15 Temmuz'un 6'ncı yılında

A -
A +
Bugün 15 Temmuz kalkışmasının ve milletin şanlı direnişinin 6. yılı. Bu kalkışma FETÖ dediğimiz yapılanmanın yükselen bir eylemler sürecinin son ve en vahim halkasıydı. Allah'a şükürler olsun ki akim kaldı. Başarılı olsaydı bugün bambaşka bir Türkiye'de yaşayacaktık.
 
15 Temmuz, Türkiye'deki bürokratik vesayet sisteminin seçilmiş demokratik iktidarı alaşağı etme hamlesiydi. FETÖ bu yolu keşfetmedi; Türkiye'nin geleneksel vesayet sistemini iyi okudu ve geliştirdi. Her ne kadar darbeye bir Atatürkçü renk verilmeye kalkışılmış ve darbe teşebbüsü kimi Atatürkçülerin coşkun desteğini almışsa da, aslında yapılan, bilinen bir senaryonun tekrar hayat aktarılması denemesiydi.
 
Türkiye'nin bürokratik vesayet sistemi içinde devletin iktidar alanı ikiye ayrılmıştı. İlki seçilmiş demokratik siyasetçilere; ikincisi kendi kendini atayan ve kendisini bir anlamda siyasetin üstünde konumlandıran bürokratik vesayet odaklarına aitti.
 
Kendi hâline bırakılan seçmen tabakalarının yanlış -yani CHP dışındaki- partilere oy verdiğini gören bürokratik vesayet odakları, demokratik alandaki çaresizliklerini gidermek için bürokratik alana yığınak yapmıştı. Merkezinde askerlerin yer aldığı vesayet odakları yargıyı, üniversiteleri ve medyayı da kapsamaktaydı. Ordunun organize ettiği bir süreç içinde gerekirse siyasetçileri cezalandırmak için yargı devreye giriyordu. Yargının son adımı yanlış partileri kapatmaktı. Üniversiteler resmî ideolojinin her dönem yeniden üretilmesini ve gençlere zerk edilmesini üstlenmişti. Medya, ordunun siyasete müdahalelerini saklamakla ve manipüle edici haberleri yaymakla görevliydi. Aynı zamanda eğitim sistemindeki ideolojik endoktrinasyonun şu veya bu sebeple dışında kalmış kimselere ulaşmak ve onları resmî ideolojinin standart görüşleriyle donatmak da medyanın sorumlulukları arasındaydı.
 
FETÖ’cü vesayet odakları bu tabloyu iyi okudu. Kemalist vesayetçiler gibi siyaseti önemsememe ama gerektiğinde siyasetçiyi kullanma yoluna gitti. Bu, FETÖ'nün bağımsız ve kendi başına hareket eden bir siyasi ayağının olmamasına karşın tüm siyasi partilerde adamlarının bulunmasını da izah eder. Siyaseti dışlayan FETÖ, Kemalist vesayet odakları gibi üniversitelere, yargıya ve nihayet medyaya muazzam bir yatırım yaptı. FETÖ vesayeti Kemalist vesayeti aşan boyutlar kazandı. Aynı zamanda bir istihbarat örgütü olması tüm insanları, kurumları ve medya organlarını kullanabilme, yönlendirebilme gücüne kavuşmasını sağladı.
 
FETÖ ile mücadele başlamıştı ama çok yavaş mesafe almaktaydı… FETÖ'nün korkmasına pek gerek yoktu; çünkü sistemin kilit noktaları neredeyse tamamen elindeydi. FETÖ'ye karşı yapılacak hareketler, basın özgürlüğü, akademik özgürlükler, yargının bağımsızlığı gibi argümanlara önemli ölçüde ve kolayca engellenebilirdi. 15 Temmuz FETÖ'nün elindeki bu imkânı kaçırmasına sebep oldu. Darbe teşebbüsü FETÖ gerçeğini görmezden gelinemeyecek şekilde toplumun ve siyasetçilerin önüne serdi.
 
Bugün geldiğimiz noktada FETÖ'nün eski gücünü kaybettiğinden eminiz. Ancak, gizli bir örgüt olması ve mensuplarının ‘ölü gibi itaat et’ ilkesine göre çalışması tehlikenin sürmesine neden oluyor... Önemli bir problem FETÖ'nün yurt dışı ayakları. Bugün Türkiye hakkında yurt dışına gönderilen bilgilerin çoğu FETÖ kanallarından geçiyor. FETÖ mensupları çeşitli etiketler altında devamlı olarak Türkiye'nin ne kadar despot, insan haklarına saygı göstermeyen, mazlumlara zulmeden, Batı blokundan kopmuş bir rejim olduğunu dünyaya anlatıyor ve hayli etkili oluyor. Söz gelimi dünyada hazırlanan uluslararası indekslerin çoğunda Türkiye'nin çok kötü durumda gösterilmesi büyük ölçüde onların bu çabalarının ürünü…
FETÖ darbesi önlendi ama FETÖ ile mücadele görünür gelecekte devam edecek…
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.