Tek evi olanla 100 evi olan bir olur mu?

A -
A +

Günlerdir, kira artışına yüzde 25 sınır getiren karar tartışılıyor. Evet, yüzde 75'i bulan enflasyonun 3'te birine karşılık gelen yüzde 25, gelirinin yarısını, hatta fazlasıyla kira ödemek zorunda kalanlar, ev sahibiyle mücadele içinde olanları çok sevindirdi. Çünkü 'kiralarla ilgili düzenleme' çalışması başladığında, onlar dahi haziran için yüzde 39 olarak belirlenen ve kira artışında üst sınırı gösteren TÜFE hesabından daha fazla bir rakam bekliyordu. Yani bu karara çok sevinen kiracıları bile şaşırtmasının sebebi şu iki soruydu: Bu sınır eşitlik mi? Peki her eşitlik adalet midir?

Bu soruyu sorunca, aklıma bir duvarın arkasındaki maçı seyretmeye çalışan, 3 çocuk ve boylarına dair karikatür geldi... Boyları birbirinden farklı olan çocukların ayaklarının altına eşit yükseklikte birer tabure koyarsanız, bu eşitlik olacak ama en uzun olanın görüş alanı daha çok genişleyecek ve en büyük faydayı o görecek. Kısa olan ise maçı asla izleyemeyecek. Burada eşit olan, üç çocuğun da görmesini sağlayacak çözümdür...

Lafı dağıtmadan kiraya gelelim...

Çok sayıda kiracı ve ev sahibi profili var.

Daha az parayla geçinebileceği bir kente göç ederken, büyük kentteki evini kiraya verenler -ki bu kesim için kira bedeli zenginlik değil, 'ekmek parası' anlamındadır-, merkezî bölgelerde evini kiraya verip daha mütevazı semtlerde yaşayan insanlar var çok sayıda…

Bunun yanı sıra, çoğunluğu dev sitelerde belki de arsa payı olarak alınmış onlarca, yüzlerce evi olup milyonlarca kira geliri sağlayanlar ise tablonun diğer yüzü... Hatta bu kira zenginlerinin, vergi listelerinde isimlerini gizlediklerini de hatırlatmakta yarar var.

İşte bu kesimlerin tamamını göz önüne getirip tekrar soruyorum; yüzde 25'lik tek oran eşit ama gerçekten adil mi?

Bu sınırın gerçekten adil olabilmesi için benim de naçizane birkaç önerim olacak...

Hatırlarsınız, daha birkaç yıl önce Suriyeli göçmenler gelmeye başladığında 'uçuşa' geçti kiralar. Göçmenler arttıkça bir evde 2-3 aile oturmaya, kiralar da daha hızlı artmaya başladı. Ardından o evler daha da fırladı ve Suriyeli, Afgan mahalleleri oluşmaya, Türk vatandaşları da oraları 'mecburen' terk etmeye başladı. Önceki akşam, bir güldürü programında hicvetmişlerdi durumu. Aslında yaşananlar neredeyse aynı!.. Yani diyeceğim o ki, öncelikle hem kültürel hem ekonomik sarsıntının sebeplerinden olan 'yabancıya satış ve kiralama' mutlaka sınırlandırılmalı. Eline 400 bin dolarını alan 2 dakikada ev alıp, promosyon olarak da Türk vatandaşlığını kuşanıp gitmemeli.

Yapılması gereken bir başka şey de evini kiraya verenlerin 'adil' vergilendirilmesi... Bir evi olup, onun kira geliriyle yaşamaya çalışanlar, 2021'de yıllık 7 bin liradan fazla gelir elde ettiyse, 24 bin liraya kadar olan gelirinin 3.600 lirasını, yani yüzde 15'ini vergi olarak ödüyor. İstisnadan kalan kısım arttıkça vergi oranı da artıyor ve yüzde 40'a kadar çıkıyor. Gelir arttıkça artan emlak vergisi çok önemli ama, piyasayı 100'lerce evi olanlar da belirlediği gözden uzak tutulmamalı ve onların her evi için aynı oranda muafiyet yerine, artan oranda vergilendirme getirilmeli. Yani yapılması gereken; kirada 1 evi olanla 10 hatta 100 evi olanın vergisinin farklı, hem de çok farklı hâle getirilmesidir.

Başka uygulamalar da mümkün tabii... Bugünkü uygulamada nasıl bir evi olan emekliden emlak vergisi alınmıyorsa, sadece bir evini kiraya vermiş 'dar gelirli' kişilerden de kira vergisi alınmayabilir. Bunun yerine çok sayıda evi kirada olanların muafiyetine son verilip, vergi oranları yükseltilmeli. Hatta 10 konutu bile kirada olanın vergisi o kadar yükselmeli ki, kira zenginleri en azından 'mecburen' insaflı olabilsin...

En kalıcı çözüm ise geçmişte dar gelirlileri konut sahibi yapan, afet bölgelerinde vatandaşlara çok kısa sürelerde konutlarını teslim eden TOKİ'nin sosyal konut üretiminde çok daha fazla hızlanıp 'kira öder' gibi ev sahibi yapma işlevini sürdürmesi... Kirada da olay arz-talep dengesi çünkü... Hatırlayın, pandemide öğrenciler evleri boşaltınca 'öğrenci semtlerinde' kiralar nasıl düşmüştü!..

 

 

İhracatçı, başkanını seçti

 

Evet, Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanlık seçimleri bugün ama seçime anlaşarak, uzlaşarak, güçlenerek tek liste hâlinde gidildiği için yeni başkanın ismi de belli: Mustafa Gültepe...

Takip ettiyseniz, birkaç hafta evvel, Türk filmlerinin klasik repliğini kullanmış ve "Durun, siz kardeşsiniz" diyerek uzlaşma çağrısında bulunmuştum. Bugün koltuğunu devredecek olan İsmail Gülle, sektör kurullarından çıkamayınca İHKİB Başkanı Mustafa Gültepe adaylığını açıklamış, daha önce bu göreve talip olarak 'adayım' diyen MOSFED Başkanı Ahmet Güleç de Gültepe lehine adaylıktan çekilmişti. Aday olmayan ancak bu görev için ismi geçen Adil Pelister ve Çetin Tecdelioğlu da bugünkü aday listenin yönetim kurunda yer alacak isimler... Son günlerde Ankara sanayicilerinden Zeki Poyraz'ın ismi geçmiş, tekstil sanayicilerinin yeni bir isimle aday olacağı söylenmiş ancak gerçekleşmemişti... O hâlde Mustafa Başkan'a şimdiden 'hayırlı olsun' diyebiliriz. Yol çetin, hedefler büyük Mustafa Bey...

 

 

 

Eskidendi, çok eskiden

 

* Eskiden bir ürün için bir satıcı indirim yapıyorsa, aynı ürünü satan bir başkası daha çok indirim yapar, 'sürümden kazanırım' derdi. Şimdi anlaşmayı 'fiyat artırmak' için yapıyorlar. Geçtiğimiz aylarda dev marketler aralarında anlaştığı için ceza almışlardı, mahkemeler sürüyor. Şimdi 17 yumurta üreticisi 'aralarında fiyat belirlemek' suçlamasıyla soruşturmaya tabi tutuluyor.

* Eskiden sebze-meyve üreticisi ya da satıcısı, pazarda satamadığı ürününü yerinde bırakır, ihtiyaç sahipleri alırdı. Ya da aynı üretici, elinde kalanı, ihtiyaç sahiplerine kendisi verirdi. Şimdi ise "Aman fiyat düşmesin" diyerek kasalar dolusu domates, salatalık, soğan, kabak, patlıcan çöpe dökülüyor. Görenlerin almasına da asla izin verilmiyor.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.