"Türkiye'de GDO'lu gıda tüketilmiyor"

A -
A +

Uzunca zamandır hepimizin kafası karışık. Hormonlu gıdalar, hava kirliliği, kanser vs. derken hayatımıza bir de GDO kavramı girdi. Yemek kültürümüzün en önemli ürünlerinden birisi olan pirinçten korkar olduk. "Pirincin genetiği değiştirildi mi? Gizli gizli ülkemize mi sokuluyor?" gibi sorular karşısında şaşırdık, kaldık. Hal böyle olunca biz de GDO konusundaki yoğun çalışmaları ile bilinen Sabancı Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Selim Çetiner'i bu hafta sayfamıza konuk edelim dedik. 'Bitkilerde Genetik Mühendisliği' ve 'Doku Kültürleri ile Biyogüvenlik' konusunda araştırmaları olan ve TÜBİTAK ile OECD, ISNAR gibi çeşitli uluslararası kuruluşlarda konusuyla ilgili komisyon üyelikleri yapan Çetiner'e göre pirinçte GDO yok ve bir bardak suda fırtınalar koparılıyor. Buyurun okuyun durumu kendiniz değerlendirin.


Hocam vatandaşın kaygısı yüksek. Kafalar karışık. Öncelikle GDO nedir?
GDO kısaca Genetiği Değiştirilmiş Organizma demektir. Yani, modern biyoteknolojik yöntemler kullanılarak yapıları iyileştirilip geliştirilen ürünler için kullanılan bir deyimdir. Mayaladığımız sütten yoğurt veya peynir yapımını ya da dağdaki ahlat ağacına çoban aşısı yaparak armut üretmeyi örnek olarak verebiliyor ve bu teknolojinin binlerce yıldır insanlığın hizmetinde olduğunu görüyoruz.

Bir gen nasıl başka bir şeye dönüşüyor ya da fayda üretiyor? 
Geçmişi daha 1900'lere dayanan bir çalışmayla anlatayım. Tarlanıza diyelim ki mısır ekeceksiniz. Ekim yaptığınızda toprağınızda onu bekleyen tehlike nedir, böcek değil mi? Bu durumda ne yapıyoruz? Mısırı böceklerden koruyabilmek için günde 3-5 defa pestisit yani zehirli zirai ilaç veriyoruz. Bir araştırmacı, Japonya'da ipek böcekçiliğini gözlemliyor ve ipek böceklerinin yani tırtılların öldüğünü görüyor. Daha sonra dut yaprağında gözle görülmeyen 'Bacillus thuringiensis' adlı bir bakterinin buna neden olduğu anlaşılıyor. Bu araştırmayı Almanya'da da yapıyorlar. Bu bakteriler izole ediliyor ve tırtılı nasıl öldürdüğüne bakılıyor. Tırtıl yapraktaki bakteriyi yediği zaman bakterinin içindeki protein şekil değiştiriyor. Sonrada tırtılın mide ve bağırsağında delik açıyor. Ve bu tahribattan tırtıl ölüyor. Buradan hareketle genetik mühendisliği, bakterideki bu geni alıp bitkiye aktarıyor. Böylece mısırı yiyen böcek, haşere ilaç atmaya gerek kalmadan ölüyor. İşte bu GDO oluyor.

Bu insana zarar vermiyor mu? GDO'nun algısı kanser yapar, kısırlığa sebep olur vb. şeklinde.
Zararlı değildir; kanser için çok başka şeylerden korkmak lazım. Sigara, karbonmonoksit gazı, is-duman, trafik, stres çok daha tehlikeli. Tüm bu genetiği değiştirilmiş ürünler ekimlerine izin verilmeden önce insan sağlığı ve çevre açısından uluslararası standartlarda bilimsel risk analizlerine tabi tutuluyor. GDO'lar konvansiyonel ürünlerin tabi olmadığı çok sıkı testlerden geçirildikleri için en az klasik muadilleri kadar güvenlidir. Son 17 yıldır dünyada milyarlarca insan GDO ürünleri tüketmektedir ve bugüne kadar tek bir sağlık sorunu oluşmamıştır.

Dünyada genetiği değiştirilmiş gıda ürünleri nelerdir?
Bu ürünler başta soya fasulyesi olmak üzere, mısır, pamuk ve kolzadır. ABD'de virüs hastalığına dayanıklı papaya, ot öldürücü ilaçlara dayanıklı şeker pancarı ve yonca ekimi de mevcuttur ancak genetiği değiştirilmiş çeltiğin ticari üretimi bulunmamaktadır.

Bir haftadır ülke gündemi GDO'lu pirinçle meşgul ve biliyorsunuz hukuki süreç dahi devreye girdi.   
Meselenin fazla büyütüldüğünü düşünüyorum. Dünyada genetiği değiştirilmiş ticari çeltik (pirinç) tarımı yapılmamakta dolayısı ile henüz ticarete konu olmamaktadır. Bununla beraber, 2006 yılı itibariyle Amerika'da üretim ve tüketim izni almış olmakla beraber genetiği değiştirilmiş çeltiğin Avrupa Birliği onay süreci tamamlanmadan ekimi beklenmemektedir.

Bizdeki pirinçlerde GDO çıkması neden, gerçekten soyadan geçen tozlar mı?
Son günlerde basında yer bulan çeltik GDO değildir. Bu çeltik üzerinde yurt dışındaki uluslararası akredite GDO test laboratuvarlarında yapılmış analizler bunun GDO olmadığını göstermektedir. Türkiye'deki test sonuçlarında ise tespit edilen GDO pirinçten değil, söz konusu pirincin taşınması sırasında aynı gemide nakledilen GD soyadan kaynaklanmaktadır. Nitekim, Türkiye'de yapılan testlerin bir kısmında eser miktarda GDO bulunmuş diğerlerinde ise bulunamamıştır.

 
İLAÇLARIN BÜYÜK KISMI DA GDO'LU 
GDO ile ilgili sorularımızı cevaplayan Prof. Dr. Selim Çetiner, "Sağlık sektöründe, şeker hastalarının kullandığı insülinin tamamı, test kitlerinin, kanser ilaçlarının, aşıların ve antibiyotiklerin önemli bir bölümü modern biyoteknolojik yöntemlerle yani GDO'lu organizmalardan üretilmektedir" diye konuştu.


PROF. DR. ÇETİNER, 'TUTUKLAMALAR YARGININ TAKDİRİ AMA' DİYOR VE EKLİYOR:
Ceza hükümlerimiz AB'ye göre çok ağır

Türkiye'nin tartıştığı pirinçler GDO'lu değilse şu anda içinde bulunduğumuz durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Biyolojik terörden bahsediliyor.

Biyolojik terör denen bu durumu ben biraz "medya terörü" olarak değerlendiriyorum. 2011 yılında yazılı basında 1879 negatif yazı var. Kanser yapar, boynuz çıkarır, alerji yapar diye. Bu da ister istemez bürokratlar dahil tüm toplum üzerinde olumsuz bir algı oluşturmuş durumda. Yani ne olsa GDO'dan biliniyor ama fark edilmeyen şu ki ülkede yenen GDO'lu ürün yok. Bu konuda bizim yürüterek tamamladığımız TÜBİTAK destekli araştırma projesi Türkiye genelinde toplanan gıda maddelerinde GDO olmadığını göstermiştir. İçinde bulunduğumuz durum aslında Biyogüvenlik Kanunu ile ilgili yönetmeliklerin uluslarası mevzuatla uyumlu olmamasından kaynaklanmaktadır. Bu kargaşanın daha fazla zarar vermemesi için Biyogüvenlik Kanunu ile yönetmeliklerin dünyanın en sıkı biyogüvenlik mevzuatına sahip AB müktesabatına tam uyacak şekilde değiştirilmesi gerekmektedir.

Konuyla ilgili tutuklamalar da oldu.
Daha bu sabah bir arkadaşım "GDO yok, diye çok konuşuyorsun, dikkat et sen de" diye espri yaptı. Ama bir bilim adamı olarak ülkede GDO'lu gıda olmadığını, pirinçlerin GDO'lu olmadığını söylemek zorundayım. Tutuklamalar yargının takdiridir. Bununla beraber, Biyogüvenlik Kanunu'nda öngörülen cezai hükümlerin dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesinde bu kadar ağır olmadığını belirtmek isterim.


 
YATIRIMLAR İYİ ANCAK...
Biyogüvenlik uzmanlarına  ihtiyaç var

"Üniversitelerde açılan bölümlere, yetiştirilen gençlere, harcanan yüzlerce milyon dolara rağmen Türkiye, kendi ürününü ortaya koyamadı."

Bitki biyoteknolojisi alanında ne durumdayız?

Türkiye'de bitki biyoteknolojisi alanında son 20 yıl içerisinde çok önemli yatırımlar yapılmış, gerek Tarım Bakanlığı araştırma enstitülerinde gerekse üniversitelerde birçok modern biyoteknoloji laboratuarları kurulmuş ve çok sayıda genç bilim insanı yurt dışında doktoralarını alarak yurda dönmüştür. Yine bu süre içerisinde önemli üniversitelerimizde kurulan moleküler biyoloji ve genetik mühendisliği bölümleri üniversite sınavında en yüksek puanları alan yetenekli gençlerin tercih ettiği alan olmuştur. Ne var ki harcanan yüzlerce milyon dolar kaynak, kurulan onlarca laboratuvar, yurt dışında ve yurt içinde eğitim almış yüzlerce doktoralı elemana rağmen ekonomik değer oluşturacak bir ürün ortaya konamamıştır. Biyogüvenlik Kanunu'nun AB mevzuatıyla uyumlu olacak şekilde düzeltilmesi ve bu mevzuatı uygulayacak yetkin kişilerin eğitilmesi gerekmektedir. Biyogüvenlik mevzuatının bilimsel esaslara dayalı ve yurt içinde yapılacak çalışmaları kolaylaştırıcı tedbirleri içermesi önem taşımaktadır.

A VİTAMİNİ TAKVİYELİ ÜRÜN
'Altın pirinç' vitamin ihtiyacını giderecek 

Bir de altın pirinç konuşuluyor. Nedir altın pirinç?

Dünyada bundan sonra piyasaya sunulması beklenen transgenik ürünlerin ise üretim maliyetlerini düşürücü özelliklerin yanında tüketicileri doğrudan ilgilendiren özellikler üzerinde de yoğunlaşması beklenmektedir. Bunlara en güncel örnek "Altın Pirinç" olarak adlandırılan beta karoten/A vitamini içeriği yükseltilmiş çeltiktir. Gelişmekte olan ülkelerde özellikle Güneydoğu Asya'da A vitamini eksikliği çeken 170 milyon kadar kadın ve çocuğun bu şekilde yeterli A vitamini alması ümit edilmektedir. Pirinç, biyogüvenlikle ilgili testlerin tamamlanmasından sonra yaygın olarak üretilmeye başlanacak. 

Greenpeace, bu pirincin çokuluslu şirketlerin bir pazarlama stratejisi olduğunu düşünüyor.
Evet, söz konusu bölgede günlük yaklaşık 300 gram pirinç tüketildiğini, ancak bir insanın önerilen günlük dozda provitamin A alabilmesi için bu miktarın yaklaşık 12 katını yemesi gerektiğini iddia ediyorlar. Ancak yapılan bilimsel çalışmalar, "Altın Pirinç II"nin günde 72 g tüketilmesiyle çocukların Vitamin A eksikliğinin karşılanacağını ortaya koymuştur. 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.