Evde kalan erkeklere bir tavsiyeniz yok mu?

A -
A +
“Feridun Ağabey, otuzlu yaşların sonuna yaklaşmış durumdayım. Neden önce evlenmedim diye de pişmanım. Şimdi evlenecek partner bulmak gittikçe zorlanıyor. Çevremde görüşüp konuşabileceğim kimse yok. Sanki evde kalan erkekler ordusuna katıldım gibi… İnternet üzerinden de evlenmek konusunda hayli tecrübesizim. Bir de yurt dışından yapılan evlilikleri de merak ediyorum. Bu konuda bana bir tavsiyede bulunabilir misiniz? Sağ olun” diyen, İstanbul’dan Rumuz “Bahtsız” isimli okuyucumuza, öncelikle evlenmeyi düşünmeniz çok önemli bir artıdır. Kutluyoruz. Erken evlenmek pişmanlığınızda da haklı sayılabilirsiniz. Elbette genç yaş, evlilik konusunda ileriki yaşa göre iyi bir şanstır. Çünkü o yaşlarda evleneceği kimsenin -deyim yerindeyse- sadece kaşına gözüne bakarsınız. Malına mülküne soyuna sopuna gelecekle ilgili planlarına filan bakmazsınız, çünkü aklına gelmez. Ama yaş ilerledikçe evlilik mantık evliliğine dönüşmeye başlar. Gelecekle ilgili kaygı ve endişelere sanki partneri bir çözüm olabilecekmiş gibi ondan çözüm aranmaya başlar. Sizin karakteriniz, alışkanlıklarınız, vazgeçemediğiniz öncelikleriniz sorun olup çıkar. Karşıdaki kimsenin de böyle bi ton ayrıcalıkları olunca bir ortak noktada buluşmak çok çok zor olur...
İnternet üzerinden evlilik konusuna gelince ne dememi beklersiniz? Bir bilinmezlik de orada vardır… Bu konuda “sakın” veya “iyi fikir” gibi bir öneri sunmamız mümkün değil. Gerek yurt dışı gerek internet üzerinden evliliklerde en büyük tehlike evlilik vaadiyle dolandırıcılık. Bu konuda hukukçular genel anlamda diyor ki: Evlenmek üzere yola çıkıldığı için hayaller kurulur ve insanın mantığı devre dışı kalabilmektedir. Yani düşünmeyi sorgulamayı ihmal edebilirler. Dolandırıcı kimse veya kimseler hiç acele etmeyip kendine güven kazandırabilir. Bu açıdan sahte isim sahte resim sahte pasaport filan bile kullanılabilirler. Gördüğünüz bir resmin veya partnerin paylaşımının peşinden ezbere giderseniz hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz. Çevrenizde tanıdık bildik aracılığıyla yapılacak konuşmalar görüşmeler elbette daha az risklidir.
Allah gönlüne göre versin. Tez zamanda mutluluk haberlerini bekliyoruz…
 
 
Evde terliğinizi giyebiliyorsanız sevinin
 
Feridun Ağabey, hayatta birçok dert ve sıkıntı sebebiyle bunalan, ağlayan, dert yanan okuyucularınız var. Ama ben de size bir şey söyleyeyim mi? İnanın insanın hasta olmaması, sağlıklı yaşaması kadar büyük bir mutluluk ve zenginlik yokmuş. Bunu ancak sağlığınızı kaybettiğinizde ve iyi olup olmayacağınızı fark ettiğinizde anlıyorsunuz...
İki çocuk annesi bir ev hanımı olarak yakalandığım Multiple Skleroz sebebiyle hayatımız allak bullak oldu. Size şu kadarını söyleyeyim ki, ayaklarınızın kramplardan ve kasılmalardan kurtulup evde terliğinizi giyebilmek bile bazen bir büyük sevinç kaynağı oluyor. Yolda yürürken kaldırım taşlarının beş santim daha az olmasını ne çok istiyorum. Çünkü ayağımızı daha yukarı kaldırırken çok zorlanıyoruz. İlk önce hayatımı zindan eden bu rahatsızlık ile şimdilerde barışık yaşamaya çalışıyorum. Çocuklarıma enerji olmaya çalışıyorum. Onların gözümün içine bakarak gözlerimden anlam çıkarmaya çalıştıkları anı gördükçe yüreğimdeki acıya rağmen gülüyorum. Ve diyorum ki: Eğer sağlığınız yerindeyse sevinin. Ailenizi çocuklarınızı üzmeyin. Hayatta hiçbir şey insan hayatından ve sağlığından daha önemli değil… İnsanın kalbini kırmayın…
             "MS hastası bir anne"-İstanbul
 
 
“Bu bayram nasıl geçti?”
 
Çocukluğumu özlerim her bayram… Bayram geldiği için sevindiğimi özlerim. Bayramda çocuk göz ile büyüklerin ziyaret ederken birbirlerine karşı tutum ve davranışlarını… El öpenle el öptüren kimselerin arasında geçen konuşmaları… Tutulan şekerleri, ikram edilen baklavaları, biraz geç vakit olunca kurulan bayram sofralarını özlerim… Çocukken bayram ziyaretlerine gitmek gerçekten çok güzeldir. Hem bazı büyükler kendilerince para çıkarıp bayram harçlığı verirler… Ayrıca çocuksundur tutulan bayram şekerliğinden minik avcunun tamamını doldurabilirsin. Gerçi hepi topu en fazla üç şeker sığar avucuna ama bir avuçtur o… Biraz büyüyüp kendini delikanlı saymaya başladığında ana babanın seni bayramlaşmaya götürmesi zoruna gitmeye başlar. İstemeden gidersin kimi yerlere. Ayıp olmasın diyedir bazı el öpmelerin. Çünkü konuşulanlar senin gençlik havalarını okşamaz… “Nasılsın iyi misin?” türü hâl hatır sormalar anlamsızdır o yaşlarda… Oysa kestirdiğin jöleli saçların, altın suyuna batırılmış zincirli, yırtık paçalı kumlanmış kot pantolonunu fark etmezler çünkü… Zaman bir su gibi geçer gider ve el öpmeye gittiğiniz gitmek istemediğiniz kimseler birer ikişer farkında olmadan azalır etrafınızdan. Ve bir zaman sonra el öpmeye gideceğiniz kimselerin kalmadığını fark edersiniz hayatınızda… Bir de bakarsınız ki sizin elinizi öpmeye başlamıştır etrafınızdaki minikler… Ah hayat sen ne çabuk harcadın beni dersiniz… Çocukluğunuzu özlersiniz… Bayramlar bize hayat otobanlarında dinlenme ve soluklanma durakları gibidir… Bayramlar güzeldir…
         Mehmet Seyfettin-Bursa
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.