Böyle kaç nesli daha mahvedeceğiz?

A -
A +
Bir eğitim sistemi düşünün ki… Çocuğunuzu beş yaşında sizden alıp yirmi beş yaşına kadar okutuyor ve sonunda, devlet memuru olabilmek için senelerce KPSS kurslarına gitmek zorunda kalan, bitmiş tükenmiş bir hâlde, “nasıl iş bulabilirim?” diyerek kapı kapı dolaşıp referans arayan; çaresiz ve ümitleri tükenmiş bir zavallı olarak size teslim ediyor.
Bu kadar masrafla bu kadar insan kaybı nasıl başarılabilir, akıl alır gibi değil.
Eğitim sistemimiz, kabına sığmayan Türk gencini, bir tufana yol açmasın diye, zincire vurma görevini (cürmünü) üstlenmiş gibi.
Eğitim sistemimiz tam bir ümitsiz vaka. Sanki çırpındıkça daha da batıyoruz. Bugün iki buçuk milyon öğrencinin girdiği üniversite sınavında ilk yirmi-otuz bin sonrası iş garantisi olmadığı için tercih yapmayıp mezuna kalıyor.
Asıl konuşulması gereken yükseköğretim, hiç gündeme gelmiyor. Evet, gerçekten büyük bir beka problemiyle karşı karşıyayız. Bu beka problemi; haberlerde anlatılan bölücülük adına ne varsa bütün hainleri başımıza bela eden bu köksüz, sığ, manevi bünyemize yabancı, millî kültürü yok edip yavrularımızı tam bir mankurta dönüştüren eğitim sisteminden başka bir şey değildir. Bir eğitimci olarak gerçekten endişe duymaktayım. Her gece kâbuslarla uyanıyorum. Pırıl pırıl bir insanı, gerçekten zekâ küpü ve sayısız yeteneğe sahip bir çocuğu, yüzlerine bakmaya kıyamadığımız yavrularımızı, bugünümüzü, yarınlarımızı, akıl almaz masraflar yaparak, hiçbir işe yaramaz, âdeta insan posası hâline getiren sisteme Millî Eğitim(!) adını vermişiz. Okullarımız, bırakın değerler eğitimi vermeyi, var olan, aileden gelen millî ve manevi değerlerin âdeta yok edildiği kültürel yozlaşmanın merkezleri hâline gelmiş. İlim yok, irfan yok, vicdan yok… Kuru bilgi yığınlarıyla, mitolojik safsatalarla, çağdaş hurafelerle, ideolojik dayatmalarla daha kaç nesli mahvedeceğiz.
 
YARIM ÖĞRETMEN EVLATTAN EDER!
 
Bugün çağdaşlık adına yaşanan dejenerasyona karşı bayrak açabilecek basirete ya da cesarete sahip bir aydın, ilerici, çağdaş ya da dindar bir insanı parmakla gösterebilir misiniz? Türkiye, çağdaşlık adı altında dört koldan sosyalist ve kapitalist propagandalara teslim olmuşken, sosyalizm ve kapitalizm el ele verip milletimizi iğfal ederken, sağdan soldan bir eleştiri, bir itiraz duyabilir misiniz? En mukaddes değerlerimiz, en bayağı ağızlarda düşünce hürriyeti adı altında gargara edilirken, ruhumuz katledilirken “Biiirrr dakika!” diyebilecek, bir serdengeçti gösterebilir misiniz?
Rahmetli Oktay Sinanoğlu’nun, konferanslarında hasbelkader karşısına çıkan zekâ parıltılarının okumamış insanlardan fışkırdığını görünce ‘bir şekilde bu eğitim sisteminden geçmemiş insanlarda zekâ parıltılarının görüldüğü’ sonucuna varması bizim için bir şey ifade ediyor mu? Ya da Doğan Cüceloğlu’nun Amerika’da okumamış insan tiplerinden duyduğu güvensizlik ve korkuyu, Türkiye’de okumuşlara karşı duyduğunu ifade etmesi bizim için ne anlama geliyor.
Yarım doktor candan, yarım hoca dinden, yarım öğretmen de evlattan ediyor!..
 
DÜNYA HASRETLE BİZİ BEKLİYOR
 
Ne olur, devlet-millet el ele verip bir millî eğitim seferberliği başlatalım. Kaba ideolojik dayatmaları ve modern(!) hurafeleri bir kenara koyalım. Çocuklarımızı en iyi şartlarda, bizi biz yapan değerlerimizle ve çağın gerektirdiği bilgi, bilim ve teknolojiyle donatarak günümüzün fatihlerini yetiştirelim. Önce açık ve anlaşılır hedefler belirleyelim. Sonra da oturup doğru düzgün bir planlama yapalım. Temel eğitime dönüşen ortaöğretimin süresini azaltıp, iyi bir üniversite eğitimi verelim. Asya ile Avrupa kıtaları arasında köprü olan bir ülkede tartışmasız iyi derecede İngilizce ve Arapça dillerini öğretelim. Akademik liselerin sayılarını azaltıp kalitesini artıralım. Meslek liselerini fabrikalara dönüştürelim. Meslek liseliler okula değil, işe gidip gelsin.
Çağların ötesinden gelen millî ruhla, çağın karanlık yüzüne meydan okuyacak millî kahramanları yetiştirmek, sözde değil, özde millî eğitimle mümkündür. Hiçbir eğitim öğretmen kalitesinin üstüne çıkamaz. Cihan imparatorluğu nesli olarak bir Batı, bir de Doğu dilini iyi derecede bilen, dünyayı avuçlarının arasına sığdırmış, günümüzün “Alperen” öğretmenlerini yetiştirelim. Bu alperenlerle yeniden sefere çıkalım. Fethin en güzeliyle gönüller açalım. Mezbeleye dönen dünyayı yeniden gülistana çevirelim. “Mazlumların gözyaşlarını çevremizle silelim. Hazreti Mevlâna’nın, Yunus’un nefesiyle âleme yeniden hayat verelim. Dünya hasretle bizi beklemekte... Ne olur, daha fazla geç kalmayalım!
           İdris İspiroğlu
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.