Hububatın geniş alana yayıldığı şehir: Aksaray

A -
A +

İç Anadolu Bölgesi’nde yer alan Aksaray, 1989 yılında Niğde’den ayrılarak il oldu. MÖ 8 bin yıllara kadar uzanan ev sahipliğinde pek çok milletin kültürel zenginliklerini de içinde bulunduruyor Aksaray. İranlılar bölgeyi işgal ettiklerinde “Güzel atlar ülkesi” manasına gelen “Cappadocia” adını bu bölgeye vermişler. “Darü’z Zafer”, Haçlı seferleri sırasında II. Kılıçaslan başşehir Konya dışında askerî bir üs kurmayı düşünür. Bunun için de günümüzdeki Aksaray’ı seçer. Şehri sağlam surlarla, medrese, cami, hastane, bedesten vb. kamu yapılarıyla süsler. Her zafer dönüşünde Aksaray’a uğrar, şenlikleri burada başlatır. Şehre de “Zafer Yurdu” manasında “Darü’z Zafer” adını verir. Bir diğer rivayet Şehr-i Süleha. Kılıçaslan burayı o kadar çok sevmektedir ki kötü niyetli kişilerin bu kente giremeyeceğine dair bir ferman çıkarır. Evliya Çelebi’nin anlattığına göre bu amaçla sarayın giriş kapısının iki yanına tunçtan iki aslan heykeli yaptırır, şehre gözcülük eder, kötü niyetli kişiler kente girdiklerinde aslanlar ağızlarından çıkardıkları alevlerle onları yakar, kül ederler. Bu yüzden iyilerin, doğruların, salihlerin yaşadığı Aksaray’a “İyilerin Yurdu”, “Salihlerin Yurdu” anlamına gelen “Şehr-i Süleha” adı verilmiştir. Salihler, doğrular yurdu denilince elbette akla önce Somuncu Baba gelir. Klasik kaynaklar, Somuncu Baba’nın sırrını aşikâr etmemek için kendisini ‘pinhan’ ettiğinden söz eder. İhtimal ki kabir yerinin de tam olarak bilinmesini istememiş. Araştırmacılar Somuncu Baba’nın yaşadığı dönem belli, doğduğu şehir belli, yolculukları belli, dostları belli ve ortada arşiv belgeleri fermanlar da var, Peygamberimizden bugüne kesintisiz çıkarılmış bir şecere var diyorlar. ‘Hazretin’ kendi topraklarında metfun olduğuna inanan her iki şehrin adı da bu belgelerde ve fermanlarda geçiyor (Darende, Aksaray) ki zaten mesele de bu değil! Somuncu Baba’nın hem Darende’de hem de Aksaray’da bulunduğu, her iki şehirde de bir zaviye kurup çile doldurduğu, oğullarını bu iki şehir arasında paylaştırdığına dair bir ihtilaf yok. Asıl olan bu önemli şahsiyeti yaşayabilmek ve yaşatabilmek. Her iki şehrin yöneticileri bence oturup düşünmeli, bu kadar önemli bir isim için ne yapıyoruz, nasıl hatırlıyor ya da hatırlatıyoruz. Aksaray’ın şehir isimlerine dair rivayetler ilginç ama daha ilginç olan mutfağı; hububatın geniş bir alana yayıldığı Aksaray’da bu ürünlere dayalı geniş bir mutfak söz konusu. Ama Anadolu’nun her şehrinde olduğu gibi et ve süt mamulleri de kendisine geniş yer bulur. Bağ ve bahçelerden elde edilen sebze ve meyveler de mutfak için oldukça zengin malzemelerdir. Aksaray’da yapımı en sık olan yiyecek yufka olabilir. Küçük ölçüde açılarak pişirilen Şepe (Şebit) ile Şepe’den biraz daha büyük olarak açılan ve dürüm şeklinde hazırlanana ‘Sıkma’ deniyor. Ayva dolması, arpa şehriyeli pilav sık görülen lezzetler. Dolma mantı, katıklı aş, dolaz, kokina çorbası yine öne çıkan lezzetleri. Yakınındaki Konya ile paylaştığı Bamya çorbası, etli ekmek gibi lezzetler de önemli bir yer tutuyor. Aksaray’a gittiğinizde alacağınız Aksaray köpük helvası, Aksaray saray helvası,  Aksaray elması, Gülağaç sele sepeti, Güzelyurt çömleği mutfağınıza özel ürünler olarak lezzet ve değer katacak.

AKSARAY YEMEKLERİ

Herse
Malzemeler:
2 su bardağı aşurelik buğday
1 adet parçalanmış kuzu gerdan
2 yemek kaşığı tereyağı
1 tatlı kaşığı kırmızı pul biber
1 tatlı kaşığı tuz
10 su bardağı su

Hazırlanışı:
Buğday yıkanıp suyu süzülür, 4 su bardağı suyla birlikte düdüklü tencerede pişirilir. Düdüklü tencerenin buharı çıktıktan 5 dakika sonra ocaktan alınır, kalın bir battaniye ile örtülür ve sabaha kadar bekletilir. Ertesi gün gerdan eti parçaları yıkanır, düdüklü tencerede kapağı kapatılmadan 6 su bardağı suda kaynamaya bırakılır. Bu sırada suyun üzerinde oluşan köpükler temizlenir. Tuzun yarısı tencereye serpilir, kapak kapatılır ve pişirilir. Pişen etlerin kemiklerini ayırmak için bir süzgece konur, suyu süzdürülür. Şişen buğday büyük bir tencereye yayılır, üstüne et suyu dökülür ve yeniden pişirilir. Buğday pişerken yanmaması ve tencerenin dibinin tutmaması için ateş ile arasına sacdan yapılmış bir altlık konur. Et suyu kaynayınca içine kalan tuz dökülür, karıştırılır ve buğdaylar tencerenin kenarına bastırılarak ezilir. Buğdayı ezme aşamasında içine azar azar didiklenmiş etler konur. İyice karışıp macun kıvamına gelince yoğunluğu kontrol edilir, eğer kıvamı koyu ise içine et suyu dökülür ve tekrar dövülür. Herse servis tabağına konur, üstüne didiklenmiş etler döşenir, pul biberli kızgın tereyağı gezdirildikten sonra servis edilir.

İncelek tatlısı

Malzemeler:
3 su bardağı un
1 su bardağı süt
Yarım çay bardağı zeytinyağı
1 adet yumurta
1 tatlı kaşığı yoğurt
5 damla limon suyu
Yarım çay bardağı karbonat

İç malzemesi:
Ceviz
Buğday nişastası (Yeteri kadar)

Üstü için:
250 g tereyağı
Yarım su bardağı zeytinyağı
Şerbet malzemesi:
3 su bardağı toz şeker
3 su bardağı su
1 çay kaşığı limon suyu
1 tutam tuz

Hazırlanışı:
Tatlının şerbeti için su, toz şeker tencerede karıştırılır, kaynayınca ateş kısılır, içine limon suyu ve tuz dökülür. 15 dakika sonra şerbet ocaktan alınarak soğumaya bırakılır. Hamur malzemelerinin tamamı yoğurma kabında karıştırılır ve yoğrulur. Hamur kulak memesi kıvamına gelince üzerine nemli bir bez örtülür, 30 dakika bekletilir. İstenirse hamur yoğrulurken içine 2 yemek kaşığı tahin de ilave edilebilir. Dinlenen hamur 14 eşit bezeye ayrılır. Her beze nişasta dökülerek çok ince açılır ve çok az sac üzerinde tutularak kurutulur. Yufkaların tamamı kurutulduktan sonra, üstlerine çok az su serpilir, yumuşadıktan sonra 7 tanesi üst üste, fırın tepsisine döşenir. İçi için önceden dövülmüş olan iri cevizler serpilir ve üstüne kalan 7 yufka da sırasıyla döşenir. Daha sonra hamur istenilen biçimde dilimlenir. Bu sırada bir tavada tereyağı eritilir, üzerine zeytinyağı ilave edilir ve hamurun üzerinde bol bol gezdirilir. 190 dereceye ısıtılmış fırında pişirilir. Fırından çıkartılan incelek ılıyınca soğuk şerbet üzerine dökülerek servis edilir.

EKTİ BİÇTİ PİŞİRDİ

Zıtlıklar içinde inanılmaz bir dengenin formülü Kayseri mutfağında saklıdır demiştik. Yapılış ve sunuluş biçimi çok bildik gibi gelse de yine de her evin mutfağında pişen yemeğin sırlarını saklayan bir mutfak var şehirde. Tek eksik kimsenin bu zenginliğin farkında olmaması. İşte bu zenginliğin farkında olanlarla sırlarla dolu bu mutfağı yeniden keşfetme zamanı… Oluşturduğu Çemen’s Mutfak, Çemen’s Gurme ve Çemen’s Atölye ile ulusal marka olma yolunda emin adımlarla yürüyen bir şehir sevdalısı Hülya Tiritoğlu. İlk mağazasını 2010 Eylül ayında Erciyes Dağı yolu üzerinde açarak Başyazıcı Et Ürünleri’ni, pastırma, sucuk, kavurma vb. satarak başlıyor bu işe… Kayseri’de gurme satış mağazasına farklı bir bakış açısı getirmek istiyor zamanla. Kaliteli ve doğal ürün satışı denildiğinde ilk akla gelen gurme satış mağazası olmayı hedefleyerek, Türkiye’nin farklı yörelerine ait ürünleri araştırmaya ve ilk üreticisinden alarak mağazasında satmaya başlıyor. Bugün Çemen’s Gurme Şarküteri mağazalarında 60 ilden 600’ü aşkın yöresel ürün var.
Kayseri’ye has et ürünlerinin yanında mantı başta olmak üzere yöresel yiyecekleri de mağazasında bulundurmaya karar veren Hülya Tiritoğlu; istediği kalitede el mantısı bulamayınca kendi imalâthanesini kuruyor. Çemen’s Atölye ile bugüne kadar iş hayatında çalışma fırsatı bulamayan, fakat el mahareti olan kadınlara iş imkânı vererek; el yapımı, katkısız, geleneksel metotlarla üretmeyi amaç ediniyor kendisine. Marka şehirle bütünleşen ‘Mantı’nın coğrafi işaret tesciline sahip üretim yapmaya devam ederken, tepsi mantısı, şebit, yağ mantısı, katmer, yaprak sarması, açma kete, çorbalık, erişte, makarna ürünlerini tazelik esası ve geleneksel tadı ile misafirlerine hazırlıyor. Kayseri’ye mal olmuş ürün çeşitliliğini artırmak için araştırmalarına da devam ediyor diğer taraftan…
“Mağazada satılan ürünlerle yöresel mutfağımızı neden misafirlerinize sunmuyorsunuz?” sorularının sıklaşması üzerine de şehirdeki bu açığı hizmete dönüştürmek amacıyla Çemen’s Mutfak markasıyla restoran işletmeciliğine adım atmış oluyor.
Hülya Tiritoğlu bir başarı hikâyesi. Formül ise basit; azim, kararlılık, çalışmak ve inanç. Ancak unutmamak lazım sadece Anadolu değil maalesef her yerde kadın olmak ve marka oluşturmak, istihdam oluşturmak inanın zor, hem de çok zor. Şüphesiz her başarılı kadının arkasında da ona inanan bir erkek, bir eş var. Erkek ya da kadın fark etmez başarıya ihtiyacımız var. Tiritoğlu ailesinden bu zor yolculukta daha büyük adımlar bekliyorum...

Kokina Çorbası
Malzemeler:
500 g lahana turşusu
2 diş Sarımsak
1 adet kuru soğan
400-500 Gr. kemikli kuzu eti
Yarım su b ardağı pilavlık bulgurveya yarma
2 yemek kaşığı karışık salça
1 tatlı kaşığı kırmızı pul biber
1 yemek kaşığı tepeleme tereyağı
2 yemek kaşığı zeytinyağı
Yarım tatlı kaşığı tuz
1 çay kaşığı karabiber
4 su bardağı su

Hazırlanışı:
Kuzu eti düdüklü tencerede, 4 su bardağı suda haşlanır. Ayrı bir tencereye tereyağı konur, eriyince üzerine zeytinyağı eklenerek doğranmış soğan ve sarımsaklar bu yağda kavrulur. Soğanların rengi değişmeye başlayınca salça ilave edilir, kavrulduktan sonra haşlanan etin üzerine dökülür. Lahana turşusu ince ince kıyılır ve tencereye atılır. 2-3 dakika sonra bulgur, tuz ve karabiber konur ve çorba kaynamaya bırakılır. Eğer kıvamı koyu ise su ilave edilebilir. Orta ateşte 10 dakika kaynayan çorba ateşten alınır ve servis edilir. (Aksaray)

 

 

 


    

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.