Sandıkla darbeyi aynı cümlede kullanmak

A -
A +
Hiç unutmuyorum 28 Şubat'ın en hararetli zamanlarıydı. Dönemin darbe yanlısı gazetecileri Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu'na Fazilet Partisi Genel Başkanı seçilen Recai Kutan'ı sormuşlardı. Normal bir demokraside gazetecilerin Recai Kutan'a Hüseyin Kıvrıkoğlu hakkında, "Ne düşünüyorsunuz?" diye sormaları gerekirdi. Çünkü biri seçilmiş diğeri atanmış kişidir. Önemli olan milletin seçtiği kişilerdir. Çünkü halk hesabı seçtiği kişilerden sorar, atanmış memurlardan değil.
18 Mart 1999 tarihli Hürriyet gazetesinde manşet şuydu: "Paşadan Kutan'a Yanıt Yok." Haberi okuyalım: "Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu, FP Genel Başkanı Recai Kutan'ın kendisine gönderdiği mektubu yanıtlamayacak. Kutan, mektup göndererek, parti programıyla ilgili yürüttükleri hazırlıklar çerçevesinde, orduya ilişkin bölümün yazılmasında Genelkurmay'ın da görüşlerini almak istediklerini belirtmişti. Bu mektupta ilgili bölümün ‘iş birliği içinde’ oluşturulması rica ediliyordu. Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu, Hürriyet Ankara Temsilcisi Sedat Ergin'in bu konudaki sorusuna şu karşılığı verdi: Böyle bir mektubun gönderildiğini ben de basından öğrendim. Fakat bugüne dek karargâhım böyle bir konuyu bana arz etmediğine göre, fazla önemsenecek bir tarafı olduğunu zannetmiyorum."
28 Şubatçı Sedat Ergin mantığıyla bakarsanız Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu için Recai Kutan önemsiz bir adamdı. Ciddiye alınacak bir tarafı yoktu. Orduyla ilgili parti programını hazırlayan Fazilet Partisi, Genelkurmay'a görüş sormuş. Öyle ya koskoca Paşa, seçilmiş Recai Kutan'a cevap veremezdi. Kutan da kimdi? 28 Şubat'ın 1 numaralı destekçisi Hürriyet'te aynı tarihlerde şöyle bir haber de vardı. Recai Kutan tokalaşmak için elini uzatmış ama Kıvrıkoğlu tarağını çıkarıp saçını taramıştı. Kutan'ın eli havada kalmış. Gazeteler mutluluk içindeydi. Paşa, FP liderini sallamamıştı!
O günlerden bugünlere köprünün altından çok sular aktı. Tayyip Erdoğan'ı yok etmek için her şeyi yaptılar. Şiir okudu diye içeri attılar. Refah Partisi kapatıldı. Rahmetli Erbakan Hoca siyasi yasaklı oldu. Sonradan kurulan Fazilet Partisi de kapatıldı. Müslümanlara, muhafazakârlara, dindarlara kan kusturuldu. Eğitim hakları elinden alındı. İş adamlarına, MÜSİAD'a hayat dar edildi. Daha neler neler. 28 Şubat'taki zulmü yazsak bitiremeyiz...
Peki tüm bu keşmekeşin, vicdansızlığın üzerinden nasıl çıktık? Seçimlerle ve sandıkla. 2002'de AK Parti milletten aldığı büyük destekle yola çıktı. 2007'de e-Muhtıra yedi, 367 garabetiyle karşılaştı. Eşi başörtülü olan Çankaya'ya çıkamaz dendi. 2007 seçimlerinde AK Parti yüzde 47 ile rekor oy aldı. 2008'de kapatma davası açıldı. Askerî vesayet hep Demokles'in kılıcı gibi havada asılı kaldı. 2010 referandumu ve 2011 seçimleriyle bunlar da aşıldı.
Sonra FETÖ'cü teröristler çıktı. 2014 yerel seçimleri, 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle bunlar da aşıldı. 7 Haziran seçim sonuçlarıyla PKK iyice hortladı ama devletin kararlılığıyla bu terör örgütü de ağır yenilgi aldı. 1 Kasım seçimleri de milletin devletin yanında olduğunun göstergesiydi.
Derken 15 Temmuz oldu. Sistem değişti, millet bunu da onayladı. Yeni sistemin ilk seçiminde Türk milleti Erdoğan'ı ilk Başkan olarak seçti. Cumhur İttifakı çoğunluk oyu aldı. 31 Mart yerel seçimleri oy bakımından Cumhur İttifakı'na tam desteği onayladı. Ekonomik sıkıntının olduğu bir yerde yüzde 53'e yakın oy müthiş bir oydur.
İlerleyen zamanlarda da sıkıntılar yaşayacağız. Terör örgütleri gene harekete geçecektir. Anti-demokratik uygulamalar pratiğe dökülmek istenecektir. Bunların hepsini aşacağımız tek yer seçim ve sandıktır. Millî iradenin kuvveden fiile geçtiği mecra sandıktır. O yüzden sandıkla darbeyi aynı cümlede kullanmak abesle iştigaldir. Sandıklar üzerinden darbe yapıldı gibi abuk subuk cümlelerin kimseye faydası yoktur. Seçimler şaibeli demek stratejik anlamda ileride bize zarar verecek bir ifadedir. Şamil Tayyar'ın dediği gibi, "Seçim sandığı için darbe, tuzak, işgal, proje gibi ifadelerle demokrasi kavramının içini boşaltmak, bu ülkeye yapılacak en büyük haksızlıktır."
Başkan Erdoğan'ın dediği gibi seçmene küsülmez. Hatayı kendimizde aramalıyız ve oy kaybedilen yerlerde iyi sorgulama yapılmalı. İstanbul seçimleriyle de ilgili YSK'nın vereceği her karara saygılı olmak zorundayız. YSK seçime gerek yok kararı alırsa "YSK zaten FETÖ'cü dolu" denmemeli, YSK seçim tekrar edilsin kararı çıkarsa da "Yargı hükûmetin emrinde" denmemeli.
Demokrasilerde sıkıntılı anlarda tek çıkış yolu seçimler ve sandıktır. Seçimle darbeyi, sandıkla gasbı aynı cümlede kullanmak bile tehlikeli. Milletin kararını saygılı olmak zorundayız. İstemediğimiz sonuçlar çıktı diye sandığı kötülemenin kimseye faydası olmaz. Demokrat olmanın birinci önceliği budur.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.