28 Şubat gazetecilerinin darbe itirafları

A -
A +
28 Şubat askerî darbesinin medya ayağı soruşturması değerli hukukçu Yüksel Kocaman’ın idaresinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığımızın ve Ankara Emniyetimizin özenli çalışmasıyla ilerliyor. Soruşturmada görevli polislerimiz ve savcılarımız kılı kırk yararak tüm yazılı ve görsel arşivi tarıyor ve 28 Şubat suçlularını tespit ediyor. Bildiğiniz gibi 5. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından “28 Şubat askerî darbe süreci” öncesiyle ve sonrasıyla kriminal bir dönem olarak kabul edildi ve o dönem darbeye destek verdiği somut olarak tespit edilen tüm gazetecilerin de TCK 312 kapsamında suçlu olduğu hukuken sarih hâle geldi.
30 Haziran 1996’dan 18 Haziran 1997’ye kadar olan süreç içinde TSK’yı darbeye teşvik ve tahrik eden ya da yasa dışı eylemleri öven ve alkışlayan her kişi suçludur. Refah-Yol’un devrilişinden AK Parti’nin iktidara geldiği 18 Kasım 2002’ye kadar olan süreç de “askerî ara rejim” dönemi olarak kabul ediliyor ve savcılarımız tarafından bu dönem de ikinci bir dosya olarak dikkatle inceleniyor. 28 Şubat süreci döneminin suç yazılarına tipik bir örnek geçenlerde de ifade ettiğim gibi 3 Mart 1997’de Hürriyet gazetesinde Fatih Altaylı’nın kaleme aldığı, İslami yaşam tarzına sahip insanlarımızın sokaktan yaka paça toplanması yönündeki 28 Şubatçı propagandadır: “Kendime yeni bir iş buldum. Bundan böyle kılık kıyafet kanununa aykırı olarak dolaşanları, kolundan tuttuğum gibi karakola götüreceğim. Evlerini polise göstereceğim. Otomobilde görürsem plakalarını alıp bildireceğim. Yapılan işlemi savcılığa kadar takip edeceğim. Yok yok savcılıkta da takip edeceğim.”
28 Şubat darbe sürecini destekleyen ve dönemin bir başka Hürriyet yazarı olan Serdar Turgut’un, 12 Eylül 2003 tarihinde Akşam gazetesinde iken yazdıkları 28 Şubat medyası olarak işledikleri suçların itirafıdır: 
“Biliyorsunuz postmodern, bir yönüyle içi tamamen boş olan bir şeyin tamamen doluymuş gibi gösterilmesi sanatıdır da. 28 Şubat da öyle oldu aslında. 28 Şubat’ta yapılabilirlik şartları yoktu. Bunu askerler de bütün basın da biliyordu. Yapılabilirlik şartları olmadığından dolayı, biz (medya) mecburen devreye girdik ve postmodern şaheseriyle işi bitirdik.”
Sevgili okurlarım darbeci general Erol Özkasnak’ın “Postmodern darbe yaptık” itirafıyla Serdar Turgut’un itirafı aynı mahiyettedir. İkisi de suç ikrarıdır. Turgut 28 Şubat darbesini medya olarak kendilerinin yaptığını itiraf ediyor. Aynı şekilde 28 Şubat 1997 muhtırasından bir gün sonra Kanal D Haber’de günün yorumunu yapan dönemin Milliyet Başyazarı Güneri Cıvaoğlu da çok açıkça TCK 312’yi ihlal ediyor. Şu alenen darbeyi teşvik ile tahrik eden ve meşru hükûmete saldıran sözlere bakın okurlarım:
“Genelkurmay’da bugün tarihî bir brifing verildi. Durum gerçekten vahimdir. Silahlı kuvvetlerin artık iyi bildiğimiz ve yaklaşık onar yıllık aralıklarla karşılaştığımız iç hizmet yasası bağlamında laik cumhuriyeti korumak ve kollamak üzere durumdan vazife çıkarmak söylemi anlamlı bir mesajdır. Türkiye Refahyol adlı bu bitli yorganı artık sırtında taşıyamaz.”
Cıvaoğlu, başyazar olarak hükûmetin darbe ile indirilmesine böyle destek verirken Milliyet gazetesi de Derya Sazak’ın yönetiminde 28 Şubat’ın yayın organlarından biriydi. Bu konuda sadece o dönemki Hürriyet ve Sabah’ı suçlamak adalete aykırıdır. 28 Şubat’tan birkaç gün sonra 5 Mart 1997’de Milliyet’in birinci sayfasında manşetin hemen altında “Kur’an Kursu’nda Ürküten Yemin” başlığıyla yer verilen tamamen 28 Şubat imalatı yalan haberi manşet yaparak suç işleyen Derya Sazak’tır. Yine 12 Haziran 1997 tarihli Milliyet’in manşeti “Ordudan Son Uyarı” şeklindeydi ve askerî darbe tahrik ediliyordu. O günkü Milliyet’in birinci sayfasında, Derya Sazak’ın “Tek tarih vermediler” başlıklı yazısı kocaman gösterilmişti. Sazak skandal yazısında darbeyi şöyle teşvik ediyordu: 
“Ordu, İslamcı sermayenin yükselişinden de hayli rahatsız. Cezayirleşme süreci de, askerler açısından ürkütücü ve katlanılamaz bir durumdur. Özetle, Ordu’nun bu hükûmetle ilgili rahatsızlığı giderek artmaktadır. Genelkurmay karargâhındaki brifing muhtıra ötesi bir niteliğe dönüşmüş ve ‘Bu defa işi silahsız kuvvetler çözsün’ diyen askerler Türkiye Cumhuriyeti’ni koruma ve kollama amacıyla ‘silah kullanmaktan’ söz etmişlerdir. Eh, artık bunu da anlayan çıkmayacaksa pes doğrusu.”
28 Şubat askerî darbesi açık seçik bir medya operasyonudur. Savcılarımızın elindeki dosyalarda bu yazıda ifade ettiğim gibi yüzlerce kanıt daha vardır. Gazeteciler sadece darbeyi alkışlamamış, bizzat darbeyi gerçekleştiren aktör olmuştur 28 Şubat’ta. Gazeteciler darbeyi teşvik etmiştir, hatta tahrik etmiştir ve bu ağır suçtur. Ankara’daki savcılarımız ve hâkimlerimizin ifade ettiği gibi darbe insanlığa karşı işlenmiş suçlar kapsamında olduğu için hiçbir surette zaman aşımı yoktur. Darbeci gazetecilere 28 Şubat soruşturması kapsamında operasyon yakındır ve milletin kahir ekseriyeti de hararetle bunu istemektedir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.