Biz de başarabiliriz Türkiye’m...

A -
A +
Dört bin yıllık Türk tarihi başarılar, mücadeleler, uygarlıklarla örülüdür. 16. yüzyıldan itibaren Avrupa’da başlayan bilimsel-teknolojik gelişmelere karşı biraz duyarsız kaldığımız için bugün buhranlar yaşıyoruz. Dünyanın en kıymetli coğrafyasında yaşadığımız için hayatımız biraz eziyetlerle örülü. Klasik bir söz var: “Coğrafya kaderdir” şeklinde. Bizi bu topraklardan söküp atmak isteyenler 1000 yıldır her türlü entrikayı devreye sokuyorlar. Bunu bazıları ‘tembellik için bahane uydurma’ olarak görseler de objektif tarihçiler Türklerin Anadolu’daki bitmez tükenmez mücadelelerini berrak bir şekilde ifade ediyorlar.
1000 yıldır çok zor şartlar altındayız. Bu zorluklar bizi esasında bir yönden de bilemiş, daha mücadeleci, daha azimli bir toplum hâline getirmiştir.
Türk insanı iyi yetiştirildiği, önü açıldığı zaman son derece girişimci, tasarımcı, üretici bir mizaçtadır. 50 yıl önce Avrupa ülkelerine işçi olarak giden 4 milyon kadar kardeşimiz bugün bilimde, teknolojide, sanatta, üretimde en üst noktalara çıkmasını bilmişlerdir.
Son 50 yıldır, gelişmiş Batı toplumları aşırı refah nedeniyle aileden kopuk ve yalnız yaşamaya, alkole, uyuşturucuya yönelmeye başlamıştır. Almanya, Fransa, İngiltere, İsveç gibi ülkelerde alkolizm oranları yüzde 40’ları geçmiştir. Bu ülkelerin yaş ortalamaları da 52-60 arasında seyretmektedir. 80 milyonluk Türk toplumunun yaş ortalaması ise 26-27 seviyelerinde olup büyük bir fırsat sunmaktadır.
Karamsar olmaya, enseyi karartmaya, öldük-bittik, biz adam olmayız düşüncesini zihnimizde tutmaya hiç gerek yoktur. Yolunu, tünelini, barajını, tankını, uçağını, gemisini, bilgisayarını, telefonunu kendisi yapan bir Türkiye ana hedefimizdir. Küresel kraliyetçi mihraklar istedikleri tuzakları kursalar da bunu başarabiliriz.
          Ali Özdemir-Öğretmen/ Bolu
 
 
“Ezan okunuyor, ezan!..”
 
Feridun Ağabey, seksenli yıllardan beri örnek veririz. Deriz ki: “Dini eğitimden habersiz yetişen nice insan vardır ki ezan okunurken arabasında müziğin sesini kısar, kahvede, otobüste, çarşıda bu böyle olur...” Gerçekten de yakın zamana kadar ezan okunurken mezarlıktan geçerken bu duyarlılık -gençler de dâhil olmak üzere- vatandaşlarımızda gösterilirdi... Geçtiğimiz gün akşam ezanları okunurken hem de, cami müezzininin sesini duya duya otomobilde bangır bangır müzik dinleye dinleye geçen tipleri gördüm… Hatta yol kenarında bir genç durup arkalarından bağırdı “ezan okunuyor ezan!” diye… Ama kim duyuyor, kim umursuyordu? Bir değişik genç tipi türedi… Hiçbir sorumluluk duygusu olmayan, hiçbir kutsalı olmayan, hiçbir sosyal kurala saygısı bulunmayan; içinde bulunduğu hâli bilmeyen bir gençlik… Bu tiplere ceza versen ne yazar, seslensen ne yazar, nasihat vermeye kim cesaret edebilir ve de eden olsa bile onlar için geçerli midir? Sadece anı yaşayan ve sadece zevk için yaşayan bir gençlik…
         Servet Tuna-İstanbul
 
 
Sohbet edecek bir insan bulamadım!
 
“Feridun Ağabey merhaba, bir entelektüel olarak okuyucularınızın dert ve dileklerine verdiğiniz önem ve kullandığınız dil ve üslubunuz takdire şayandır. Boğaz’da oturan, hâli vakti yerinde olan ama artık emeklilik günlerini yaşayan bir İstanbulluyum… Çocuklarım ikisi de evli ve ayrı yuvaları olan insanlar. Sekiz ay öncesine kadar bulunduğum apartmanın balkonundan uzaktan geçen gemileri seyrederken eşimin getirdiği bir köpüklü kahveyle dünyalar benim olurdu. Sekiz ay önce onu kaybettim… Hayatta tek kalmak kadar zor bir duygu yokmuş, bunu anlatamam. Ve bir buçuk ay sokağa çıkmadan yaşadığım evden bir gün havanın da güzel olması sebebiyle şöyle İstanbul’a uğrayayım dedim. Beşiktaş’tan Eminönü’ne geçtim… Bir insan aradım oturup bir fincan kahve veya bir bardak çay içerken oturup sohbet etmeye; bir muhallebi yemeye veya birlikte salep yudumlamaya… Bulamadım. Herkes o kadar telaş içinde ki, evli çiftler bile birbiriyle ite kaka kavga eder gibi konuşup yürüyor… İnsanlar bir yere yetişmek ve bir yere yetiştirmek için gelip geçiyorlar sel gibi… Ah bir insanın oturup hâl hatır soracağı merhaba edeceği bir insan bulamaması yalnızlıktan daha acı verdi bana… En namütenahi duygularla efendim...”
           Rumuz: “Hasret"-İstanbul
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.