"Kul" olduğunu hatırlayan genç!..

A -
A +
Bişr adında zengin bir genç vardı. Meyhanelerden hiç çıkmazdı... Oyun ve eğlenceye daldığı bir gün kapısı çalındı!..

Horasan'ın Merv şehrinin reislerinden birinin Bişr adında bir oğlu vardı. Îtibârlı bir âileye mensup olduğundan refâh içinde yaşıyordu... 
Oyun ve eğlence âlemlerine daldığı gençlik yıllarında, bir gün kapısı çalındı. Hizmetçi kapıyı açtığında bir zat; 
-Efendine söyle! Kulluğun edebine riâyet etsin, dedi ve çekip gitti... Hizmetçi, duyduklarını kendisine anlattı. Bişr, yalın ayak adamın peşinden koştu. Ona yetişerek söylediklerini tekrarlattı. O kimsenin sözlerinden çok etkilendi ve tövbe etti. Ancak bir müddet sonra, kötü arkadaşların tesiriyle eski hayatına tekrar döndü... 
Bir gün eğlence âlemlerinden sonra sarhoş ve bitkin olarak evine dönerken, yolda "Besmele" yazılı bir kâğıt buldu. İçi sızlayıp yerden aldı. Öpüp, çamurlarını temizledikten sonra, güzel kokular sürüp, evinin duvarına astı... O gece âlim ve velî bir zâta, rüyâda; 
"Git Bişr'e söyle! İsmimi temizlediği gibi onu temizlerim. İsmimi büyük tuttuğu gibi, onu büyültürüm. İsmimi güzel kokulu yaptığı gibi, onu güzel ederim. İsmini dünyada ve âhirette temiz ve güzel eylerim" dendi. 
O zât sabah Bişr'i arayıp meyhânede buldu. Dışarı çağırdı ve ona; 
-Sana Allahü teâlâdan haber vereceğim, dedi. Bişr, ağlamaya başladı ve; 
-Bana kızıyor mu, şiddetli azap mı yapacak? dedi... Rüyâyı dinleyince içeriye şöyle seslendi: 
-Ey arkadaşlarım! Beni çağırdılar, bundan sonra bir daha beni buralarda göremeyeceksiniz... 
O zâtın yanında hemen tövbe etti. O anda ayağında ayakkabı bulunmadığı için, hiç ayakkabı giymedi. Sebebini soranlara, "Allahü teâlâya tövbe ettiğim zaman yalın ayaktım. O zaman giymediğim ayakkabıyı şimdi giymeye hayâ ederim. Allahü teâlâ Bekara sûresi yirmi ikinci âyetinde meâlen; (Biz yeryüzünü sizin için tefriş ettik, döşedik) buyuruyor. Pâdişâhların mefrûşâtı üzerinde ayakkabı ile yürümek edebe uymaz. Ayağım ile yer arasında bir vâsıta olduğu hâlde onun sergisine basmayı câiz görmüyorum" derdi...
O günden sonra kendisine "yalın ayak" mânâsında "Hâfî" lakabı verildi. Öyle büyük bir zat oldu ki; ona artık "Bişr-i Hâfî hazretleri" diyorlardı. Çünkü; haram ve şüphelilerden sakınması sâyesinde derecesi yüksek bir velî, ilmi ve vaazları ile tesirli bir yol gösterici olmuştu...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.