İstanbul'un manevi fatihi!..

A -
A +
Ubeydullah-ı Ahrâr hazretleri, Türkistan'ın büyük velîlerindendir. "Silsile-i aliyye"nin on sekizincisidir. 1403 (H.806) senesinde Taşkent'te doğdu. 1490 (H.895) senesinde Semerkant'ta vefât etti...
Ubeydullah-ı Ahrâr'ın torunu Hâce Muhammed Kâsım şöyle anlatır:
"Dedem Ubeydullah-ı Ahrâr hazretleri, bir gün öğleden sonra, âniden atının hazırlanmasını istedi. Atı hazırlanınca, binip Semerkant'tan süratle çıktı. Talebelerinden bir kısmı da ona tâbi olup, tâkib ettiler. Biraz yol aldıktan sonra Semerkant'ın dışında bir yerde talebelerine; 'Siz burada durunuz!' buyurdu. Sonra atını Abbâs Sahrâsı'na doğru sürdü. Talebeleri arasında Mevlânâ Şeyh adıyla tanınmış biri, bir müddet daha peşinden gidip tâkib etmişti. Bu talebesi şöyle dedi: 
-Hâce Ubeydullah-ı Ahrâr hazretleri ile sahrâya vardığımızda, atını sağa sola sürmeye başladı. Sonra birdenbire gözden kayboldu...
Ubeydullah-ı Ahrâr daha sonra evine döndü. Talebeleri nereye ve niçin gittiğini sorduklarında; "Türk Sultânı Sultan Muhammed Hân (Fâtih), kâfirlerle harb ediyordu. Benden yardım istedi. Ona yardıma gittim. Allahü teâlânın izniyle gâlib geldi" buyurdu...
Hâce Muhammed Kâsım, babası Hâce Abdülhâdî'nin de şöyle anlattığını nakletmiştir: 
-Bilâd-ı Rûm'a (Anadolu'ya) gittiğimde, Sultan Muhammed Fâtih Hân'ın oğlu Sultan Bâyezîd Hân, bana, babam Ubeydullah-ı Ahrâr'ın şeklini ve şemâilini târif etti ve; "O zâtın beyaz bir atı var mıydı?" diye sordu. Ben de târif ettiği bu zâtın, babam olduğunu ve beyâz bir atının olup, bâzan ona bindiğini söyledim. Bunun üzerine Sultan Bâyezîd Hân, bana şöyle anlattı: 
-Babam Sultan Muhammed Fâtih Hân bana bir gün şöyle dedi: "İstanbul'u fethetmek üzere savaştığım sırada, harbin en şiddetli bir ânında, Şeyh Ubeydullah-ı Ahrâr Semerkandî'nin imdâdıma yetişmesini istedim. Şekil ve şemâilini târif ederek şu vasıfta ve şu şekilde ve beyaz bir at üzerinde bir zât yanıma geldi; 'Korkma!' buyurdu ve elbisesinin yeninden bakmamı söyledi. Baktım, büyük bir ordu gördüm. 'İşte bu ordu ile sana yardıma geldim. Şimdi sen falan tepenin üzerine çık, üç defâ kös vur ve orduna hücûm emri ver' buyurdu. Emirlerini aynen yerine getirdim. O da bana gösterdiği ordusuyla hücûma geçti. Böylece düşman hezîmete uğradı. İstanbul'un fetih işi gerçekleşti."
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.