Târihimizde bilinmesi lüzumlu bazı kilometre taşları -1-

A -
A +

Târihimiz derken "İnsanlık târihi" kasdedilirse, binlerce yıl öncesinden [tâ ilk insan ve ilk Peygamber Hazret-i Âdem'den] başlamamız; "Türk târihi" kasdedilirse, yine binlerce yıl öncesine gitmemiz [tâ Hazret-i Nûh aleyhisselâmın oğlu Yafes'in oğlu Türk'e kadar varmamız]; "İslâm târihi"ni kasdedersek, 14 asır öncesine uzanmamız; ama "Müslümân-Türk'ün târihi"ni nazar-ı dikkate alırsak, Karahanlılar dönemine kadar varmamız gerekecektir. Demek ki, "Kâinâtın ya'nî evrenin târihi" yaratılışla; "insanlık târihi" ise, ilk insan Hazret-i Âdem'in bu dünyâya gönderilmesiyle başlamıştır. "İslâm" ve "Türk" târihlerine gelecek olursak: "İslâm Târihi [ya'nî İslâm Dîninin Târihi]" de, başlangıç kabûl edeceğimiz mühim hâdiseye göre, çeşitli zamanlarda başlatılabilir: Şöyle ki: İslâm Târihinin başlangıcı için, Hazret-i Peygamber Muhammed (aleyhisselâm)ın doğumu esâs alınırsa, mîlâdî 571'de; O'na Allahü teâlâdan ilk vahyin gelmesi, yâni Peygamberliğinin kendisine bildirilmesi başlangıç kabûl edilirse 610'da; insanları İslâmiyete açıkça da'vet etmesi düşünülürse, 613 senesinde başlar. İslâm Devleti'nin temelinin atılmasına sebep olan "Hicret" de; İslâm târihinin en mühim hâdiselerinden biri olup, "İslâm Takvîmi"nin başlangıcıdır. Hicret târihi ise, bildiğiniz gibi mîlâdî 622'dir. [İslâmiyetin, Sevgili Peygamberimiz Hazret-i Muhammed (aleyhisselâm)a, O'nun tarafından da insanlara bildirilmesi, takrîben 23 hicrî senede [22 sene 2 ay 22 günde] tamâmlanmıştır. Peygamber Efendimize, 610 yılında Mekke'de Hirâ Mağarası'nda gelen ilk vahiyle bildirilen âyet-i kerîmeler, Kur'ân-ı kerîmin Alak (İkra') sûresinin ilk beş âyet-i kerîmesidir. Ne kadar enteresan bir durumdur ki, ilk âyetler "Oku" diye başlamaktadır. Zâten ilim öğrenme, bilgi edinme vâsıtalarının başında da ya okuma, ya da dinleme gelmektedir.] "TARİHİN EN BÜYÜK HADİSESİ" 20-23 (Yirmi-yirmiüç) sene gibi çok kısa bir zamanda, Arabistân halkını, dünyâda bir benzeri görülmemiş üstünlüklere, yüksekliklere ve medeniyete kavuşturan İslâmiyet, 30 (otuz) sene gibi çok kısa bir zaman zarfında da Mezopotamya, Îrân ve Hindistân içlerine, Anadolu'ya, Mısır ve Kuzey Afrika'ya, Kıbrıs'a kadar yayılarak büyük İslâm devletlerinin kurulmasına sebep olmuştur. Aslında yarım asır, devletler târihinde çok kısa bir dönem sayılır. Amerikalı yazar Stüdart, bu konuda, "İslâm Âleminin Bugünkü Hâli" adıyla Türkçeye tercüme edilen kitabında diyor ki: "İslâm'ın zuhûru, neredeyse insanlık tarihinde kaydolunan en büyük hâdisedir. İslâm, daha evvel şahsiyet bakımından zayıf olan bir millet ve değer bakımından kıymetsiz bir ülkede zuhûr etti. Daha yirmi-otuz sene geçmeden, uçsuz-bucaksız geniş mülk ve saltanatları parçalayarak, asırlar ve nesiller boyu devam edegelen eski dînleri yıkarak, millet ve kavimlerin içindekilerini değiştirerek, sağlam bünyeli bir âlem (İslâm Âlemi) kurarak yeryüzünün yarısına yayıldı. İslâm'ın ilerleme ve yükselme sırrını ne kadar araştırıp incelersek, o kadar hayrânlığımız artıyor..." [Amerikalı yazarın açıklamaları bu minvâl üzere devâm ediyor.] Burada şu husûsu belirtelim ki, târihçiler, insanlık tarihinde vukû bulan en garîp hâdisenin, bu [ya'nî insanlık târihinin en büyük hâdisesinin İslâmın zuhûru] olduğunda söz birliği etmişlerdir. Daha sonraki asırlarda Afrika'nın ortalarına, İspanya'ya, Avrupa içlerine götürülen İslâm dîni ve medeniyeti, gittiği her yerde insanlara adâlet ve emniyet, huzûr ve saâdet dağıttığı gibi, ilmin ve tekniğin en son mahsûllerini de bol bol saçmıştır. Aslında bu konu çok önemli, ama yerimizin darlığından dolayı, konuya bugün ancak bu kadar temâs edebildik. İnşâallah yarınki makâlemizde bir nebze daha bu konudan bahsedelim...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.