Ürperten ses

Düzenleyen:
Ürperten ses

Ramazan Haberleri

"Ey Fâtıma! Kapıdaki kimdir, biliyor musun? O; lezzetleri yıkan, toplulukları darmadağınık eden, kadınları dul, çocukları yetim bırakan, evleri harâb, kabirleri mamur eden, ölüm meleği Azrâil’dir. Ey Azrâil gir"

(Dünden devam...)

Alemlerin efendisi, artık son nefeslerini alıp vermektediler... Vakit iyice yaklaşmıştır... Allahü teâlâ, Azrâil (aleyhisselâm)a; “Habîbime en güzel surette git! Eğer izin verirse rûhunu çok yumuşak ve hafif olarak al. İzin vermezse geri dön!” diye vahyeder.

Azrâil (aleyhisselâm), en güzel surette, insan kıyafetinde, sevgili Peygamberimizin saadethânelerinin kapısına gelir ve; “Esselâmü aleyküm ey nübüvvet evinin sahibi!

İçeri girmeğe izin verir misiniz? Allahü teâlâ size rahmet eylesin” diye seslenir.

Hazret-i Âişe vâlidemiz, sevgili Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) yanıbaşında oturan Hazret-i Fâtıma’ya; “Bu gelene sen cevap ver” der. O da, kapıya varıp, çok üzüntülü bir ses ile; “Ey Allahü teâlânın kulu! Resûlullah şu anda, kendi hâliyle meşgûldür” der. Azrâil (aleyhisselâm), tekrar izin ister. Aynı cevap verilir. Üçüncü defa selâmını tekrarlayıp, mutlaka girmesi gerektiğini yüksek sesle söyleyince, Peygamber Efendimiz haberdâr olurlar ve “Yâ Fâtıma! Kapıda kim var!” buyururlar.

Hazret-i Fâtıma; “Yâ Resûlallah! Kapıda birisi girmek için izin ister. Birkaç defa cevap verdim. Fakat üçüncü seslenişinde vücûdum ürperdi” der. Bunun üzerine Resûlullah Efendimiz; “Ey Fâtıma! Kapıdaki kimdir, biliyor musun? O; lezzetleri yıkan, toplulukları darmadağınık eden, kadınları dul, çocukları yetim bırakan, evleri harâb, kabirleri mamur eden, ölüm meleği Azrâil’dir. Ey Azrâil gir” buyururlar.

VAH MEDÎNE HARÂB OLDUN!

O zaman Hazret-i Fâtıma vâlidemiz, târif edilmez bir ızdırâba düşerler ve mübârek ağızlarından şu cümleler dökülür; “Vah Medîne harâb oldun.”

Peygamberimiz, Hazret-i Fâtımâ’nın elini tutup mübârek göğsüne koyarlar ve mübârek gözlerini kaparlar. Hazır olanlar, mübârek ruhunun kabzolduğunu sanır. Hazret-i Fâtıma validemiz dayanamayıp babasının mübârek kulağına doğru eğilir ve gönülleri yaralayan bir sesle; “Ey benim babacığım!...” diye seslenir. Hiç cevap gelmeyince bu sefer; “Canım sana fedâ olsun yâ Resûlallah! Ne olur mübârek gözlerini bir aç da bana bir şey söyle...” der. Âlemlerin efendisi, mübârek gözlerini açıp, kızının gözyaşlarını siler ve onun kulağına vefât edeceğini fısıldar. Bunun üzerine Peygamber kızı baba acısıyla ağlamaya başlar. Bu defa kulağına; “Ehl-i beytimden, ilk önce, benim yanıma gelecek sensin” müjdesini verirler. O da bu müjdeye sevinip tesellî bulur.

BUGÜN AYRILIK GÜNÜ

Hazret-i Fâtıma validemiz; “Ey babacığım! Bugün ayrılık günü! Bir daha sana ne zaman kavuşurum?” diye sorar. Resûlullah Efendimiz; “Ey kızım! Beni kıyâmet günü havzın kenarında bulursun. Ümmetimden, havza gelenlere su veririm” buyurur. Hazret-i Fâtıma; “Eğer seni orada bulamazsam, ne yaparım?” diye sorunca, Peygamber Efendimiz; “Mîzânın yanında bulursun. Orada, ben ümmetime şefâat ederim” diye karşılık verir.

Hazret-i Fâtıma vâlidemiz; “Orada da bulamazsam yâ Resûlallah!” deyince, Peygamber Efendimiz; “Sırâtın yanında bulursun. Ben orada Rabb’ime; “Yâ Rabbî! Benim ümmetimi ateşten muhafaza eyle” diye yalvarırım” buyurur.

EY ALİ, BENİ SEN YIKA

Bundan sonra Hazret-i Ali kalbi bin parça, hüzünlü bir sesle; “Yâ Resûlallah! Siz rûhunuzu teslîm ettikten sonra, sizin gaslinizi kim yapacak, neye kefenleyeceğiz? Namazınızı kim kıldıracak, kabre kim koyacak?” diye sorar.

Peygamber Efendimiz; “Ey Ali, beni sen yıka, Fadl bin Abbâs sana su döksün. Cebrâil sizin üçüncünüz olur. Gasl (yıkama) işimi bitirince, kefenimi yaparsınız. Cebrâil, Cennet’ten güzel koku getirir. Sonra beni mescide götürünüz ve çıkınız. Çünkü ilk önce Cebrâil sonra Mikâil, sonra İsrâfil, sonra melekler grup grup namazımı kılacaklar. Daha sonra siz giriniz, saf saf olunuz. Hiç kimse benden öne geçmesin” buyurur...

Sonra, beklemekte olan Azrâil (aleyhisselâm)a; “Ey Azrâil! Ziyâret için mi geldin, yoksa rûhumu kabzetmek için mi?” diye sorunca, Azrâil aleyhisselâm; “Hem misâfir, hem de vazifeli olarak geldim. Allahü teâlâ bana, senin huzûruna izinle girmemi emretti. Mübârek rûhunu ancak izninle alırım. Yâ Resûlallah! İzin buyurursan, emrinize uyar, rûhunuzu kabz ederim. Yoksa döner, Rabb’ime giderim” der.

Peygamber Efendimiz; “Ey Azrâil! Cebrâil’i nerede bıraktın?” diye sorunca. “Cebrâil’i dünyâ semâsında bıraktım. Melekler, onu senin vefâtın sebebiyle tâziye ediyorlar” karşılığını verir. Böyle konuşurlarken Cebrâil (aleyhisselâm) gelir. Resûlullah Efendimiz; “Ey kardeşim Cebrâil!

Artık dünyâdan göç vakti geldi. Allahü teâlânın katında benim için ne var? Bana onu müjdele de gönül rahatlığı ile emâneti sahibine teslîm edeyim” buyururlar.

YARIN: Ümmetime edeceğin şiddeti bana eyle

**

MUHAMMED KÜFREVİ HAZRETLERİ
BİD’AT EHLİYLE YEMEK BİLE YEMEM

Muhammed Küfrevi hazretleri Siirt ilinin Küfre köyünden bir asır önce Bitlis’e gelerek yerleşmiştir. Bitlis’in Kızıl Mescit Mahallesi’nde ikamet eden Muhammed Küfrevi olgunluk, fazilet timsali olmuş, ilmiyle çevresinde şöhret kazanmıştır. Daha sonra Şemdinli’ye giderek Seyyid Tâhâ-i Hakkâri hazretlerinin sohbetine devam etmiştir. Seyyid Tâhâ-i Hakkâri ona hilafet vererek memleketi Bitlis’e göndermiştir... Buyurdu ki: "Bid’at sâhibini üstün tutan, dînin yıkılmasına yardım etmiş olur. Kim bid’at ehline güler yüz gösterirse, dîni hafife almış olur. Bid’at ehlinin cenâzesine katılan, ayrılıncaya kadar Allahü teâlânın gazâbından kurtulamaz. Gayr-i müslim ile yemek yerim, fakat bid’at ehliyle sofraya oturmam. Bid’at ehli ile aramda demirden bir kale olması, bana çok sevimli gelir. Bid’at sâhibine buğzeden kimsenin ameli az da olsa, Allahü teâlâ onu affeder... Bid’at ehlinden yüzünü çevirenin kalbini, Allahü teâlâ îmân ile doldurur. Bid’at ehlini hakîr gören kimsenin, Allahü teâlâ Cennet’te derecesini yüz derece yükseltir. Ebediyyen bid’at sâhibi olma!” (SAİD EKEN)

**

EFENDİMİZİN YÜKSEK AHLAKI
ALEMLERE RAHMET İDİ

Peygamber Efendimizle bir hatırasını anlatan Ebû Hüreyre radıyallahü anh: Bir gazâda, kâfirlerin yok olması için duâ buyurmasını söyledik; “Ben, lânet etmek için, insanların azâb çekmesi için gönderilmedim. Ben, herkese iyilik etmek ve insanların huzûra kavuşması için gönderildim” buyurdu. Allahü teâlâ, Enbiyâ sûresinin 107. âyet-i kerîmesinde meâlen; “Seni, âlemlere rahmet, iyilik için gönderdik” buyuruyor.

AVRUPA'YI AYDINLATAN İSLAM GÜNEŞİ
MUSA'NIN ÜÇ OĞLU

Memun halife zamanında Bağdat’ta yetişen, hesap, hendese ve İlm-i heyet âlimi üç kardeşten Muhammed bin Musa Harezmi, Sincar sahrasında güneşin irtifaını ve ekvatorun uzunluğunu ölçmüş bugünkü gibi bulmuştur. Namaz vakitlerini tayin eden Üsturlab [Rub’ı daire] aletlerini yapmıştır. Cebr ilmindeki kitabı İngilizceye ve Üsturlab kitabı Latinceye tercüme edilmiştir. Ahmed bin Musa ise mühendis ve astronomdur. Bilhassa Yunanlıların uzayı dokuzuncu bir kürenin kuşattığına dair yanlış görüşlerini bir eser yazarak çürüttü. Üçüncü kardeş El-Hasen geometride bir dâhiydi. Bildiği her şeyi kendi kendine öğrenmişti. Daha önce kimsenin çözemediği geometrik meseleleri kolay çözmesiyle tanınmıştı.

BÜYÜK YOLCULUK
İBLİSİN BÜYÜK TUZAĞI

(Dünden devam...) İblisin yardımcıları o hâlde iken o insana gelirler ve onun anası ve babası ve kardeşi ve kızkardeşi ve sevdiği kimselerden vefât etmiş olanlar sûretinde görünürler ve ona derler ki: (Ey filân! Sen ölüyorsun. Biz, bu hâlde seni geçdik. Sen yehûdî dîninde olarak öl. Bu din, Allah indinde, makbûl olan hak dindir). Eğer bunların sözlerine aldanmaz, dinlemez ise, yanından giderler. Başkaları gelip, derler ki, (Sen nasrânî (hıristiyan) olarak öl! Zîrâ o din Mesîhin, ya’nî Îsâ aleyhisselâmın dînidir ki, Mûsâ aleyhisselâmın dînini, nesh etmişdir.) Böylece, her milletin dinlerini ona söylerler.

KALBLERİMİZİ ŞAŞIRTMA

O zemânda, Cenâb-ı Hakk’ın şaşırmasını dilediği kimse şaşırır. İşte bu; (Ey bizim Rabb’imiz! Dünyâda iken bize îmân verdiğin gibi, ölürken de kalblerimizi şaşırtma) meâlindeki Âl-i İmrân sûresinin sekizinci âyet-i kerîmesinin haber verdiği hâldir. Cenâb-ı Hak bir kuluna hidâyet ve îmânda sebâtını dilerse, o kimseye rahmet-i ilâhiyye gelir. Ba’zıları, bu rahmetden maksad Cebrâîl aleyhisselâmdır, dediler. Rahmet-i ilâhiyye, şeytânı uzaklaşdırıp, hastanın yüzünden o yorgunluğu giderir. O zemân insan ferahlar, güler. 

Ürperten ses

Düzenleyen:  - Ramazan
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...