Kafası testle midesi tostla dolu gençliğe merhaba

A -
A +
Sayın Feridun Ağabey, ben 38. yılını çalışmakta olan 63 yaşında bir branş öğretmeniyim. Gençlik resmen elden gidiyor ama ciddi anlamda herhangi bir kurtarma çalışması da görmüyorum. Yeni olan her şeye saldıran ama geçmişle ilgili her şeyi elinin tersi ile iten bir gençlikle karşı karşıyayız. Tarihle, geçmişle olan bağlarımız köklerimiz bilinçli olarak kurutuluyor. Saygı, sevgi, muhabbet, edep, hayâ, incelik, zarafet, estetik, hoşgörü bilinçli olarak yok ediliyor. Gençlerin yaptığı binbir türlü rezilliğin herhangi birini engellemeye çalıştığınızda karşınıza ya velisi ya da bir amiriniz çıkıp sizi engelliyor. Büyüdüğünde aklının başına geleceğinden hoşgörü ile davranmamızdan falan söz ediyor. Bir çocuk veya genç öğretilmez ve eğitilmez ise kendi kendine büyüdüğünde nasıl düzelir? Eğer bu iş büyümekle kendi kendine oluyorsa, okula, öğretmene, bunca hengameye ne gerek var? Birileri bu ülkede ''Saldım çayıra Mevla’m kayıra'' davranışı ile kötü planlarını uygulamaya çalışıyor gibi. Bu kaygılarımızı dile getirdiğimizde genç meslektaşlarımız bu düşünceleri “yaşlılık hezeyanı” olarak değerlendirip alay konusu yapıyor. Yani genç öğretmenlerin de öğrencilerden pek farkı yok. Millî ve manevi değerler kimsenin umurunda değil.
Kısacası acilen “adâb-ı muâşeret” (görgü kuralları) dersinin mecburi ders olarak “adabı” ve “muaşereti” bilenler tarafından ciddiyetle öğretilmesi gerekiyor. Eğer biraz daha geç kalınırsa bu dersi okutacak adam da kalmayacak. Bugünün en etkili ve değerli bulunan eğitim metodu güzel bir yemek masası hazırla! Otur öğretmen, öğrenci birlikte ye. Video ve fotoğraflarını çek sosyal medyada yayınla… İşte modern ve sosyal eğitim. Beyni değil, mideyi doldur; aklı değil vücudu besle obez ol sonra onunla mücadele et. Zayıflamak için uğraş işte hayatın özeti. Eğitim-öğretim artık karşılıklı saygı ve sevgi üzerine kurulmuyor. Öğrenciler bilgiyi ve beceriyi kazandırmaya çalışan öğretmeni sayıp sevmiyor. Kendisini uğraştırmadan yüksek bedava notu verip yüzüne gülen deyim yerinde ise şaklabanlık yapan öğretmenler yıl sonuna kadar öğrencilerin gözdesi. Yıl bitince çıkarları bittiği için, selam, saygı onlara da kalmıyor. Gelecek yıl dersine girerse yalakalığa devam, girmezse tanımıyor bile.
Artık birçok ortaokul ve lisede öğrencilerin ayağa kalkıp öğretmeni karşılama ve uğurlaması gereksiz görülüyor. Genç öğretmenlerin çoğu da bu düşüncenin doğru olduğunu savunuyor. En önemli eğitim çalışmalarından biri de test sorusu ezberleme ve bu metotla üniversiteye girme. Kafası testle, midesi tostla doldurulmuş çağdaş ve modern gençliğe merhaba!..
           Hayrettin Hatunoğlu
 
 
Bunca insana klima yetmez
 
Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar ama biz İstanbul’dayız. Köyde değiliz. Teknolojiyi yerinde ve zamanında kullandığınızda yararlıdır. Oturan adedi 21 ayakta adedi 78 olup balık istifi 200 kişiyi doldurmak zorunda kaldığınız İETT otobüsleri ve toplu taşıma araçlarındaki klimalar yetersiz kalmaktadır. Araçta klima var diye kapı pencere de açılmayınca oksijeni azalmış, karbondioksiti çoğalmış kirli havayla teneffüs etmek sağlığı olumsuz etkilemektedir.
Bakın bir gün otogardan tramvaya biniyorum, vatandaşın elinde koca bir valiz var. Zar zor balık istifi tramvaya kendini atıyor. Zaten hepimiz bir balık durumundayız… Tramvayın kapasitesi 390 kişi civarındaydı… Ama saysanız içeride belki de bin kişi vardı… Ve bu kompartımanda klima var diye pencereler açılmıyordu… Bakmayın İETT’nin “Konforlu ve rahat bir yolculuk için araçlarda havalandırma ve aydınlatma sistemi mevcuttur. Yolculuk konforunu sağlamak için şoförler belli zaman aralıklarında güvenli sürüş teknikleri eğitimine tabi tutulmaktadır” sözlerine… Uygulamada bunca kalabalığa klima yetersizdir. Camları açın veya şartları gözden geçirin…
           Caner Tekoğlu-İstanbul
 
 
"Kabak Çekirdeği" deyin yeter...
 
Feridun Ağabey, arada size yazmak ilaç gibi geliyor… Bir manifesto da benden… Psikologlar diyorlar ki: Kendinizi bulun. İçinizdeki sesi dinleyin. Kendiniz için yaşayın… Söylemesi kolay, gel de kendin bir yaşa bakalım. Ben yirmi yedi yaşında bir genç kızım. Şimdiye kadar hiç kendim için yaşamadım. Annem kendi çevresine göre bana kurallar koydu. Oraya gitme, bununla görüşme, halanı asla sevme, dayınları aksatma… Teyzene yardımcı ol. Filan komşuya gitme. Babam sürekli, sokağa annen olmadan çıkma, sakın o kıyafetle görmeyeyim seni, internette dolaşma, bu saate kadar bekleme, söndür lambayı… Okulda öğretmenler ödevlerini sakın ihmal etme… Derse geç kalma… Dersi dışı şeylerle ilgilenme… Yapma! Etme! Oturma! Kalkma! Giyme! Konuşma!... Bunca emir yetmezmiş gibi şimdi de psikolog beyler bayanlar ricada bulunuyorlar, “kendin ol!” "kendine göre yaşa!” Bulun bana o özgürlüğü verecek eğitim sistemini, o seviyede anne babayı, o seviyede toplumu bakın nasıl kendimi yaşıyorum… Bu ortamda siz psikologlar bile kendinizi yaşayıp içinizden geldiğini söyleyemiyorsunuz. Kimi kandırıyorsunuz!..
             Rumuz: “Kabak Çekirdeği”
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.