Vefalı dost SİMİT

A -
A +

Hepimizin hayatına bir biçimde girdi, tahta tablada baş üstünde tutuldu, sosyete kahvaltılarının nostaljik konuğu oldu, kandillerde ulvi değerlerimizi süsledi.
Sabah saatlerinin tek hakimiydi, akşam saatlerinde de aradı gözümüz. Fakirin vazgeçilmezi idi, daha sonra saray bile oldu. En lüks yalılardan en ücra kahve köşelerine aynı isimle çağrıldı “Sıcak Simiiiiiiiiit...”
Büyük şehirler onu da bozdu, içine koymadıkları kalmadı fakat Anadolu’da hâlâ eski günlerinin saltanatını yaşıyor o bilindik hâliyle. Anladınız değil mi, o Türk insanının vefalı dostu “SİMİT”. Ortalıkta birçok isimle satılan yuvarlak halkalardan bahsetmiyorum, sakın karıştırmayın. Her şehrin sokaklarında, çarşılarında satılan simitten bahsediyorum. Kimi bol susamlı, kimi susamsız (KEL SİMİT). Pekmez şerbetinde haşlanan fırınlarda pişirilen.
Çok fazla bir şey istemedi; hani bir çay, bir parça beyaz peynir ile mutlu oldu, mutlu etti yıllardır. Çoğu zaman peyniri bile aramadı, zaman zaman âşıklar paylaştı, bazen çaresizler, kimi zaman okul kapılarında çocuk cıvıltıları arasında minik ellerde şenlendi, kimi zaman dedelerin hayatına şahitlik etti ama hiç sır vermedi. Kimi kederli, kimi neşeli hayatımızın ortağı oldu ama hiç şikâyet etmedi, terk etmedi.
Arnavut kaldırımlı sokaklardan, lüks caddelere geldi, hiç mağrurlanmadı, o mütevazı kimliğinden hiç vazgeçmedi. Hep o isimle anıldı. Kaçımızın bu kadar vefalı dostu var bilmiyorum. Evet hâlâ simitten bahsediyorum.
Yazdıkça aklıma geldi hatıralarım, simit hikâyesi neşelendirdi, hüzünlendirdi. Şöyle bir düşünüyorum da yiyecek ve içecek adına hayatımda bu kadar eski hiçbir şey yok, her şey değişti ama o değişmedi.  Hiçbir doktor ona yasak koymadı. O hiç zarar vermedi, ne özel kampanyalar istedi ne de şaşaalı salonlar, herkes ondan faydalandı o hiç kimseden faydalanmadı.
O yabancı değildi aynı Anadolu gibi. O bizden biri idi horlandı, aşağılandı daha sonraları popüler kültürün en çok arananlarından oldu. Has Anadolu ve coğrafyasındaki kültürler de bu süreci yaşamadı mı ki bakmayın son on beş yıldır bir Anadolu modası olduğuna... Yirmi yıl öncesinde türkü dinleyenler, kuru fasulye yiyenler köylü damgası yiyordu. Hâlbuki Kemal Atatürk dememiş miydi ki “KÖYLÜ MİLLETİN EFENDİSİDİR” incinmedi, incitmedi, küsmedi. Pencereden sabah akşam hep ismini duyduk: Sıcak Simiiiiiiiiit.
Hadi en yakın simitçiden bir simit alın, varsa bir de çay. Oturun ve düşünün. Sizi bilmem ama simit hikâyesi bana şunu hatırlattı; neleri nasıl kaybettik hayatımızda, belki birçoğunu elimizde olmadan kaybettik. Ama bir de bilerek kaybettiklerimiz var, bize ait olan birçok değeri hoyratça hayatımızdan çıkardık.
TÜRKÜLERİMİZİ, SEVDİKLERİMİZİ YEMEKLERİMİZİ, OYUNLARIMIZI, DÜĞÜNLERİMİZİ hatta adam gibi üzülmeyi, hüzünlenmeyi bile unuttuk. Neleri koyduk yerine, bir düşünün. Hadi bir çay bir de “simit” o hâlâ yanınızda ve o bizden, o bildik, o şaşaalı markalar arasında hâlâ dimdik.  Onun adı “SİMİT”...

Vefalı dost SİMİT

Vefalı dost SİMİTVefalı dost SİMİT

Vefalı dost SİMİT

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.