İçimi kemiren bu sıkıntıdan kurtulmak istiyorum

A -
A +
Feridun Ağabey, Türkiye gazetesinde yer alan bir haberde Kamu Baş denetçisi Şeref Malkoç Beyefendi basın mensuplarıyla bir araya gelmişler ve orada 2016 yılı değerlendirme toplantısı yapmış. Bu toplantıda "Kurumumuz mahkeme ve yargı değil ama karar veriyoruz, yasama yürütme yargının kesiştiği noktadayız. İnşallah hep beraber bu oligarşik bürokrasiye karşı daha güçlü mücadele vereceğiz ve vatandaşların dertlerine derman olacağız” diye bir açıklamada bulunmuş. Bu vesileyle açık arzuhâlimi Sayın Şeref Malkoç beyefendiye köşeniz aracılığıyla ulaştırırsanız benim içimi kemiren bu sıkıntıdan beni kurtarırsınız. 2003 yılından önce kendi nam ve hesabına iş yeri çalıştıran memur emeklileri, Sosyal Güvenlik Destekleme Priminden (SGDP) muaf idi. 2003 yılında yürürlüğe giren bir kanun ile memur emeklileri de SGDP mükellefi yapıldı. Bu kanun çıktığı tarihten önce açılmış olan bu şekildeki tüm iş yeri çalıştıran memur emeklilerine de istisnasız uygulandı. Böylece “kanunlar geriye doğru işletilemez ve verilen hak geriye alınmaz” ilkeleri de yok sayılmış oldu. Şahsen ben 1998 yılında emekliye ayrıldım ve yine 1998 yılında iş yeri açtım. Kanunun yürürlüğe girdiği 2003 tarihten çok önce açtığım hâlde 2003 yılında çıkan “Memur emeklilerini de SGDP ödemekle sorumlu yapan” bu kanun bahane edilerek iş yeri çalıştırdığım için benden de birikmiş borç ve faiziyle birlikte tam 7.000 (yedi bin lira) ve aylık primleri maaştan kesinti yoluyla aldılar. Şimdi mademki haberde “Devletle problemi olan bize başvursun” deniliyor ve Sayın Şeref Malkoç bizlere bu müjdeyi veriyor, öyleyse şu anda yürürlükten kaldırılan ve esasında kanun çıkmadan önce açtığım için kanunen muaf olmam gerekirken benden tahsil edilen miktarın tarafıma geri ödenmesini istiyorum. Yani yapılandırma yoluyla ödediğim 7000 lirayı ve aylık prim olarak maaşımdan kesilen meblağın tarafıma iadesini arz ve talep ediyorum. Em. Sic. No: 50-752-102.0  Tel İş: 0262 743 90 54          Lütfü Zeybekoğlu/Çayırova-Kocaeli       Adamlar “vermiyorum” derse ne yaparsınız!?   Feridun Ağabey merhaba, size o kadar çok şey yazmak istiyorum ki, size yazıp gönderdiklerimin haricinde bıkmadan usanmadan gazetede hangi arkadaşa ulaşırsam ona da anlatıyorum, yazıyorum gönderiyorum. Gazetenizde emekliye ikramiye ve avans haberini okuyunca arayıp konuşmak istedim. Keşke bir arkadaş köşesinde özetleyebilse diye aklımdan geçirdim: “Devlet bize birkaç kuruş vereceğine, üretim politikasını düzelterek ürünlerin bollaşmasını, ucuzlamasını sağlayamaz mı? Bu bir politika hâline gelemez mi? Sendikalar, %20 gibi mantığı olmayan, gerçekleşme ihtimali bulunmayan tekliflerle bizim üzerimizden kendilerini niçin pazarlasınlar ki? Ben bugüne hiç siyasi olmadım, siyasetle ilgilenmedim. 80’den önce Türk-İş ve DİSK deyince akla grev geliyordu, hatta anarşi geliyordu. Kavgaları da genelde devletten kadro kapma yarışıydı. Bugünkü terörün temelinde de devlete kapağı atma yarışı, devleti ele geçirme yarışı var. Memleketim Divriği’de iki grup arasında ne zaman kavga çıksa, bakın özü iş kavgasıdır. Devlet, dışa bağımlılığımızı azaltsın. Kıbrıs harekâtı dönemindeydi bir makine tamir edeceğim, ambargo var, parça gelmiyor; o makine kullanılmaz hâle geldi. Bugün de elimizdeki telefondan, radarlara, uçaklara kadar hepsi dışarıdan geliyor. Adamlar 'vermiyorum' deseler ne yaparız? Öylece kalmaz mıyız? Devlet önce devleti korumalı. İnsanları eğitip Türkiye Cumhuriyeti kimliği taşıyan herkese millî bütünlük duygusu vereceksiniz. Bunu da adaletle sağlayacaksınız. İnsan o kimliği taşımakla gurur duyacak. Devlet sağlam politika yapacak, millet onu benimseyecek. Eğitim ve istihdamdan vurmak, 5’inci derece terör faaliyeti. Buna meydan bırakmayacaksın. Benim ilime gelen, oy isteyen insan çobanın, işçinin, esnafın ne yaptığını, derdini bilecek ama aynı zamanda trilyoner iş adamının ne yaptığını, neye ihtiyacı olduğunu da bilecek. Bunun için de millî politika. Her alanda millî politika şart...”           Mehmet Aydın/Divriği-Sivas    
Hâl-i pürmelalimiz…   -Nasılsınız? -Asgari ücret gibiyim, kimse benimle geçinemiyor. -Ya siz nasılsınız?
-Filistin gibiyim. Bir tarafım işgal altında, bir tarafım direnişte.
-Annen baban nasıllar?
-Nar gibiler. Dışları bir bütün içleri paramparça… -Ya hısım akrabalar? -Dolu çay bardağı gibiler; sallasan dökülürler, ilave etsen taşarlar.             Yaşar Gönenç-Darende
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.