“Beyaz una gıda boyası ekliyoruz, esmer ekmek oluyor!”

A -
A +
Sağlık uzmanı, diyetisyen, hekim değilim. Medyada görünen din, siyaset, ekonomi, eğitim, deprem ve sağlık uzmanlarının birbiriyle tamamen çelişen fikirleri savunduklarını gördükçe geleceğe ilişkin umutlarım zayıflıyor...
Hiç ekmek yemeyin diyenler var… Az ekmek yiyin diyenler var… İstediğiniz kadar ekmek yiyin diyenler var…
İyi hatırlıyorum 1970’li yıllarda bir dağ köyünde ilkokul öğrencisiyken tâ ABD’den gelen beyaz undan bizlere de veriyorlardı. Bu unları eve götürüp bembeyaz ekmek yaptırıyor ve bunu katıksız olarak iştahla yiyorduk. Bu sinsilik yüzünden asırlardır yediğimiz esmer köy ekmeklerini (bazlama, taş çöreği) beğenmez olmuştuk.
2 yıl kadar önce yanıma eski bir öğrenci geldi. “Fırınımız var. Ekmek yapıyoruz” dedi. Ben de “Hangi ekmek sağlıklı, beyaz mı, kahverengi mi” diye sordum. Bana; “Hocam beyaz, kahverengi fark etmez. İkisi de aynı. Beyaz una gıda boyası ekliyoruz, esmer ekmek oluyor” deyince şaştım kaldım! Allah ıslah etsin diye dua ettim...
Ara sıra Tarım Bakanlığı gıda ürünlerinde tağşiş (hile) yapan firmaları açıklıyor. Onları okudukça hiçbir şey satın almak istemiyorum. Asırlar önceki atalarımız gibi sadece topraktan çıkan şeyleri yiyeyim diyorum ama sağlıklı toprak da yok ki!..
1970’li yıllarda dedem kara saban ile tarla sürerken toz şekere benzer bir yapay gübreyi toprağa rastgele serperdi. Patateslere gelen böcekler için de DDT adlı turuncu tozu kullanırdı. Yıllar sonra DDT’nin kanser yaptığı, tüm dünyada yasak olmasına rağmen sadece bizde herkesin kullandığını okudum...
40 yıl boyunca bize kandırılarak verilen ne varsa tükettim, tükettik. Plastik gibi margarinler, şekerli gazozlar, hazır çorbalar, her türlü abur cuburlar vb. beni çok yıprattı. Orta yaşa ulaşınca şeker, tansiyon, kolesterol gibi dertlerden haberdar oldum.
Geçen hafta değişik bir ekmek bulabilir miyim acaba diyerek küçük, iddiasız bir fırına girdim. Çok güzel bir koku hissettim. “Bu ne” dedim. Gariban ekmek ustası “Burada çörek otlu, lahana yapraklı, kepekli köy ekmeği yapıyoruz” dedi. Ekmeğin lezzeti tıpkı 40 sene önce yediğim ekmeklerin benzeriydi...
          Eğitimci yazar-Devrek
 
 
Kaynanama kızmış beni suçluyor!
 
“Misafirliğe gittiğim evin hanımı hiç olmadık bir zamanda kaynanamla yaşadığı sorundan söz etti ve beni suçlamaya başladı. Evde başka misafirler de vardı. O kadar insan içinde ne diyeceğimi şaşırdım. Oysa kaynanamı suçladığı konuyla da suçlu onlar mı kaynanam mı o konuyla da uzaktan yakından ilgim ve alakam yoktu. Çünkü ben, o yaşadım dediği konunun çok sonrasında o eve gelin gelmiştim. İnsan evine gelen misafirine böyle mi davranır? 'Benim bilgim olmayan bir konuyu benimle konuşmanız hiç şık değil' dedim. Ama çok da sinirlendim. Bu üzüntümü ve yaşadığım sorunu kaynanama açsam mı açmasam mı bilemiyorum. Bir aklım 'beni ne ilgilendirir?' diyor. Bir aklım 'bu konuyu ortaya dökmezsen suçu üstüne almış sayılırsın' diyor. Ne yapayım Feridun Ağabey?” diyen İstanbul’dan Emine Taba isimli okuyucumuza: 
Bu gibi konular için eskiler şöyle bir söz söylerlerdi: “Şüyuu vukuundan beter.” Yani dedikodusu yaşanmış olmasından daha beter bir durum. Öyleyse o misafirliğe gittiğiniz yerde söylenenleri bir de gelip kaynananıza aktarmanız niyetiniz ne olursa olsun bu konunun daha da dallanıp budaklanmasına sebep olacaktır. O onu arayacak, o bunu arayacak. Sen şöyle demişsin o böyle demiş derken durduk yerde yeni nizalar, hatta kalp kırmalar filan yaşanacaktır. Siz kendinizden eminsiniz. Zaten söz konusu yaşanmışlıklardan sonra o eve gelin olmuşsunuz. O hâlde bırakın öfkesini alamayanların öfkesine manivela olmayın!..
 
 
Şimdi o çok uzaklarda...
 
Feridun Ağabey dertliyim… Onun gözlerini unutamıyorum… Nazar boncuğu gibi geliyordu bana… Onunla göz göze geldiğimde dalıp gidiyordum kendimi alamadığım ummanlara doğru…
Doyamadım o bir çift göze bakmaya… Gözlerimi gözlerinden alamadım… O gözler bir umman olduğu ve o uçsuz bucaksız ummanlarda boğuldum, kayboldum yok oldum… Onun gözlerinden bir damla yaş damlasa yüreğime köz olur düşer. Yanar yüreğim kor olur yanar… Göz göze geldiğimiz an kalbim yerinden fırlayacakmış gibi olur… Heyecandan nutkum tutulur… Kendimi tutamaz ağlamaya başlarım… Şimdi o çok uzaklarda… Ulaşamayacağım kadar uzaklarda… Ve en acısı da bende bir resmi bile yok… Sosyal medya kurdu oldum, birinde olmazsa birinde rastlarım diye… Ama yok, bulamıyorum… Hiçbir göz onun gözüne hiçbir yüz onun yüzüne benzemiyor… Ama ömrüm yettiği kadar onun hayaliyle avunup vuslatı bekleyeceğim… Bilmem ki hata mı ettim?
           Tuncay Kurnaz-İzmir
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.