Yeni sistem "Başkanlık"

A -
A +
İki gün önce Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ın yemin etmesiyle yeni sistem başlamış oldu. İlhan Kesici'nin dediği gibi aslında bu Cumhuriyetimizin 3. dönemi. 1923'te ilan edilen Cumhuriyetimizde 1950'ye kadar olan tek partili yönetim 1. dönem, 2018'e kadar olan parlamenter yönetim 2. dönem, 9 Temmuz 2018 itibariyle başlayan Başkanlık sistemi de 3. dönem... Yeniden hayırlı olsun.
Artık yepyeni bir dönem başladı ve bunun meyvelerini almaya başlayacağız. Yeni sistemin en önemli özelliği bürokrasinin azlığı ve icra yönünün kuvvetli olması. Bakmayın siz başkasının ne dediğine, bürokratik oligarşi çok güçlüydü ve size iş yaptıramayabiliyordu. Tayyip Erdoğan güçlü kişilik olduğu için çoğu şeyi başardı ama Erdoğan bile haklı olarak bürokrasiden şikâyet ediyordu. Avrupa'da görüyorsunuz çoğunda parlamenter sistem var ama bakanlar istifa ediyor. İşler yavaş gidiyor. Hükûmetler kurulamıyor. Sıkıntılar aşılamıyor.
Türkiye Cumhuriyeti'nin yeni sisteminde işlerin ne kadar hızlı aktığını hep birlikte göreceğiz. Yeni kabine de bu bakımdan çok önemli. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu teröristlere göz açtırmayan biri. Yerini korudu ve teröristler şimdi korkudan ne yapacaklarını bilemiyorlardır. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da çok iyi bir bakan. Tecrübesi, dünyayı tanıması ve sağlam ilişkileriyle başarısını sürdürecektir.
Ekonominin başına Berat Albayrak geldi. Ekonomide sıkıntılar malum. Şimdi gözler en çok Berat Bey'in üzerinde olacak. Akbabalar başarısız olsun diye bekliyor ama Enerji Bakanlığı'nda muazzam işler yapan Albayrak ekonomide de farkını ortaya koyacaktır. Kabine açıklandığında algıya oynayanlar hemen kara propagandaya başladı ama nafile. Sayın Albayrak farkındadır fakat hatırlatmakta fayda var: Batı ekonomileri de üzerine çok gelecektir. Yabancı medya organları, hakkında çeşitli tezviratlar yapacaktır.
Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar oldu. Bana göre en iyi tercih Sayın Akar'dır. Askeri tanıması, orduyu bilmesi işleri daha çabuk çözmesine yardımcı olacaktır. Aynen Berat Bey'de olduğu gibi Sayın Akar'ın da üzerine çok geleceklerdir. Zaten hep gelmiyorlar mı? Onlar buna alışkın. Başkan Erdoğan'ın sürpriz dediği tam da buydu işte.
Adalet Bakanımız Abdülhamit Gül de çok kıymetli bir isim. Sakin, mütevazı, işinin hakkını veren bir bakan. Adalet mekanizmasının daha da yerleşmesi için Sayın Gül de elinden geleni yapıyor...
Diğer bakanlarımızı ise zamanla görüp tanıyacağız. Hepsi başarılı olacaktır. Hepsinin omzunda büyük sorumluluklar var. Bundan sonra şikâyet etme hakkı da yok. Türkiye'yi yeni sistemde şaha kaldırmak zorundalar. Hedef, millî gelirin 5 yılda 1 trilyon doları geçmesi olmalı. Silah sanayinde daha da gelişme sağlanmalı. Uzun menzilli füzeler, nükleer silahlar yapmalıyız. Millî Eğitimde bir düzen sağlanmalı. Millî Eğitim, AK Parti'nin en başarısız olduğu alan. Eğitim yaygınlaştı ama saygınlaşmadı. Yeni bakan bunu mutlaka sağlamalı...
 
 
Muharrem İnce'nin Fuat Uğur'a yaptığı terbiyesizlik!
 
Bir siyasetçinin kendisi hakkında haber yapıldığında, yazı yazıldığında takınacağı tavır çok önemli. Onun tıynetini göstermesi bakımından da bir mihenk taşıdır. Fuat Uğur seçim gecesi Muharrem İnce'nin nerede olduğuyla ilgili bir yazı yazdı. Şimdi bu yazıdan sonra ne olması gerekiyordu? Muharrem İnce, "Fuat Uğur'un yazdıkları doğru değil" derdi. "Bu bilgiler, istihbarat yanlış, ben şuradaydım" diyebilirdi. Yalanlayabilirdi Uğur'u.
Ama öyle yapmadı İnce. Peki ne yaptı? Fuat Uğur'a ağza alınmayacak küfürler etti. Gazeteci bozuntusu, namussuz, şerefsiz dedi. Saydırdı da saydırdı. İşte bu kafanın iktidara gelirse kendilerinden olmayanlara neler yapacaklarının garantisi bu hareketlerdir. Adam bildiğin küfrediyor. Asla iktidara gelemeyecekler ama gelirlerse ne olacaklarını görün.
Ben yurt dışında olduğum için tartışmaları dönünce inceledim. İnce'ye şunları soralım madem: Hani seni ABD'den arayıp FETÖ lideri terörist Gülen'i doğru düzgün istemediler diyen Amerikalı kim? Açıkla da bilelim. Hâlâ açıklamadın.
Selahattin Demirtaş'a af istedin, sonra istemedim dedin. Büyükelçiler meselesinde bir dediğin diğerini tutmadı. Daha bunları artırabiliriz. Gelelim esas diğer meseleye. Yani Fuat Uğur'a peki kim sahip çıktı? Uğur'un sahip çıkılmaya ihtiyacı yok ama insan bir ses duymak istiyor.
Karşı mahalleden bir gazeteciye "hişt" dense AB açıklama yapıyor. Dönüp baktım Uğur'a Fatih Selek ve Mehtap Yılmaz dışında tek destek yok. Siyasileri zaten geçtim. Fuat Uğur'un yazdığı "Bizim taraftaki kronik körleşme ve olası sonuçları" yazısını dostlar alışverişte görsün kabilinden paylaşmışlar. Bazıları paylaşmaya da uygun görmemiş. Başkasının paylaştığını paylaşmış.
Milletin adam yerine koymayıp seçmeye bile tenezzül etmediği bir tip beni, "dilimi kesmekle" tehdit etmişti. O zaman da, başka zaman da, diğer zamanlarda da ses eden yoktu. Ben kendi adıma alışkınım.
Peki Fuat Uğur'un arkadaşları nerede? Ortada yoklar. Bizim medyada rezonans (etki gücü) oluşturan birkaç kişi var. Karşı taraf onları yemek için uğraşıyor. Kendileri etki oluşturamayanlar, etki oluşturanlara hasetle bakıyor. Durum sadece budur...
Ve herkese adilce soruyorum: Son birkaç yıldır bu kadar kendini riske ederek çalışan kaç kişi var? Kıskançlık kötü bir hastalıktır ve günahtır. Hatırlatmak istedim.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.