Ümmetime edeceğin şiddeti bana eyle

Ümmetime edeceğin şiddeti bana eyle

Ramazan Haberleri

Efendimizin mübârek yüzü bazen kırmızı olur, bazen sararır... Azrâil aleyhisselâma; “Ümmetimin canını da böyle şiddet ve zorla mı alırsın!” buyurur, o; “Yâ Resûlallah! Hiç kimsenin canını böyle kolay almadım” cevâbını verir... Son ânında bile ümmetini unutmayan sevgili Peygamberimiz; “Ey Azrail! Ümmetime edeceğin şiddeti bana eyle! Zîrâ onlar zayıftır, ayanamazlar...” buyurur ve sonra; “Lâ ilâhe illallah! Refîk-i âlâ!” diyerek mübârek rûhlarını teslim ederler...

(DÜNDEN DEVAM)

Resûlullah Efendimiz; “Ey kardeşim Cebrâil! Artık dünyâdan göç vakti geldi. Allahü teâlânın katında benim için ne var? Bana onu müjdele de gönül rahatlığı ile emâneti sahibine teslîm edeyim” buyururlar. Cebrâil (aleyhisselâm); “Ey Allahü teâlânın sevgilisi! Ben semanın kapısını açık bıraktım. Melekler saf saf olmuşlar, senin ruhunu sevgiyle beklerler” der. Peygamber Efendimiz; “Hamd, Allahü teâlâya mahsustur. Sen bana müjde ver! Rabb’imin nezdinde benim için ne var?” buyurur. Cebrâil (aleyhisselâm); “Yâ Resûlallah! Senin teşrifinden dolayı, Cennet kapıları açılmış, Cennet’in nehirleri akmış, Cennet’in ağaçları sarkmış, hûrîler süslenmiştir” der.

BANA BAŞKA MÜJDE VER

Peygamber Efendimiz yine; “Hamd, Allahü teâlâya mahsustur. Sen bana başka müjde ver yâ Cebrâil!” buyurur. Cebrâil (aleyhisselâm); “Yâ Resûlallah! Sen kıyamet günü ilk şefâat eden ve ilk şefâati kabul olunansın” der. Sevgili Peygamberimiz tekrar; “Hamd Allahü teâlâya mahsustur. Yâ Cebrâil! Bana başka müjde ver” buyurunca, Cebrâil (aleyhisselâm); “Yâ Resûlallah! Neyi soruyorsun?” der. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz; “Benim bütün endişem, üzüntüm ve kederim, benden sonra geride bıraktığım ümmetimdir” buyurarak, kıyamete kadar gelecek ümmetine olan şefkatini son nefeste bile gösterirler. Hazret-i Cebrâil; “Ey Allahü teâlânın Habîbi! Allahü teâlâ kıyâmet günü, sen razı oluncaya kadar ümmetini bağışlar. Bütün peygamberlerden önce seni, bütün ümmetlerden önce senin ümmetini Cennet’e koyacaktır” der.

SON NEFESİNDE DE ÜMMETİNİ DÜŞÜNEN ŞEFKAT DERYASI

Sevgili Peygamberimiz, Cebrâil (aleyhisselâm)a; “Allahü teâlâ katında üç muradım vardır: Biri, ümmetimin günahkârlarına beni şefâatçi etmesi, ikincisi, dünyâda yaptıkları günahlardan dolayı onlara azap etmemesi, üçüncüsü, perşembe ve pazartesi günleri ümmetimin amellerinin bana arzedilmesidir. Eğer amelleri iyi ise dua ederim, Allahü teâlâ kabul eder. Kötü ise şefâat edip, amel defterinden silinmesini isterim” buyurur. Cebrâil (aleyhisselâm), Allahü teâlâdan, bu üç arzusunun da kabûl edildiği haberini verir. Bunun üzerine sevgili Peygamberimiz rahatlarlar. Allahü teâlâ vahy eder: “Ey Habîbim! Ümmetine bu kadar muhabbet ve şefkât göstermeni, mübârek kalbine kim getirdi?” Peygamber Efendimiz; “Beni yaratıp, terbiye eden Rabb’im teâlâ” diye cevap verir. Cenâb-ı Hak da; “Senin ümmetine, benim rahmetim, merhametim seninkinden bin kat fazladır. Onları bana bırak” buyurur. Sonra sevgili Peygamberimiz; “Şimdi rahatladım. Ey Azrâil! Emrolunduğun vazifeyi yerine getir!” buyurur. Azrâil (aleyhisselâm), vazifesini yapmak üzere hürmetine yaratıldığı Kâinatın sultânının huzûruna yaklaşır. Sevgili Peygamberimiz, yanındaki su kabına mübârek iki elini batırıp, ıslak ellerini mübârek yüzüne sürer ve; “Lâ ilâhe illallah! Ey Allah’ım! Refîk-i âlâ!..” der. Azrail (aleyhisselâm), Âlemlerin Efendisinin mübârek rûhunu almaya başlar.

Resûlullah Efendimizin mübârek benzi bazan kırmızı olur, bazan sararır... Azrâil aleyhisselâma; “Ümmetimin canını da böyle şiddet ve zorla mı alırsın!” buyurur, o; “Yâ Resûlallah! Hiç kimsenin canını böyle kolay almadım” cevâbını verir. Son ânında bile ümmetini unutmayan sevgili Peygamberimiz; “Ey Azrail! Ümmetime edeceğin şiddeti bana eyle! Zîrâ onlar zayıftır, dayanamazlar...” buyurur ve sonra; “Lâ ilâhe illallah! Refîk-i âlâ!” diyerek mübârek rûhlarını teslim ederler... ve âlâ-yı illiyyîne ulaştırılır... Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Resûlallah! Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Habîballah! Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Seyyidel evveline vel-âhırîn! Şefâat yâ Resûlallah! Dahıylek yâ Resûlallah!

YARIN: Yâ Rabbî! Ümmetim!..

**

İSMÂİL SİRÂCEDDİN ŞİRVÂNİ

Meşhûr velîlerden. Şirvân vi- lâyetinin Şemâhî kasabasına bağlı Kerdemir köyünde 1782 (H.1197) senesinde doğdu. 1847’de (H.1264) kolera salgınında vefât etti. Küçük yaşta çok büyük zatlardan ilim tahsil etti. 1800 (H.1215) senesinde Erzincan’a gidip, oradaki âlimlerden Evliyâzâde Abdurrahmân Efendi’den ders gördü ve derslerinde tahsilini tamamlayıp, icâzet aldı. Zamânın en meşhûr velîlerinden feyz menbaı Abdullah-ı Dehlevî hazretlerine talebe olmak, sohbetiyle şereflenmek için Hindistan’a gitmeye karar verdi. Abdullah-ı Dehlevî hazretleri, mânevî bir işâretle ona en meşhur talebesi Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerine gitmesini bildirdi. Bunun üzerine Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin huzûruna giderek ona talebe oldu. 1817 senesinde icâzet ve emir verilmesi üzerine Şirvan'a döndü. Dokuz sene Şirvan’da kaldı. Rusların Şirvan’ı istilâsı üzerine, Ahıska'ya gitti. İki sene de orada kaldı. Ahıska da işgâl edilince, 1828 senesinde Amasya’ya gidip dört sene kaldıktan sonra Sivas’a gitti. Dokuz sene de Sivas’ta kaldı. Sonra tekrar Amasya’ya döndü. Ömrünün son zamanlarını Amasya’da geçirip orada vefât etti. Said Eken

***

BENİ BİLİR MİSİN?

(DÜNDEN DEVAM)

Çok kimselerin bu hâlde güldüğü görülür ki, Allahü teâlâ tarafından rahmet gelmesi ile onu müjdeleyip, (Beni bilir misin, ben Cebrâîlim. Bunlar ise, senin düşmanların olan şeytânlardır. Sen Millet-i Hanîfiyye ve dîn-i Muhammediyye üzre vefât et!) der. İnsana işte bu melekden dahâ çok sevgili ve ferahlandırıcı bir şey yokdur. (Yâ Rabbî, bize rahmetini ihsân eyle. İhsân sâhibi ancak sensin) meâl-i şerîfindeki, Âl-i İmrân sûresi sekizinci âyet-i kerîmesi, bu hâli haber vermekdedir.

KARŞISINDAKİNE SAYGILIYDI

Enes bin Mâlik diyor ki: “Resûlullah, bir kimse ile müsâfeha edince, o kimse elini çekmedikçe, mübârek elini ondan ayırmazdı. O kimse, yüzünü çevirmedikçe, mübârek yüzünü ondan çevirmezdi. Bir kimsenin yanında otururken, iki diz üzerinde oturur, ona saygılı olmak için mübârek bacağını dikip oturmazdı” Câbir bin Semüre diyor ki: “Resûlullah az konuşurdu. Lüzumlu olduğu zamân veya bir şey sorulunca söylerlerdi.” Bundan anlaşılıyor ki, her Müslümanın mâlâya’nî, faydasız şey söylemeyip, susması lâzımdır.

NURÜDDİN BATRUCİ

Nurüddin Batruci, Endülüs İslâm Üniversitesinde astronomi profesörü idi. El-Hayat kitabında, bugünkü astronomiyi yazmaktadır. Modern astronominin kurucusu sayılmaktadır. El-Batruci’nin tek bilinen kitabı Arapça olarak yazdığı Kitab Fi’l-Hey’e (Astronomi Prensipleri)dir. 1185 yılında yazımını bitirdiği bu eserin tesiri asırlarca devam etmiş, Hristiyan ve Yahudi bilim adamları tarafından kaynak eser olarak kabul edilmiştir. Galile, Kopernik, Newton, dünyanın döndüğünü, Müslüman kitaplarından öğrenip söyleyince, bu sözleri suç sayıldı. Galile, papazlar tarafından muhakeme yapılıp, hapsedildi.


Ümmetime edeceğin şiddeti bana eyle

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...