"Kısmetinde olan kaşığında çıkar..."

A -
A +
Fatih Sultan Mehmet Han'ın Sadrazamı Mahmut Paşa'nın verdiği iftarlar çok farklı idi... Onun iftarında nohutlu pilavın yeri başkaydı! Çünkü!..   Bugün "Onbir Ayın Sultanı"nın üçüncü günündeyiz... Bugünleri, fırsat bilip iyi değerlendirelim. Bu ayda iftar vermek çok sevaptır. Çevremizdeki fakir ve yetimleri, Öğrenci Yurtlarında kalan ve geleceğin teminatı olan gençlerimizi unutmayalım... Yolda karşılaştığımız oruçluya, bir hurma veya bir zeytin verilse de iftar verme sevabına kavuşulur. Peygamber efendimiz; "Bir kimse, bu ayda bir oruçluya iftar verirse günahları affolur. O oruçlunun sevabı kadar ona sevab verilir" buyurunca, Eshab-ı kiramdan bazıları, bir oruçluyu iftar ettirecek kadar zengin olmadıklarını söylediler. Onlara cevaben; "Bir hurmayla iftar verene de, yalnız suyla oruç açtırana da, biraz süt ikram edene de bu sevab verilir" buyurdu... İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: "Mübarek ramazan ayı, çok şereflidir. Bu ayda yapılan, nafile namaz, zikir, sadaka ve bütün nafile ibadetlere verilen sevap, başka aylarda yapılan farzlar gibidir. Bu ayda yapılan bir farz, başka aylarda yapılan yetmiş farz gibidir. Bu ayda bir oruçluya iftar verenin günahları affolur. Cehennemden azat olur. O oruçlunun sevabı kadar, ayrıca buna da sevap verilir. O oruçlunun sevabı hiç azalmaz..." Yemek yedirmek çok sevaptır. Hele oruçluya yedirmek daha çok sevaptır. Her zaman misafir gelmesini arzu etmelidir. Peygamber efendimiz; (Misafir istemeyende hayır yoktur) buyurdu. Misafire yedirmekle, sadaka vermekle, insanın eli daralmaz. Cimrilik çok kötüdür. Misafir kabul edip cimrilikten kurtulmaya çalışmalıdır! Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Amellerin en faziletlisi, bir müminin ayıbını örtmek, karnını doyurmak ve bir ihtiyacını karşılamak suretiyle onu sevindirmektir.)            *** Osmanlı döneminde zengin köşk veya konaklarda iftara davet edilen misafirlerin yanında fakir halk için de sofralar hazırlanırdı. Kapıdan kim gelirse geri çevrilmezdi. İftarın verildiği köşk veya konak ziyafet evi halini alırdı. Misafirler iftarını yapıp teravihe gitmek üzereyken hane sahibi tarafından; kehribar tesbihler, oltu taşlı ağızlıklar, gümüş yüzükler diş kirası olarak hediye edilirdi... Cömertliği ve hayırseverliğiyle meşhur olan Fatih Sultan Mehmet Han'ın Sadrazamı Mahmud Paşa'nın verdiği iftarlar daha farklı idi... Mahmud Paşa'nın konağında iftar yapanlar, diş kirasına ilâveten her akşam, mutlaka ikram edilen nohutlu pilavın gelmesini dört gözle beklerlerdi. Çünkü Paşa, pilavlar pişirilirken, kazanlara nohut biçimi verilmiş altınlar da attırırdı. İşte bu durum, "Kısmetinde olan, kaşığında çıkar" sözünü darb-ı mesel hâline getirmişti...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.