Bizi Ayıran Nehir: Anayasa Mahkemesi

A -
A +
Çok iyi bir doktor aynı zamanda muazzam bir katil olabilir. İnsan vücudunun en hassas yerlerini bildiği için hangi organa nasıl temas edeceğini bilir. Doktorluk kıymetli ve en meşakkatli mesleklerden biridir.  Ama kötü niyetli bir doktor mesleğini olmadık amaçları için kullanabilir. Jack Kevorkian böyle bir doktordu. Aslında her meslek biraz böyledir.
Türkiye'de demokrasinin yerleşmesi meselesi biraz da işinin ehli olan ve bürokrasi içerisinde yer etmiş insanların tavrıyla alakalı. Demokrasinin askıya alındığı ya da zorlandığı dönemde ülkeye en çok zararı olanlar, gücü elinde tutanlardı. Kim bu gücü elinde tutanlar? Elbette bürokrasi. 1960 darbesi oldu. Sonrasında Yassıada'da yaşananlar bir utançtır. Evet 1960 darbesini askerler yaptı ama sonrasındaki fecaatlerin sorumluluğu hukukçularındır. Cemal Madanoğlu tutuklanan çoğu Demokrat Partili siyasetçiyi bırakmış ama hukukçular yeniden tutuklattırmışlardı. Neden mi? Çünkü onlara göre eğer gereken tedbirler alınmasa siyasetçiler sonradan darbecileri yargılayabilirdi. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Ömer Altay Egesel, Tarık Zafer Tunaya, Salim Başol gibi hukukçular adalet kavramının içini boşaltmışlardı. Yassıada davaları ve sonrasındaki idamlar Türk tarihine hukuk darbesi olarak geçti. Şimdi hukuku işlemez hâle getiren kim oldu? Elbette yargıçlar. Sonrasında kapatılan partiler, siyasi yasaklar hep bu dönemin eseri oldu. 1961 Anayasa'sıyla getirilen Anayasa Mahkemesi, Demokles'in Kılıcı gibi hep bir tehdit oldu. Türkiye'de eğer hukuk hep tartışılıyorsa bunun baş müsebbibi yargıçlar, savcılardır. Yakın dönemde Refah Partisi ve Fazilet Partisi'ni kapatan, 2002 seçimlerinde aynı maddeden yargılanan Hasan Celal Güzel'e seçme hakkı verilirken, Tayyip Erdoğan'a seçilme hakkını vermeyen Anayasa Mahkemesi'ydi. 2007'de 367 garabetine imza atan, kimsenin anlam veremediği bu kararı alan gene AYM'ydi. Hukuk bu ülkede tartışılıyorsa bunun sebebi hukuk adamlarının kendisidir. Siyasiler milletin seçtiği insanlardır. Eğer yanlış yaparlarsa millet onlara cezasını seçimlerde keser. Ve yanlış yapan her siyasi mutlaka sandıkta bunun neticesini almıştır. Ama hukuk adamı yanlış yaparsa ne olacak? Anayasa Mahkemesi, Can Dündar konusunda bariz yanlış karar verdi. Bunda kimsenin şüphesi yok. Can Dündar kaçtı gitti. Her gün Türk devleti aleyhine yurt dışında PR yapıyor. Anayasa Mahkemesi bir yanlış kararı daha Şahin Alpay ve Mehmet Altan'da verdi. Şeklen incelemesi gereken bir başvuruyu içeriğe girerek yetki gasbı yaptı. Hukuku bilen herkesin dediği bu. Peki AYM yanlış karar alırsa ne olacak? Olmayan yetkisini kullanırsa, yani hukukun genetiğiyle oynarsa bunun sorumluları ne diyecekler? Elbette AYM nihai mahkemedir. Kararları Resmî Gazete'de yayınlandığında uygulanmak zorunda. Şimdiye kadar 13. ve 26. Ağır Ceza Mahkemeleri AYM kararlarına uymadı. Resmî Gazete'de yayınlanınca bakalım ne olacak? Diyelim ki birinci derece mahkemeler AYM kararına gene uymadı. Sonra AİHM devreye girecek? AİHM de yüzde yüz Alpay ve Altan'ı savunacaktır. Sonraki gelişmeler eğer AYM üyelerinin istediği gibi olmazsa acaba ne yapacaklar? İstifa ederler mi ya da hiçbir şey olmamış gibi devam ederler mi, onu zaman gösterecek.
Eskiden köşesini İbrahim Okur'a tahsis eden, 17-25 Aralık başladığında FETÖ'cü savcı ve hâkimleri savunan Taha Akyol bu sefer de AYM'yi savunuyor. 26 Temmuz 2014'te "Paralel Yargı" yazısında şunları yazmıştı Akyol: "Efendim, 17 ve 25 Aralık yolsuzluk soruşturmaları değildi, darbe girişimiydi... İyi ya, bırakın fezleke Meclis Komisyonu’nda okunsun, deliller sahte mi, gerçek mi ortaya çıksın...
Yargı ve emniyette 'paralel' denilen sorunları hukukun sakin ve adil usulleriyle soruşturmak başkadır, iktidar paralelinde bir yargı oluşturmak başkadır! Bu ayırımı kaybetmek, Türkiye’nin adaleti hepten kaybetmesi olur! Allah’tan korkarak... Tarihin hükmünden çekinerek bundan sakınmak lazım."
17-25 Aralık'ın darbe girişimi olduğunu kabul etmeyen kalmadı. O zamanlar Taha Akyol'u dinlesek, Tayyip Erdoğan hapiste, AK Parti hükûmeti indirilmiş ve hukuk FETÖ'cülerin tam kontrolünde olacaktı. Üstelik hukukta usul esasa mukaddemdir.  Aynı Akyol şu anda yetki gasbı yapan AYM'yi savunuyor. Ve biliyoruz ki AYM'nin kararları Türkiye'yi uluslararası alanda zor durumda bırakacak. Sanki birileri 2019'a giderken düğmeye bastı ve yeni operasyonlar peşinde. Açık konuşalım, artık herkes her şeyin farkında. Operasyonları başlamadan bitecek. Bugünkü AYM milletin yargısını temsil etmiyor. Vesayeti temsil edenler ve Türkiye'yi batırmak isteyenler AYM kararlarına dört elle sarılıyor. Robert Redford'un 1992 yapımı "Bizi Ayıran Nehir" filminde iki kardeşin öyküsü, balık tuttukları nehir üzerinden muazzam anlatılır. Bizi Ayıran Nehir de Anayasa Mahkemesi oldu. Nehir, AYM'yi nereye götürür bilmiyorum ama milletten uzaklaştırdığı kesin.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.