Adam gibi bir yemek programı yapamıyoruz

A -
A +

Bu hafta televizyonlardaki programlara biraz göz attım daha doğrusu üzerinize afiyet grip olunca, yani eve mecbur kalınca genellikle NETFLİX izledim fakat bazen de MECBUREN televizyon seyrettim. Hani şu meşhur GÜNDÜZ KUŞAĞI. Bu yazıyı yazma öncesinde GÜNDÜZ KUŞAĞI tele-vizyonlara program hazırlayan yapımcı ya da yönetmenler ile sohbetlerim olmuştu. Rahmetli babam derdi ki: “Lafın hepsi deliye anlatılır.” İşte hareket noktam bu. Son on, on beş yıldır hep sordum ve sormaya devam ediyorum. Sohbet ettiğimiz yapımcı ya da yönetmenlere neden GÜNDÜZ KUŞAĞI programlarının seviyesi düşük (Hoş PRIME TIME da çok düzgün sayılmaz ya neyse), bu kadar saçma programları niye yaparsınız diye... Cevap oldukça vahim; izleyici bunları seyrediyor, kaliteli programlar izlenmiyor. Yani diyorlar ki kadınlarımızın seviyesi bu (Gündüz kuşağını genelde kadınlar seyrediyormuş). Onlar bunu istiyor, biz de istediklerini veriyoruz. Elbette ben bu tahlili sözüm ona içinde yemek bölümleri olan programlar için yapıyorum. Benim denk gelmediğim iyi programlar var mı açıkçası bilmiyorum. Diğer programlar ise şüphesiz televizyon eleştirmenlerinin işi. Neyse devam edelim; yapımcı, yönetmen, televizyon kanalları profesyonelce yaklaşıyorlar ve kendilerince reyting endişeleriyle hareket ediyorlar. Düşünün bu ülke YEMEKTEYİZ gibi bir ucube programı hem de PRIME TIME (Televizyonların en çok izlendiği 20.00-23.00 arası saat dilimi genellikle diziler, filmler, reality şovlar, eğlence ve maçlar yayınlanır) da izledi ve çok da izlenirmiş. Tam kurtulduk derken şimdi başka bir kanal aynı ucubeyi hayatımıza soktu. Televizyonların derdi ucuz maliyetli reytingi bol programlar. Bunu doğru bulmasam da, zor olsa da anlamaya çalışıyorum. Te-levizyonların da güya kendilerince haklı sebepleri var. Tek tesellim dünyada yalnız olmadığımız. Buna siz züğürt tesellisi de diyebilirsiniz. Peki bu ucubeleri keyifle seyredenlere ne demeli? O daha büyük bir yara. Dönelim tekrar GÜNDÜZ KUŞAĞI (KADIN PROGRAMLARI) programlarına. Eğer genellersek bizim kadınlarımız hakikaten bu kadar çapsız, bu kadar kalitesiz ve bu kadar cahil mi? Ben bu duruma inanmak istemiyorum çünkü bu ülkenin en önemli gücünün kadınlar olduğunu düşünenlerdenim. Türk toplumu her dönemde kadına saygı duydu, itibar etti. Çünkü Oğuz törelerinden, Selçuklu Devleti’ne, Osmanlı İmparatorluğu’ndan, Kurtuluş Savaşı’na ve Cumhuriyet Türkiye’sine kadınlarımız bizi ayağa kaldırdı, yüceltti, yükseltti. Ne oldu da bu kadar zavallı hâle düştü kadınlarımız, yoksa görsel medya öyle sanıyor ve bu düşüncenin üstüne mi yatıyor ya da işlerine böyle mi geliyor. Hadi yalancıktan hepsini anladık sayalım. Vatandaşın vergilerinden pay alan devletin resmi kanalı TRT ne yapıyor. Diğer taraftan dijital yayınlara ilgi artışı acaba benim tezimi doğruluyor olabilir mi? Yani aslında kadınlarımız mecburiyetten mi bu ucubeleri izliyor. Yoksa tercihleri mi bu? Ben mecburiyet olduğu tezini savunuyorum. Çünkü insanlara sadece iyi olmayan seçenekler sunarsanız aralarından birini seçerler yani EHVENİŞER (birkaç kötüden en az kötü olanı). Eğer herkesin bilgisayar erişimi olsa yüksek ihtimal televizyonlar mazi olacak. Çünkü numune olsun diye bir tane düzgün program konulmamasının izahı, izleyenlerin seviyesi olamaz, olmamalı. Bence mesele televizyon yapımcıları, yönetmenleri ya da kanallarının seviyesi. Neden hep yurt dışından format alınır? Bizim bir yarışma programı yapacak aklımız yok mu? Söylenenlere göre dizilerimiz yurt dışında satış rekorları kırıyormuş. Ama bir iki örnek dışında düzgün bir yarışma programı, gündüz kuşağı programı, reality show ya da adam gibi yemek programı yapamıyoruz. Tamamı şaklabanlık üzerine kurulu zırvalar topluma dayatılıyor. Bu ülkede iyi programların, yapımların karşılığını bulacağına inanıyorum, inanmak istiyorum. Ama sanırım en kolay yol, “ne yapalım izleyici böyle istiyor” demek ve ucuz, kalitesiz, seviyesiz programlara devam etmek. Evlilik programlarının çivisi çıkmıştı, yerlerde sürünüyordu neyse ki yeter diyen birileri çıktı, ortadan kalktı. Gelen gideni aratırmış “cuk” diye oturdu, şimdi bu ucubeler başladı. Artık tek çaremiz sanırım bu ucubelere de yeter diyecek birilerini beklemek. Çünkü kendi kendimize seçemiyoruz ya da seçme fırsatı verilmiyor. Özet efendim: “LAFIN HEPSİ DELİYE ANLATILIR...”  Yeter ki bir deli bulalım ya da kendi kendimize söyleyip duralım.

Anadolu sofrasını rehber edinen isim: İbrahim Ünal
Bunca bilginin içinde ARAŞTIRMAYAN,  PAYLAŞMAYAN, HAZIRCI, KOLAYCI bir ortamda 14 yaşından itibaren iş hayatına büyük bir heyecanla atılan İbrahim Ünal’dan bahsetmek istiyorum sizlere... İbrahim Ünal, baba mesleğini icra etmek üzere artık yemek yapmayı öğreneceğim heyecanıyla mutfağa gireceğini sanıyordu, ta ki kendisini bulaşıkhanede bulana kadar. Zamanla ve azimle bulaşıkhaneden mutfağa geçti. Kendini sürekli geliştirdi. Ankara Washington Restaurant’ta profesyonel iş hayatına başladı. Antalya ve Bodrum’da çeşitli beş yıldızlı otellerde çalıştıktan sonra Newcastle Restaurant’ta “Mutfak Koordinatörü” olarak işe başladı. Bugün aktif bir şekilde bütün Newcastle Restaurant’ların mutfaklarını yönetiyor. Anadolu’nun dünya mutfakları arasında en büyük sofra olduğuna inanıyor. Bu sebeple, aslında en büyük ilham kaynağı yine Anadolu. Ancak ekibi ile menülerini oluştururken araştırmalar yapıyor, dünya mutfağından örnekleri misafirlerinin damak tadına, alışkanlıklarına uygun olacak şekilde yorumluyorlar. Bütün çalışmaların sonucunda da mevsimine göre oluşturdukları menülerle misafirlerini en keyifli şekilde ağırlamayı başarıyorlar. Ülkemizin farklı kültürlerden oluşan çok zengin bir yer olduğunu düşündüğünden Türk mutfağının bir parçası olduğu için kendisini çok şanslı hissediyor. “Mutfak kültürü öyle bir şey ki, devam eden bir gelişim hâlinde. Sürekli farklı metodlar, farklı lezzetler öğreniyorsunuz. Öğrendikçe, tecrübe ettikçe, kendinizden bir şeyler kattıkça, içinde yaşadıkça yani işte tam da o zaman o büyük sofranın bir parçası olduğunu hissediyorsunuz” diyor. Bu inançla da ekibiyle birlikte, ustalarından devraldığı Anadolu’nun büyük sofrasını mümkün olduğunca özü bozulmadan azimli gençlere devretme arzusuyla daha çok çalışıyor. Dünya liginde “Biz de buradayız!” diyebilmek için İbrahim Ünal gibi kendi mutfağımızı fark eden, değerini anlayan gençlere ihtiyacımız var...

Adam gibi bir yemek programı yapamıyoruzAdam gibi bir yemek programı yapamıyoruz

Adam gibi bir yemek programı yapamıyoruz

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.