Cemevleri baskınları ve din özgürlüğü

A -
A +
Geçtiğimiz günlerde bir zat Ankara’da bir saatten az bir sürede üç cemevini basarak insanları taciz ve tedirgin etti. Emniyet tarafından hızla yakalanan şahsın ideolojik kimliği ve bağlantıları hakkında yargılanması esnasında daha fazla teferruata sahip olacağız. Ancak bu olay ister istemez din özgürlüğü meselesini tartışma masasına getirdi.   Din özgürlüğü çok sözü edilen ama muhtevası ve açılımları çok az bilinen bir hak. Sadece Müslüman dünyanın değil tüm dünyanın problemi. Ayrıca, din özgürlüğü bakımından bugün Batı dünyasının İslam dünyasına üstün olması her zaman öyle olduğunu ve olacağını göstermiyor.   Osmanlı millet sistemi insanları inananlar olarak gruplara bölmüştü ve genel olarak insanların dinlerine göre yaşamaları kabul görmüştü. Aynı tarihlerde Avrupa din savaşlarından kelimenin gerçek anlamında kırılmaktaydı. Avrupa savaşlarının en önemli sebebi dinî gruplar arasındaki uzlaşmazlıktı. Prenslerin din değiştirmesi hâlinde tebaanın dininin de değişmesi veya değişmiş sayılması gibi gerçekten komik durumlar yaşanmaktaydı…   Ancak zamanla Avrupa’da din özgürlüğü gelişti ve İslam dünyasındaki özgürlüğü aştı. Sanırım İslam dünyasında bu kötü durumun ortaya çıkmasının ana sebebi birey temelli değil grup temelli düşüncenin hâkim olmasıydı. Her grubun kendi inancına göre hüküm görmesi elbette iyi bir şey ama din özgürlüğü sadece gruplar arası ilişkilerle değil aynı zamanda ve daha önemli olarak grup içi ilişkilerle de ilgili. Ne yazık ki İslam dünyası hâlâ bu gerçeği tam olarak kavrayamadı. Batı’da din özgürlüğünün gelişmesine yol açan çeşitli felsefi yorumlar var. Bunlardan biri İngiliz düşünür John Locke’dan geliyor. Locke İngiliz hamisi için yazdığı ‘Carolina’nın Temel Şartları’ adlı metnin 97. maddesinde din özgürlüğünü savunur. İngiliz göçmenlerin yeni dünyada “yerlileri ve ayrıca Yahudileri, kâfirleri” ve diğer inanç mensuplarını toplumdan “dışlaması makul bir davranış olmayacaktır.” Diğer insanları dinî sebeplerle ürkütmemek ve onlara soğuk davranmamak gerekir. İnsanlara “Hristiyanlık inancının doğruluğuyla ve akla uygunluğuyla ve Hristiyanların barışseverliği ve zararsızlığı ile tanışma fırsatı verilince o insanların da İncil’in kurallarını ve düzenini benimsemeleri ve samimiyetle içlerine sindirmeleri sağlanabilir.”   Locke’a göre sadece 7 inananın bir araya gelmesi bir dinî cemaat kurmak için yeterliydi… ABD’de bugünkü din özgürlüğüne gelen yol elbette sıkıntısız alınmadı. Akla hayale gelmeyecek acılar yaşandı. Sonunda Locke’un görüşleri üstün geldi ve ABD bugün dünyada din özgürlüğünün en gelişmiş olduğu ülkelerinden biri olarak yerini aldı.   İslam ülkelerinde -hassaten Afganistan, Pakistan, İran gibi yerlerde- bir din özgürlüğü probleminin bulunduğu inkâr edilemez. Üstelik bu problemin ağırlıklı kısmı diğer inananlarla Müslümanlar arasında olmaktan ziyade inananların kendi içinde yaşanmakta.   Türkiye’nin din özgürlüğü bakımdan İslam ülkeleri arasında en iyisi olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz. Bu çerçevede Türkiye’de ana dinî gruplar olarak Sünni Müslümanlar ve Alevi Müslümanlar arasında bir barış ve huzur ortamı var. Geçmişte yaşanmış acı tecrübelerden ders çıkararak taraflar provokasyona kapılmamakta. Azınlık olmalarına rağmen Aleviler de hukuki ve siyasi bakımdan hemen hemen eşit haklara sahip olarak yaşamakta. Bir Alevi lider olarak Kemal Kılıçdaroğlu’nun Millet İttifakı’nın en muhtemel cumhurbaşkanı adayı olması ve dinî kimliğinin tartışma konusu bile yapılmaması bunun sonucu ve işareti…
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.