Bilim ve barış fukaralarına karşı atak

A -
A +

Recep Tayyip Erdoğan Moskova'ya giderken heyette "Türkiye-Rusya Parlamentolararası Dostluk Grubu" üyeleri yoktu. Oysa Grup Ankara'da etkinliğe başlamıştı. Sayın Başbakan Abdullah Gül de Şam'a giderken "Türkiye-Suriye Parlamentolararası Dostluk Grubu" kurulmadığı için, devrede olmadığından heyette yer almadı. Neden geç kalındı? Bölge milletvekillerinin hız eksikliğinden olsa gerek. Dün Başbakan Mısır'da#dı. Yine devlet başkanı protokolü uygulandı. Ancak "Türkiye-Mısır Parlamentolararası Dostluk Grubu" üyeleri Kahire'de değildi. Sebebi ne olursa olsun, böylesine oluşumlar ilişkilerin daha sonrasında da evvelinde de önemli hizmetler yapar, köprülerdeki trafiği iki ülke lehine çevirerek, diyalogları, iletişimleri istikrara kavuşturur. Sanırım Ürdün ve Suudi Arabistan temaslarında da böyle bir durum yaşanacak. Oysa AK Parti iktidarı çok hızlı. AB atağını bu defa Ortadoğu'ya çevirdi. Hem barış, hem ikili ve bölge ilişkileri açısından duyarlı temaslar. Sayın Erdoğan da bazı Türk Cumhuriyetleri'ne gidiyor. Ardından Pekin'e geçecek. Peki sözkonusu ülkelerin dostluk grubu heyetlerinden bir haber var mı? Henüz yok. Keşke olsa. Temas sonrası ilişkilerde kalıcılık sağlansa, gelip-gitmeler artsa. Demek vekil seçilmek yetmiyor. 24 saatin bile az geleceği çalışmalar bekliyor bu sorumluluğa talip olan insanlarımızı. Hükümetin yaklaşık iki aylık dönemine bakıyorum dış ilişkilerde başarılı. Başkentlerden başkentimize dikkat çekici bir arayış ve sempati var. Batılı ülkeler bile "arkasında halk, parlamentoda güçlü bir hükümet" arzusunu dışa vurdu. Erdoğan'a olsun, Gül'e olsun ilgi ve alâka tarihimizde çok az lidere yansıyan bir şans ve imkan. Bunun dünya ve bölge barışına da katkısı çok fazla olacak. Fakat bunun tabandan da beslenmesi gerek. Özellikle de parlamentodan. Susan, bütün sermayesi konuşmamak olan, varlığıyla yokluğu henüz hissedilmeyen, bir proje sunmayan, tam tersi statükoyu koruyan, böylece şimşekleri üzerine çekmeyen bir bakanlar kurulu üyesi örneği siyasi tarihimizde çok. Geldiler, gitiler, sonra da kayboldular. Bu defa böyle olmasın. Bunun güzel örnekleri de gündemde. Milli Eğitim Bakanı Erkan Mumcu, projelerini ve politikalarını kamuoyunda tartışmaya açtı. Bütün bunlar toplumun oluşmasında da faydalı. Kaynakların ve kadroların görülmesi açısından da önemli. Rantçıların, statükocuların, "benim oğlum bina okur, döner döner yine okur"cuların, düşünce fukaralıların ortaya çıkmasında da bir yol. Üniversitelerimiz yıllardır susuyor. Mezunları hangi fakülte olursa olsun iş bulamıyor. Lise mezunlarının üstelik bu okullara girmesi bir şans ve imkan meselesi olmuş. Elbette mevcudun tartışılması ve sarsılması gerekir. Eskiyi aramamamız icabeder, çağdaş üniversite için. Üniversite yıllarımı hatırlıyorum (1960 sonrası). Bir yanda Ord. Prof. Ali Fuat Başgil, öteki yanda Ord. Prof. Sıddık Sami Onar. ikisi de birbirine zıt düşünceye sahip akademisyen. Ancak ünleri ve eserleri çoğu gelişmiş ülkedeki yayınevi vitrinlerinde. Böylesine bir itibar. Bugün böyle kaç örnek verebilirsiniz acaba? İdeolojik şartlanmalar da gelişmeyi tıkayan bir unsur. Başbakan Abdullah Gül benden birkaç dönem sonra. Ancak sürekli MTTB'de diyaloğumuz vardı. Birlikteydik. Üniversitede bilimsel sınava girecek. Juri başkanı da Prof. Gülten Kazgan. Örtüşmeyen düşünceler olunca Abdullah Gül'e nefes aldırmadılar. Eğer Jüri değişmese, doktora hocası yenilenmeseydi bugünkü Doç. Dr. Abdullah Gül'ü belki de Başbakan olarak göremeyecektik. Gül hükümeti barış, demokrasi ve insan hakları açısından önemli adımlar atıyor. Eksikliklerini hatırlatmak elbette görevimiz. Ama doğrularına da herkesin sahip çıkması gerek.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.