorsunuz. Hakikaten basketbol ve diğer sporlar her zaman birleştirici şeyler midir?

Özellikle futbol gibi sporlar insanları gerçeklikten koparan bir afyon olabiliyor. Böyle bir tarafları var. Fakat bu sizin nereden yaklaştığınıza bağlı. Aynı spor, farklı eğitim düzeyinden insanlara farklı etki ediyor.

SOKAK BİZİM İÇİN BİR POTA OLDU

> Peki, 90’larda kenar mahallede çocukluk yaşamak nasıl bir tecrübeydi?

Şanslı son nesillerden biri olduğumuzu düşünüyorum. Çünkü önceden mahalle evin bir parçasıydı. Sokakta oynuyor, orada sosyalleşiyor ve farklı kültürlerle tanışıyorduk. Sokak bir potaydı bizim için. Bunun empati duyma tarafımızı geliştirdiğini düşünüyorum. Doksanlara dair en çok özlediğim şey sosyallik… İnsanlar köşe başlarında sohbet eder, kapılar açık olur, ev ziyaretlerine gidilirdi. Şimdi ise bunlar, imkânsız gibi görünüyor. 

> Dijital çağın çocukları filmde geçen salçalı ekmek yemek, bilye oynamak gibi birçok şeyden mahrum galiba…

Evet. Filmin destek arayışında birçok kurulda hikâyeyi anlatmak durumunda kaldık. Orada bir kurul üyesi “Bir çocuk hikâyesi anlatıyorsunuz, fantastik unsurlar koymak istemez misiniz?” diye sormuştu. Ben de bizim hikâyemiz, günümüzde tabletle büyüyüp asla evden çıkmak istemeyen çocuklar için zaten fantastik bir şey demiştim. Gerçekten böyle… Bireyselleşmenin arttığını, insanların tek başına kaldığını ve empati kabiliyetlerini kaybettiklerini düşünüyorum. Duygusal çöküşlerin arkasında bu var gibi geliyor bana… Önümüzdeki Batı gibi bir örnekten bunu görebiliyoruz. 

> Doksanların nostaljik taraflarının yanında, nahoş yanları da var. Siz de filminizde aile içi şiddet, millî eğitim politikaları üzerinden bu tarafın resmini çiziyorsunuz…

O yıllar kesinlikle tozpembe değildi. İyimser bir film yapmaya çalıştım ama dünya siyah ve beyaz diye ayırabileceğimiz bir yer değil. Bu sebeple realist olarak yaşadığımız karanlık şeyleri de yansıttım. Zira problemi doğru tespit edersek, çare için de o kadar doğru çabalayabiliriz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...