Yiyorum yiyorum doymuyorum, neden?

A -
A +
“Feridun Ağabey, benim derdim doymak bilmiyorum. Bir elimi ağzıma götürürken öbür elim yemeğe gidiyor. Yemeğe giden elimi ağzıma götürürken öbür elim ekmeğe gidiyor. Bir üçüncü elim daha olsa onu da çalıştırsam ağzıma yemek yetiştirmekte zorlanırım desem yeridir. Önümdeki bütün yiyecekleri silip süpürüyorum ama en kötüsü doymuyorum. Doymayı bilmiyor vücudum. Daha 30 yaşındayım, boyum 1,75 ama kilo sorunum var. Diyete de gittim, her şey yaptım ama kimse içimdeki açlığı durduramıyor. Açım Ağabey yiyorum yiyorum ama açım. Ben bu dertten nasıl kurtulurum?” diyen Konya’dan M. Ö. isimli okuyucumuz, kendinizi dosdoğru anlatmanız iyi olmuş. Biz tıbbın sahasına karışmayız. Vücudunuzun tedavi kısmını diyet kısmını uzmanlarından alıyorsunuz zaten. Biz size ve sizin durumunuzda olan birçok kimseye bir hatırlatmada bulunmak istiyoruz. İnsanın açlığı vardır evet… Ama bu açlık sadece yemek yemeye olan açlık değildir. İnsan sohbet etmeye de açtır aslında. İbadet etmeye de açtır. Denizde yüzmeye kırlarda geçmeye, doğal ortamla kuş sesi böcek sesi dinlemeye de açtır… Bir dosta açtır insan. Bir arkadaşa açtır. Çünkü bunların hepsi insana huzur verir mutluluk verir, dinlenme verir… Ve aslında hepsi vücudumuzda bulunan seratonin hormonunu besler. Yani mutlu olma hormonunu… Ama günümüz insanının hâli çok perişandır… Dostu yoktur… Bir araya gelip insan insana sohbet edeceği, büyüklerin anlatıp küçüklerin dinleyeceği, ebeveynlerle bir arada olma gibi sohbetlerden uzaktır… Çalışanların sabah akşam mesaiden başını kaldırmasına imkân yoktur. Gittiği geldiği güzergâhlar bile bellidir. Ne kimsenin hastasını ziyarete gideriz ne aile akraba büyüklerini. Cenaze namazlarına bile katılmayız… İbadet eden kalmadı gibidir ama şuurlu olup ibadet edenlerin çoğu şöyle dört başı mamur bir ibadet etmekten uzaktır. Yalapşap çoğunda farzından kılıp çıkar en mütedeyyinleri… Ama hepsinin hepimizin kaçırdığı bir şey vardır… Bütün bunların her biri insanın bir “açlığını” gideren sosyal enerji ortamlarıdır. Ve insanın ruhu bu ortamlarda bulunmaya kodlanmıştır. Sonuç… Bütün bunlardan uzak kalan bünye elinde tek mutluluk kaynağı olan yemek yeme mutluluğuna yüklenir… Yiyip yiyip doymamak aslında sadece açlık sorunu değildir… İnsanın insanca yaşayamamasının sorunudur… Selamlar.
***
Sen de dene… Başarabilirsin…
 
“Feridun Ağabey, benim derdim çevremdeki ailemle arkadaşlarımla filan küs olmam. Bazı insanlara bakıyorum herkesle canciğer arkadaş. Ben ise kimseyle dostluk kuramıyorum. Aslında kimseye kırgın olmak istemiyorum. Ama bunu neden başaramıyorum. Bana bir yol gösterin Ağabey” diyen İstanbul’dan Rumuz: “Sürgün” isimli okuyucumuz, özel sebeplerden bazı sorunlar olabilir. Onların da çözümü vardır ama şimdilik onu bir kenara bırakıp genel bir konuya dikkat çekelim mi? Eminim ki sen “özür dilemeyi” bilmiyorsun… Ve “gurur meselesi” denilen saçma duyguya çok sıkı sarılıyorsun. Bakın insanlar eğer “teşekkür etmeyi”, “özür dilemeyi”, “kutlamayı, tebrik etmeyi” bilselerdi, yani sözlükten çıkarıp hayatlarına uygulasalardı şu an yaşanan sorunların yarısından fazlası sorun olmaktan çıkardı… Bir kelime… Trafikte yol verme yüzünden çıkan kavgaları, park yüzünden işlenen cinayetleri bir düşünebiliyor musunuz? Dikkat edin, trafikte sorun yaşadığınız karşıdaki şoföre kolunuzu kaldırıp avucunuzun içini açarak “özür dilerim” tarzı bir işaret yaptığınızda o kimse bütün öfkesini sindirir ve size müsaade eder. Yok eğer daha az sorun yaşasanız bile aynı şekilde kolunuzu kaldırıp elinizi yana çevirerek “ne var be!” işareti yaptığınızda aynı muhatabınız el frenini çeker ve arabadan fırlar size karşı… İşte insanlar diğer hâl ve hareketlerinde de böyledir. Haklı olmanız yetmez… Gurur meselesi yapmayıp… hele bir de gerektiğinde “özür dilerim” demeyi bildiğiniz zaman çevrenizde sıfır sorun yaşayacaksınız inanın bana. Hatta sağlamasını yapın… O herkesle iyi geçinen dediğiniz kimseye dikkat edin, o gerektiğinde “pardon” diyebilen, gerektiğinde “kusura bakma dostum özür diliyorum” diyerek gönül almasını bilen kimselerdir. Sen neden denemiyorsun? Mutluluk senin de hakkın…”
***
Ne oturabiliyor ne satabiliyor ne kiraya verebiliyoruz
 
Feridun Ağabey merhaba, 2006 yılında Fi Yapı’dan almış olduğumuz daire, üzerinden yıllar geçmesine rağmen teslim edilememiştir. Evlerimiz hâlâ tamamlanamadı, inşaat hâlinde duruyor. Banka kredisi ile alınan evin kredisi, borçları, tapu masrafları ödenerek tapu elimizde bulunmaktadır. İlk önce kayyum atanan ardından FETÖ’den alınan F. İ. ve ortaklarının yarım yamalak yapmış olduğu evlerde ne oturabiliyor ne satabiliyor ne de kiraya verebiliyoruz. Bu belirsizlik bizi maddi manevi yıpratmıştır. 2012 yılında teslim edilmesi gereken 3.200 kişinin sadece Esenyurt projesi olan Fi Yapı’nın Fİ-SADE projesinden bildiğim kadarıyla evlerini alan olmamıştır ve bu konu medyada az yer almıştır. Sizden dileğimiz bizim gibi ev sahibi olmak isteyen mağdurların sesi olabilmenizdir. İyi çalışmalar”
Ahmet Şahin
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.