Sağımda Cebrâil solumda Talhâ!

Sağımda Cebrâil solumda Talhâ!

Ramazan Haberleri

Uhud Savaşı'nda Peygamberler Sultanı'nın yanında kimse kalmaz. Talhâ bin Ubeydullah hazretleri sevgilisinin etrafında pervane olur, dört tarafa koşturur. Altmış altı büyük yarası, sayılamayacak kadar da küçük yarası vardır.

DÜNDEN DEVAM

Allah Resûlü'ne çok hizmet eder fakat öyle kritik bir hizmeti vardır ki, dar kelimelerle anlatılacak gibi değildir. Bütün müminler bu hizmetinden dolayı ona dua etmelidir.  
Uhud...
Öyle bir an yaşanır ki. Eshab-ı kiram (aleyhümürrıdvan) sayıca dört kat fazla olan müşrik ordusunu önlerine katmış kovalamaktadır. Fakat henüz Müslüman olmayan ve Ayneyn Tepesi’nden dolaşan Halid bin Velid sahabi ordusunu arkadan kuşatır. Kaçan müşrikler de geri dönerler. Eshab-ı kiram iki ateş arasında kalır. Çoğu sahibi zafer kazanıldı diyerek silahını bile bırakmıştır.
Bir anda durum tersine döner. Tam bir can pazarı yaşanmaya başlar. Müşriklerin hedefi âlemlerin Efendisi'dir. Hücum ederler. Cephenin her bölgesinde yeniden savaşa tutuşan sahabiler şaşkınlık içinde, büyük bir mücadele verir.  Bu sırada 30 kadar eshab, “Ey Allahın kulları bana doğru geliniz! Ey Allah'ın kulları bana doğru geliniz!” diye seslenen Peygamber Efendimizin yanına koşturur. Bunlar arasında Hazret-i Talhâ bin Ubeydullah da vardır.

ŞUNLARI KİM KARŞILAR?

Müşrikler kudurmuşçasına Efendimize saldırırlar. Peygamberimiz; “Şunları kim karşılar, kim durdurur?” buyurur. Herkesten önce... Talhâ bin Ubeydullah hazretleri;
- Ben Yâ Resûlallah! deyip ileri atılmak ister.
Peygamber Efendimiz; “Senin gibi daha kim var?” deyince, Medîneli sahâbîlerden biri;
- Yâ Resûlallah! Ben! diyerek izin ister. Sevgili Peygamberimiz; “Haydi, sen karşıla!” buyurunca Medîneli Sahâbî ileri fırlar ve müşriklerin üzerine atılır. Eşine rastlanmadık kahramanlıklar gösterir. Birkaç îmânsız öldürdükten sonra şehâdet şerbetini içer.
Yüce Peygamber'e yine saldırırlar. Resûl-i ekrem Efendimiz, yine; “Şunları kim karşılar, kim durdurur?” buyururlar. Talhâ hazretleri yine öne atılmak isterler, Efendimiz izin vermezler. Ensardan bir mübarek izin isteyince o da vuruşa vuruşa şehedet şerbetini içer.

KİMSE KALMADI

Böyle böyle Allah Resûlü'nün yanındaki sahabiler canını O'na feda ederler. Kâinâtın sultânı Efendimizin o anda yanında Talhâ bin Ubeydullah hazretlerinden başka kimse kalmaz.
Hazret-i Talhâ, Resûlullah’a bir zarar erişir diye endişe eder, dört bir tarafa koşturur, kâfirlerle kıyasıya çarpışır. Onun bu kadar seri kılıç sallaması, bir anda Resûlulah’ın her tarafındaki düşmana karşılık vermesi, ok, kılıç darbelerine vücûdunu kalkan yapması, eşine rastlanmayacak bir hadisedir.
Hazret-i Talhâ, Âlemlerin Efendisi'nin etrafında pervâne gibi döner, kendisine değen kılıç darbelerine hiç aldırmaz. Tek isteği Habibullah'ın uğrunda şehadettir. Vücudunda yara almayan yer kalmaz, elbisesinde kandan başka bir şey görünmez olur. Fakat o, buna rağmen dört bir tarafa yetişir.

CANDAN ÖTE AŞK

Müşriklerden çok keskin nişancı, attığını vuran Mâlik bin Zübeyr adlı bir okçu vardır. Bu müşrik Peygamber Efendimize nişan alıp bir ok atar. Resûlullah’a doğru gelen bu oka, başka hiç bir şekilde karşı koyamayacağını anlayan Hazret-i Talhâ, elini açarak oka karşı tutar. Ok elini parçalar. Hazret-i Talhâ'nın atılan oka karşı elini tutması, candan çok ötelere yükselmiş aşkın, kemâle gelmiş bir îmânın, muhabbet ile dolu bir kalbin, anlatılamayan bir sevginin fiili olarak ortaya çıkar.
Uhud savaşında müşriklerin saldırdığı ve Resûlullah Efendimiz ve Talhâ bin Ubeydullah'ın yanında kimse kalmadığı anda, Hazret-i Ebû Bekir ve Sa'd bin Ebî Vakkâs hazretleri, Resûl-i ekrem Efendimizin yanına yetişirler. Yiğitlerin efendisi Hazret-i Talhâ da bu arada kan kaybından sıcak toprağa düşüp bayılır. Her yeri kılıç, mızrak ve ok darbeleriyle delik deşiktir. Altmış altı büyük yarası sayılamayacak kadar da küçük yarası vardır.

RESÛLULLAH NASIL

Sevgili Peygamberimiz, Hazret-i Ebû Bekir'e, hemen Hazret-i Talhâ'ya yardıma koşmasını emrederler. Ebû Bekr-i Sıddîk, Hazret-i Talhâ'nın ayılması için mübârek yüzüne su serper. Talhâ bin Ubeydullah hazretleri ayılır ayılmaz; aşkın doruk noktalarını anlatan şu sözü söyler:
- Yâ Ebâ Bekir! Resûlullah nasıl?
- Resûlullah iyidir. Beni O gönderdi.
- Allahü teâlâya sonsuz şükürler olsun. O sağ olduktan sonra her musîbet hiçtir.
O sırada birkaç sahâbi daha yetişir. Âlemlerin Efendisi, Hazret-i Talhâ'nın yanına teşrîf ederler. Yaralı mücâhid, sevincinden ağlar. Peygamber Efendimiz, onun vücûdunu mesh ettikten sonra, ellerini açıp; “Allah’ım! Ona şifâ ver, kuvvet ihsân eyle!” diye duâ buyururlar.
Resûl-i ekrem Efendimizin bir mu'cizesi olarak, Hazret-i Talhâ sapa sağlam ayağa kalar ve tekrar düşmanla harbetmeye başlar.
Sevgili Peygamberimizin süzme nur dudaklarından bu yüce sahabi için şu altın sözler dökülür:
- Uhud günü, yer yüzünde sağımda Cebrâil'den, solumda Talhâ bin Ubeydullah'dan başka bana yakın bir kimsenin bulunmadığını gördüm. Yeryüzünde gezen Cennetlik bir kimseye bakmak isteyen, Talhâ bin Ubeydullah'a baksın!

***

ZÜHD VE TAKVÂ GÜLÜ

Anadolu'da yetişen velîlerden. Akbilek Bahşî Halîfe adıyla tanınırdı. Amasya'ya bağlı Taşova'nın Uluköy (Sonusa) kasabasında doğdu. Doğum târihi bilinmemektedir. Sultan İkinci Bayezid ve Yavuz Sultan Selim han devri âlimlerindendir. Akbilek Bahşî Halîfe hazretleri 1523 (H.930) senesinde Amasya'da vefât etti. Çok fazla zühd ve takvâ sâhibi idi. Yâni dünyâya düşkün olmayıp haramlardan çok sakınırdı. Dinî ilimleri iyi bilirdi. Devamlı nâfile namaz kılar ve oruç tutardı. Kanâat sâhibi olup, az bir dünyâlıkla idâre ederdi. Sert ve kalın elbiseler giyerdi. Fıkıh ve tefsîr ilimlerinde söz sâhibi idi. Tefsîrlerin çoğunu ezbere bilirdi. Osmanlılar zamânında yetişmiş İslâm âlimlerinin en büyüklerinden olan Müftiy-yüs-sekaleyn Ahmet İbn-i Kemâl Paşa hazretleri, Bahşî Halîfe hazretlerinden tefsîr ilmi okuyup, hadîs-i şerîf öğrenen âlimlerdendir. İlmî sohbetlerinde bâzı âyet-i kerîmelerin fazîletleri hakkında söylediği sözler için "Levh-i mahfûzda böyle yazılı olduğunu gördüm" der ve îzâh ederdi. Bu şekildeki cevaplarında hatâ ettiği hiç görülmedi. Resûlullah Efendimizle "sallallahü teâlâ ve sellem" rüyâsında sohbet ederdi. Rüyâlarını ve Peygamber Efendimizle “sallallahü teâlâ ve sellem” olan sohbetlerini anlatan ve bir benzeri olmayan çok güzel bir risâle yazmıştır.      Said Eken

***

ÇOK VEFALIYDI

Abdullah bin Ebi’l-Hamsa anlattı ki: Peygamberimiz ile, henüz kendilerine peygamberliği bildirilmeden önce alışveriş yapmıştım. Kendi hesabına bir bakiye kalmıştı. Ona, falan zamanda filan yerde buluşmak üzere söz verdim ve unuttum. Üç gün sonra verdiğim sözü hatırlayınca hemen o yere koştum. Onun üç gündür orada beklemekte olduğunu görünce, hayretimden donakaldım. Bana; “Delikanlı beni yordun! Ben seni burada tam üç gündür bekliyorum” buyurdular. Böyle vefalıydılar.

SEN NE GÜZEL KULUMSUN

dünden devam
Sonra Arş-ur-Rahmân üzerine örtülmüş olan perdeler açılır ki, seksen bin perdedir. Her perdede seksen bin şerefe vardır. Her şerefede bin kamer ya’nî ay vardır ki, Allahü teâlâyı tehlîl ve tesbîh ederler. Bu zemânda, perde arkasından bir münâdî nidâ eder ki, bu getirdiğiniz rûh kimdir? Cebrâîl “aleyhisselâm” filân oğlu filândır, der. Allahü teâlâ, (Bunu yakınlaştırın. Ve sen ne güzel kulumsun) buyurur.

PİRİ REİS 

Osmanlı denizci ve kar-  tografı. İlk dünya haritasını çizmiştir. Asıl adı Muhyiddin Pîrî Bey'dir. Amerika'yı gösteren dünya haritaları ve Kitab-ı Bahriye adlı denizcilik kitabıyla tanınmıştır. 1513'te çizdiği Afrika, Amerika ve Güney Kutbu büyük yankı uyandırdı. Çünkü Güney Kutbu'nun keşfi, haritanın çizilmesinden çok sonra, yani 1818'de gerçekleşti. Haritada Afrika’ya fil ve ayrıca deve kuşu resimleri çizilmişti. Güney Amerika’da ise lama ve puma resimleri vardı. Acaba Piri Reis, oralarda bu hayvan türlerinin yaşadığını nereden biliyordu? Haritada kuzeyde Grönland da görülüyor. Bundan başka Terre Neuve kıyıları ve aynen bugünkü gibi görülen Florida yarımadası var. Honduras, Yukatan yarımadaları, Bahama ve Antil takımadaları, Küba, Haiti adaları, yerinde ve doğru olarak çizilmiş. Ölçüler doğru, yerler doğru, şekiller doğru, 11 derecelik bir pusula kaymasından başka her şey doğru.

TEFEKKÜR

Sincaplar, düşmanlarından korunmak için iki yol takip ederler. Yırtıcı kuşların geldiğini bildirmek için, yuvanın giriş deliğinden içeri girerler. Kirpi gibi hayvanların geldiğini bildirmek için yuvanın çıkış deliğinden kaçarlar.

Sağımda Cebrâil solumda Talhâ!

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...