Hepimiz yanıyoruz

A -
A +
Ülkemizin hatta dünyanın neresinde olursa olsun; değil bir ormanlık, bir makilik yansa yüreği yanan insanlarız. Bedduadan korkarız da, o alevleri gördüğünde "Sebep olanın canı yansın" demeden de duramayız. Yanan ağaçlara, onlarla birlikte küle dönen canlılar için canımız yanıyor. Son orman yangınlarının da 'iletim hatlarından' yani elektrikten çıktığını öğrendiğimde acı, öfkeye dönüştü…
Bölgedeki potansiyele milyarlarca dolar vererek ihale kazanan şirketlerin, hatları korumasız bırakmaya hakkı yok. Oradaki ormanların yakmaya hakları yok. Küçük bir inceleme yaptığımda, haftalardır Datça, Fethiye ve çevresindeki turizm beldelerinde halkın ve turizm işletmelerinin arıza kaynaklı çok sayıda şikâyeti olduğunu gördüm. Ne yazık ki o şikâyetlerin hemen hepsi cevapsız kalmış, bakım ya da onarım da yapılmamış. Pes dedim, isyan ettim ama nafile. Yanan yandı, giden gitti ama bunların hesabı da mutlaka sorulmalı… O bölgelerde elektrik dağıtım ve satışını yapmak için ihaleye girerken, milyarlarca dolarlık teklifler verilirken ne büyük cümleler edilmişti oysa… Hatlar yenilenecek, modernize edilecek, kaçaklar giderilecek, halkın kesintisiz enerjiye ulaşması sağlanacaktı. Ancak artan ihtiyaca uygun yenilemenin yapılmadığı, arızalara hızlı müdahale edilmediği de bir gerçek. Tam gerekçe ne, henüz bilmiyoruz ama bir yerlerde epeyce aksaklık var, o kesin. Bir yandan canlar yanıyor, diğer taraftan ülkemizin en önemli gelir kaynaklarından olan turizme büyük darbe vuruluyor.
Geçtiğimiz gün tazminat için Oscar'lık oyun sergileyen turistler haberimizden sonra bölgeden gelen bilgi akışında tam anlamıyla patlama yaşandı. Korkunç fiyatlardan tutun da benzer turist sahtekârlıklarına kadar... Son gelen haberlerden birkaç tanesi de, karanlıkta kalmış bir Fethiye görüntüsünü içeriyordu... Elektrik dağıtım ve satışının Aydem tarafından yapıldığı bölgede gece yarısı sokaklarda, kapkaranlık tesislerde oturan turistler... Gündüz daha bir dert. 35-40 derece sıcakta elektriksizlik. Binlerce kilometre öteden ülkemize misafirliğe gelmiş insanlar, karanlıkta oturuyor, sıcaktan odalarında uyuyamıyor... Serinleme bir şekilde mümkün de, o turistlerin konakladığı oteller, milyarlarca liralık yatırımla kurulmuş işletmeler? Soğuk hava depolarında ya da buzdolaplarındaki tonlarca et, süt, meyve, sebze? Dünya gıda kıtlığıyla savaşırken çöpe atılan onca gıdaya yazık değil mi? Evinde buzdolabını kıt kanaat dolduran insanların emeğine yazık değil mi? Fabrikasındaki imalat sırasında kesilen elektrikle çöpe giden ürünleri sormaz mı kimse?
Bölgede turizm sektöründe ürün ve hizmet satışı yapan Musa Evin, trafodan elektrik sayacına kadar çekilmesi gereken hat için günlerce beklediğini, sonunda kendisinin çektirdiğini bildiriyor. Eskiyen hatlarda yenilenmenin ise bir türlü yapılmadığı, tehlikenin büyük olduğu, kesintilerin de hat arızalarından kaynaklandığı ifade ediliyor. Bölgeden yazan çok sayıda okurumuz da her gün elektrik kesintisi yaşandığını belirten şikâyetlerde bulunuyor. Ünlü sitelerde bile sadece o bölgeyle ilgili yüzlerce benzer şikâyet var...
 
 

Bize yazılımcı gerek
 
Şöyle bir etrafınıza bakın. Teknoloji yokmuş gibi görünse de bir işte başarı varsa, arkasında 'sağlam' bir yazılım vardır; mutlaka... Bir bakkal dahi stok kontrolünü bilgisayarla yapıyorsa, işin boyutu gördüğümüzden kat kat büyük demektir...
Yıllardır 'dünyaca ünlü bir markamız yok' diye üzüldük. '500 şirketimiz, 1 tane elma etmiyor' diye başlıklar attık. 'Satıyor ama kazanmıyoruz' diye dertlendik.
Peki şimdi?
Millî hava yolu şirketimiz dünyanın dört bir yanına yolcu ve yük taşıyor, bayrağımızı dalgalandırıyor.
GSM şirketlerimiz dünyaya fikir, uygulama, sosyal proje satıyor.
Oyun yazan beyinlerimiz Amerika'dan Afrika'ya kadar milyonlarca insanın telefonuna inen eserler veriyor.
Dünyada hızla büyüyen e-Ticaret şirketlerimiz var. Türkçe ismiyle hızlı ihtiyaç giderici olan Getir... Türkiye'nin dört bir yanında evinde iş yapan kadınların dahi ürünlerini dünyaya pazarlayan bir yapısıyla Trendyol mesela... Her biri yazılım harikası fikirlerin ürünü. Arkasında dev bir yazılım gücü olmasa, dünyanın öbür yanında 1 litre ayran isteyen ABD'linin siparişini, Türkiye'deki koordinatörün görmesinin imkânı var mı? Ya da evinde salça yaparken, o salçayı sipariş eden kişinin çok sevdiği pop şarkıcısı Tarkan olduğunu anlayabilir miydi o genç kadın? Tabii ki hayır. Bu nedenle ülkenin de, dünyanın da şu anda en büyük ihtiyacı yazılımcı. Getir'in kurucu ortaklarından Tuncay Tütek "Bugün 1000 tane yazılımcı gelse, 1000'ine de iş teklif ederim" demişti. Geçenlerde bir araya geldiğimiz Turkcell Genel Müdürü Murat Erkan da büyük yazılımcı ihtiyacı için şirketinde önemli bir değişikliğe imza atmış. Turkcell'de 'üniversite mezunu olmayan istihdam edilmez' kuralını çiğneyemediği için yazılımcıların proje ve fikir geliştireceği yeni bir şirket kurmuş bünyede. "Adam lise mezunu ama 'benim' diyen yazılımcıdan iyi. Ben onu nasıl kaçırırım" diyerek, bu büyük ihtiyaca nasıl bir çözüm bulduğunu da anlatıyordu. Hatta hazır yetişmişi değil, ışık gördüklerini de bu bünyeye alarak eğitim verdiklerini de...
Bugün gıda ve tüketim ürünleri satan marketin de yazılımcıya ihtiyacı var, uzay teknolojisi üretenin de. Üstelik bir yazılımcının bir şirkette kalma süresi maksimum 3 yıl. Her işletmenin mutlaka en az bir yazılımcıya ihtiyacı var. Büyüklerin ise binlercesine. O hâlde devletin 1 milyon yazılımcı hedefi için daha çok gayret gerekmez mi? Üniversitelerin, 4 yılın sonunda hiçbir işe yaramayacak bölümlerinde, çerçeveyi bile hak etmeyen diplomalar için uğraşan gençlerden, yeteneği olanlara çağrı yapıp "gelin" denmez mi?..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.