İnanıyorum ki TURKCELL mağdur etmez

A -
A +

Feridun Ağabey hayırlı günler, hayırlı ramazanlar diliyorum. Köşenizi takip ediyorum. İnsanlara çok yardımcı oluyorsunuz. Ben de sizden yardım istiyorum...

3 tane hattımla TURKCELL abonesiydim. Bireysel olarak saha elemanları geldiler onların “şöyle avantajlı böyle avantajlı” diye önerdikleri bilgiler doğrultusunda ben kurumsal abone olmaya peki dedim. Bir hattımızı da “cayma bedelini biz öderiz” diyerek TÜRK TELEKOM’dan taşıdılar. Ama şu anda da faturalarımız ikiye katlandı. Bu konuyla ilgili tereddütlerimi ve endişelerimi gerçekleşmeyen vaatler hakkında benim sıkıntımı gidermeleri için iletişime geçmek istedim. Ama benimle ilgilenen olmadı. Kasım ayından beri 210 lira ödemem gerekirken 380 lira ödüyorum. Acaba beni birileri kandırdı da ondan dolayı mı muhatap bulamıyorum. Yoksa TURKCELL asla böyle bir firma olamaz!.. 

Ben şu anda sorunumu çözecek ve beni rahatlatacak muhatap bulamıyorum. Nedendir bilemiyorum 5 aydır müşteri hizmetlerini arıyorum, netice alamıyorum. “Bizi bırakın TURKCELL’in tekrar bireyseline geçelim” diyorum görüştüğüm departmandaki kişi onu da kabul etmiyor. Ne yapacağımızı şaşırdık. Ben kendi hâlinde sanayide bakkallık yapan küçük bir esnafım. Sizin aracılığınızla TUKCELL’in yetkililerine sesimi duyurmak istiyorum. İnanıyorum ki bu konuda TURKCELL mağdur etmez. Sesimi duyurduğunuz için sizlere de çok teşekkür ediyorum.

      Hüseyin Bahçepınar

 

 

Kendimize gelmeliyiz...

 

Dünyanın dört bucağında açılan sahte yiyecek ve kanserojen içecek dükkânlarının nüfusa oranla en çok olduğu ülke ne yazık ki Türkiye’dir. Gösteriş, hava atma, fiyakalı noktaların araç park yerleri her daim dolu. Oturacak masa bulmak imkânsız... Kütüphanede, laboratuvarda, amfide, sınıfta olması gereken gençler ne acı ki buralarda ellerindeki cep telefonlarına gömülmüş hâlde oturup 30-40 TL’ye çay-kahve filan içmekteler. Dünya endüstri 4.0 çağına, teknoloji üretim basamağına geçti. Bizim gençlerimiz sahte etli ekmek ve kahve peşinde.

1980 yılından bu yana liberal, plansız, “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” temelli kapitalist düzene geçtik. Tarımı, hayvancılığı, üretimi vizyonsuz bıraktılar. Aradan geçen 40 yılın sonunda gıdaya, taşıta, konuta, tatile erişemez hâle geldik. Bu yazıyı okuyan birçok kişi belki hakarete yönelecektir. 2000 yılında 1 dolar 0,6 TL (eski parayla 600 TL) idi. 2001 yılında kriz ortaya çıkınca 1,7 TL seviyesini gördük. 2008 yılına doğru geldiğimizde dolar 1,20 TL idi… 2013 yılında 2 TL’ye ulaştık. Aradan geçen 8 yılda 2 TL’den 15 TL’ye yükseltme başarısı gösterdik. Son 10 yılda paramızın pul olmasının suçlusu tamamen halktır yani biziz. Piyasadaki para (finansman) bol iken ithalata abandık. 300 temel ihtiyaç maddesinin 280’ini ithal markalarından seçtik. Lüks arabalara, büyük evlere geçtik. 2013 yılından sonra ABD Merkez Bankası (FED) kendi parasına verdiği faizi ufak ufak artırmaya başladı. Bu da dünyadaki dolar emisyonunu (miktarını) azalttı. Son 5 yılda Türk borsasındaki yabancı parasının oranı yüzde 65’lerden 37’lere indi... Kimi düzenbaz, cahil şov peşinde koyan iktisatçılara inanmayınız. Televizyonlardaki kimi goygoycuları dikkate almayınız. Yerli üretim mallara yönelmedikçe, her insanımızı üretici hâle dönüştürmedikçe refaha erişemeyiz. Çin'de olduğu gibi her hane mutlaka bir ürün yapmalıdır... Şehirlerde hiçbir iş yapmayan emekliler köylere dönmelidir... Köyümüzü ve köylümüzü üretime katmalıyız… Kendimize gelmeliyiz.

           Ali Özdemir

 

 

Kamuda çalışan üniversitelilere hâlen çözüm üretilemedi

 

Bu konuda sık sık dertlerini dile getirdiğimiz kamuda çalışan üniversiteliler hâlen dertlerine bir çözüm üretilemediğini dile getiriyorlar. Uzunca mektupları “Bilindiği üzere kamu kurum ve kuruluşlarında 4857 sayılı Kanununa tabi olarak daimî işçi kadrosunda çalışan ancak diğer kamu personeli gibi fırsat eşitliği yakalayamayan üniversite mezunu işçiler sorununa yıllardır çözüm getirilememiştir. Kamuda çalışan memurlarda ve özel sektörde diplomaya dayalı bir hiyerarşik yapı oluşturulup, alınan eğitime dayalı dikey hareketlilik sağlanırken kamu işçilerinde hâlen böyle bir sistem bulunmamaktadır. Üniversitelerin aynı bölümlerinden mezun olup, aynı yerde çalışan, aynı işi yapan, aynı unvana sahip iki kamu çalışanının statü farkıyla memur ve işçi olarak ayrılması ile aynı özlük haklarından yararlanılamamakta, kamuda eşitlik ilkesi ve iş barışı bozulmaktadır. Memur personele Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği sınavı ile hak ettiği unvan ve pozisyonlara ulaşma imkânı verilirken kurumuna yıllarca emek vermiş, çekirdekten yetişme, kendini geliştirmiş işçi personeli kamuda üvey evlat muamelesi görmektedir” diye devam ediyor... Biz konuyu gündeme getirmekten öte bir şey yapamıyoruz. Bu vesileyle yetkililerin dikkate alması dileğiyle derdinizi bir kez daha gündeme getiriyor ve dileğinizi tekrarlıyoruz:

“Yıllardır süren mağduriyetin giderilmesi adına, kamu kurum ve kuruluşlarında üniversite mezunu daimî işçi olarak çalışan personelin, memur kadrolarına geçirilmeleri hususunda gereğinin yapılmasını saygılarımızla arz ederiz.”

         Kamuda Çalışan Üniversiteli İşçiler Platformu

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.