Left
Lamba

HAYIRLI RAMAZANLAR

__:__:__
Lamba
Right

Putların kırılacağı gün

Putların kırılacağı gün

Ramazan Haberleri

Hazreti Ebû Bekir, Şam’da bulunduğu sırada bir rüya görmüştü. Bu rüyasını tâbir ettirmek üzere bir rahibe gitti. Giderken yanında Bilâl-i Habeşî’yi de götürmüştü. Rüyasını anlattığında rahip tabir olarak, son bir peygamberin geleceğini söyledi. Hazret-i Bilâl şaşkınlıkla mırıldandı: Putların kırılacağı gün!

Bilâl bin Rebah Habeşî (radıyallahü anh)... İnsanlıkta bir eşine rastlanmayan şerefin sahibi. Allahü teâlânın habibi Muhammed aleyhisselâmın ilk müezzini o... İlk îmân edenlerden, müşriklere karşı Müslüman olduğunu açıkça bildiren yedi Sahâbîden biri. Habeşistanlı bir aileye mensûb. İlk iman edenlerden. Hidâyetine Ebû Bekr-i Sıddık (radıyallahü anh) hazretleri ile çıktıkları Şam seferi sebep olur. Son dinin nuru kâinatın üzerine doğmak üzeredir.

ŞAŞKINLIKLA RAHİBİ DİNLER

Sıddık-ı ekber ticaret için gittikleri Şam'da bir rüya görür. Bu rüyasını tâbir ettirmek üzere bir rahibe gider. Giderken yanında Bilâl-i Habeşî’yi de götürür. Rüyayı dinleyen rahip, "Senin rüyan sadık bir rüyadır. Bir peygamber gönderilecek sen onun hayatında yardımcısı, vefâtından sonra da halifesi olacaksın" der. Bilâl-i Habeşî, rahibin sözlerini ibret ve hayretle dinledikten sonra, 'putlar mı gönderecek' diye sorar. Rahib, "Hayır, semâvâtı, arzı ve her şeyi yaratan Allah gönderecektir. O peygamber, eşi ve benzeri olmayan Allaha ibadet etmeyi ve putların kırılmasını emredecek" der. Bilâl-i Habeşî derin derin düşündükten sonra 'putların kırılacağı gün' diye mırıldanır. Rahib, "Evet onların hepsini kıracak" diye ekler. Bu kervan Şam’dan Mekke-i mükerremeye döndüğünde artık İslâmın nûru âlemi aydınlatmıştır. İnsanlar birer ikişer Müslüman olur...

BİR GECE KAPISI ÇALINIR

Bilâl-i Habeşî hazretlerinin bir gece kapısı çalınır ve bir kimse, "Bilâl! Bilâl’ diye fısıldar. Karanlıkta ürpererek sesin geldiği yere yaklaşır.
- Kimsin?
- Ben Ebû Bekir.
Bakar ki Sıddık-ı ekbek karşısında.
- Bu saatte ne istiyorsun? Ne söyleyeceksen sabah söyleyemez miydin?  
- Hayır ya Bilâl! Söyleyeceğimi, sahibinin yanında sana açamam...
Doğru ya Bilâl köledir. Hatta annesi de köledir. Müşriklerin önde gelenlerinden ve en azılı olanlarından Ümeyye bin Halef'in kölesi. Bilâl-i Habeşî diğer kölelerden çok farklıdır. Son derece mert ve dürüsttür. Ümeyye'nin mallarını gider satar, bol kazanç getirir. Sesi de öyle güzeldir ki, uzun çöl yolculuklarında kervanlarda yorulan develer, onun nameleriyle çatlarcasına koşmaya başlar. Bunun için Ümeyye bütün melunluğuna rağmen ona ayrı bir muamele yapar, diğer kölelerden farklı tutar... 

NEDİR O HABER?

- Nedir öyleyse o haber?
- Bu ümmetin Peygamberi (sallallahü aleyhi ve sellem) geldi ya Bilâl.
Donarkalır!..
- Bu ümmetin Peygamberi mi?
- Evet
- Kim o?
- Muhammed-ül-emin...  
- O, neye davet ediyor?
- O, her şeyin yaratıcısı olan Allaha ibadet etmeye davet ediyor. Onun davet ettiği dinde üstünlük ancak imân ve kulluk iledir.
Bilâl-i Habeşî başını eğer, bir müddet sessizce bekler. Kalbine ılık ılık bir şeyler akar. Sonra başını kaldırır: Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resûlühü...

EHADÜN... EHADÜN...

Ümeyye iman ettiğini duyduğunda delirir! Ağır işkenceleri yapmaya başlar. Yoruluncaya kadar döver. Öğle vaktinde Arabistan’ın yakıcı sıcağı altında elbiselerini soyup bazen yüzüstü, bazen sırtüstü sıcak kumlara yatırır, üzerine ağır taşlar koyar. Bilâl-i Habeşî’nin vücudu sıcak kumlardan yanar, ağır taş altında nefesi kesilir mübareğin. Görenler onun bu acıklı hâlinden ürperir. Fakat bütün ağır işkencelerin altında hep bir şey fısıldar: Ehadün! Ehadün!... Allah birdir, Allah birdir... Bilâl-i Habeşî hazretleri garip ve kimsesiz olduğu için diğer müşriklerden de işkence görür. Ona ağır işkence yapanlardan biri de Ebû Cehil’dir. Onun ağır işkenceleri karşısında da “Allah birdir, Allah birdir” diyerek, dinindeki sebatını gösteririr.

RESÛLULLAH ÖYLE ÜZÜLÜR Kİ...

Bir gün yine yakıcı güneşte, kızgın sac misali kumlar üzerinde işkenceler altındadır. Müşrikler ağızlarından salyalar saça saça, 'Ya dininden dönersin veya seni öldüreceğiz' diye bağırmaktadılar. Sevgili Peygamberimiz (aleyhisselâm) oradan geçmektedirler ve dehşetli hâli görürler. Kalpleri bin parça, “Allahü teâlânın ismini söylemek seni kurtarır ya Bilâl”  buyururlar, acılar içine evlerine gelirler. Birazdan Ebû Bekr-i Sıddık hazretleri de gelirler. Allah'ın Peygamberi üzüntü içinde, “Çok üzüldüm”  der demez büyük sahabi işkence edilen yere koşar. Bilâl-i Habeşî’yi yüklü bir para ve kölesi Âmir karşılığında satın alır. Sonra hamama götürür güzelce yıkanır hazret-i Bilâl. Sıddık-ı ekber güzel elbiselere sarar onu ve Habibullah'ın karşısına çıkar. Cenab-ı Peygamberin sevincini düşününüz. Az önce işkence altında gördüğü Bilâl-i Habeşî inci misali karşısındadır. O sırada Cebrâil aleyhisselâm gelir, (Velleyl) sûresinin onyedinci âyetini getirir. Allahü teâlâ Hazreti Ebû Bekir’in Cehennemden uzak olduğunu müjdeler...
Rabb’im şefaatlerine kavuştursun...
(Devamı yarın)

***

NAMAZLARINI TİTREYEREK KILARDI

Anadolu evliyâsından. Aslen Diyarbakırlı olup seyyiddir. Kabri Elâzığ-Palu ilçesinde, Murat Suyu kenarında bir tepe üzerindedir. Hanımı ve çocukları da aynı türbede medfundur. Ali Septî hazretleri, Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin kardeşi Muhammed Sahib'in sohbetlerinde kemâle geldi (yetişti). Cân ü gönülden bu büyüklerin hizmetinde bulunarak onların sevgi ve takdirlerini kazandı. Muhammed Sahib'in hazırladığı icâzetnâmesini Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri tasdîk etti. İcâzetnâmesini talebelerinden Abdullah-ı Mekkî Palu'ya getirdi ve teslim etti. Ali Septî hazretleri, insanlara Allahü teâlânın emir ve yasaklarını hatırlatır, Ehl-i sünnet vel-cemâat îtikâdının üstünlüğünü ve buna bağlı olmayı anlatırdı. Namaz için titrer, fırsat buldukça kazâ namazı kılmayı söyler; "Namazlarınızı terk etmeyiniz, aksi hâlde iyiliği terk edersiniz" buyururdu... Said Eken

***

YÜN YATAĞI İSTEMEDİ

Yatağı, içi hurma iplikleri ile dolu, dabağlanmış deriden idi. İçi yünle dolmuş bir yatak getirdiklerinde, kabûl etmedi ve; “Yâ Âişe! Allahü teâlâya yemîn ederim ki, eğer istesem, Allahü teâlâ her yerde altın ve gümüş yığınlarını yanımda bulundurur” buyurdu. Bâzen hasır, tahta, döşek, yünden dokunmuş keçe veya kuru toprak üzerinde yatardı. Her gece gözlerine üç kerre sürme çekerdi.

ÇEKİRGELER GİBİ GEÇERLER

DÜNDEN DEVAM
Böylece, önceki geçmiş Peygamberlerin “aleyhimüsselâm” ümmetlerini ve yeni ölmüş olanları, bir yere yayılmış olan çekirgeler gibi görerek geçerler ve birinci kat semâ olan dünyâ semâsına varırlar. Bu meleklerin başında olan Cebrâîl “aleyhisselâm”, dünyâ semâsına çıkar. Kimsin diye sorulur. Ben Cebrâîlim, yanımdaki de filândır, diyerek o kimsenin güzel ve sevdiği isimleri ile haber verir. Dünyâ semâsının bekçileri olan melekler, (Bu ne iyi bir kimsedir ki, itikâdı, inancı güzel idi. Ve hiç şüphesi yoktu) derler.

NARKOZUN BULUNUŞU

Müslüman ilim adamları narkozun temelini attı. Haşhaş, kelebek ve banotu usarelerini, sünger parçacıklarına içirerek, bunları güneşte kurutuyorlardı. Kullanacakları sırada nemlendiriyor, ameliyat olacak hastanın burnuna koyuyorlardı. Hasta derin bir uykuya dalıyor, ameliyat acısını duymuyordu. Bu sırada Batı’da hastalar uyanık iken feryat figan ameliyat ediliyor, kirli ortamlarda çoğu insan mikrop kapıp hayatını kaybediyordu. Avrupa insanı Endülüs yoluyla Avrupa'da yayılan Müslümanların kurduğu hastanelerde tedaviye koşuyordu.

TEFEKKÜR

Kuşlardaki kanatların hikmetini düşünmeye çalışmalıdır! Kalın tüyleri tutan kemiğimsi çubuk olmasaydı, tüyleri bütün vücutta kıl gibi bitseydi, rüzgâra karşı mukabele edemezdi. Tüyleri tutan çubuk kalın olduğu hâlde içi boş olduğundan uçuşa mâni değildir. İçi boş olduğu için de kolay kolay kırılmaz.

Putların kırılacağı gün

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...