Muhalefetin 15 Temmuz ile imtihanı

A -
A +
Türkiye’de askerî müdahalelerin arkasında yatan en önemli faktörün siyasi kültürümüzde bu tür müdahaleleri haklı ve meşru gösteren unsurlar olduğu tartışmaya mahal bırakmayacak kadar açık bir gerçek. Bundan dolayı, askerî müdahalelerin önlenmesinde en etkili faktör siyasetin müdahalelere karşı ortak tavır alması.   Türk siyasi tarihinin bu açıdan parlak olduğunu söyleyemeyiz. Askerî müdahalelere karşı ortak tavır almak yerine onlardan çeşitli şekillerde çıkar sağlamaya çalışan siyasetçi kişiler ve gruplar her zaman var oldu. Müdahaleler, özellikle darbeler, siyaseten baş edilemeyen, yenilemeyen aktörlerin önünü kesmek ve/veya onları imha etmek için bir araç olarak görüldü. İktidar umudu olmayan siyasi ekipler darbelerden iktidara tırmanmak, en azından iktidara ortak olmak için fırsatlar çıkarmaya çalıştı. Darbeler tarihimize kısa bir göz atış bu gerçeği tespit etmeye yeterli…   Cumhuriyet dönemi darbelerinin ilki olan ve bürokratik vesayet sistemini tesis eden 27 Mayıs darbesi siyaseten CHP adına yapılmıştı. Darbeciler CHP dışındaki partilerin önünü kesecek düzenlemeler yapmaya çalıştı. Nitekim CHP idarecileri 1960 darbesine açıkça karşı çıkamadı; Menderes ve arkadaşlarının idamını kınayamadı. Merhum Ecevit 12 Mart müdahalesine karşı cephe almaya çalıştı, ancak bunun parti içi iktidar mücadelesinde elini kuvvetlendirmek için mi yapıldığı yoksa gerçekten müdahalelere ve müdahalecilere karşı çıkış mı olduğu tartışmalı. 1971 askerî müdahalesi de neticede CHP ideolojisinin kuvvetlendirilmesi için kullanıldı. 12 Eylül darbesinin ardından CHP de diğer partiler gibi kapatıldı ama darbecilerin sahip çıktığı ve topluma egemen kılmaya çalıştığı şey zaten CHP ideolojisiydi. 28 Şubat postmodern askerî müdahalesi ve 27 Nisan bildirisi de öyle. Bütün bu müdahalelere, darbelere tüm siyasetçiler ve siyasi partiler, özellikle CHP, açıkça karşı çıkmadı; tam tersine, onları destekledi.   15 Temmuz darbe teşebbüsü karşısında alınan tavırlarda bir değişiklik vuku buldu mu?   Maalesef bu soruya evet cevabını vermek zor. 15 Temmuz teşebbüsü sırasında darbeye halk arasında direnenler ağırlıklı olarak AK Parti’li ve MHP’li toplum tabakalarıydı. Başlarda direnişçiler arasında yer alan az sayıdaki diğer partilerden kişiler bir süre sonra ayrı telden çalmaya başladı. CHP ve 15 Temmuz’dan sonra ortaya çıkan ve milliyetçi kanadın daha seküler ve CHP’ye yakın isimlerini bünyesinde toplayan İP de darbe teşebbüsüne karşı açık ve net bir tavır sergileyemedi. Parti idarecilerinin bazı beyanlarına bakılırsa, darbenin başarılı olmamasına üzüldü. En son altıncı yılını doldurması münasebetiyle 15 Temmuz hakkında bu iki partinin liderleri ve sözcüleri tarafından yapılan açıklamalarda da fail FETÖ’den, darbeden ve darbenin ana hedefinin siyasi rakipleri Erdoğan’dan kurtulmak olduğundan bahsedilmeden, tabiri caizse, ‘ortaya’ mesajlar verildi.   Oysa 15 Temmuz özünde demokrasiye, demokratik siyasete ve tüm siyasi partilere yapılan bir saldırıydı. Amacı, bürokratik vesayet sistemini aynı formatta fakat farklı bir muhteva ile yeniden tesis etmekti. Başarılı olsaydı ve darbeci FETÖ’nün istediği sistem kurulsaydı, görünüşte demokratik olan, aslında totaliter bir örgütün mutlak hâkimiyeti altına düşmüş bir ülke ortaya çıkacaktı. Böyle bir ülkede ne demokrasiye ne demokratik siyasete ne de gerçek siyasi partilere ihtiyaç duyulacaktı… Muhalefetin bu gerçeği görememesi ve FETÖ’ye karşı tavrı ile vermekte olduğu demokratik siyasete sahip çıkma imtihanını kaybetme yolunda ilerlemesi çok üzücü...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.