Gazetecilikte ve sanatta samimi ve itibarlı olmak

A -
A +
Ülkemizde hem bedel ödeme kültürünü oturtacağız hem de eğriye eğri doğruya doğru demenin erdemli bir davranış olduğu kodunu yerleştireceğiz.  Çünkü Türkiye’nin ahlakını çürüten iki temel olay var. Birincisi ne yaparsan yap yanına kâr kalma olgusu, yani cezasızlık kültürü. İkincisi de eğriye eğri doğruya doğru demeyerek, inanmadığı şeylerin propagandasını yapma olgusu, yani eyyam kültürü.
Ülke olarak bu iki hastalığımızı da aşmamız lazım. Bu yazıda anlatmaya çalışacağım. Birinciye örnek hem sanatçılar hem gazeteciler arasında ‘dansözlük yöntemi’, yani bir oraya bir buraya yalakalıkla kazançlı çıkma alışkanlığı. İşte bu iktidarın nimetlerinden faydalanmış ve bu iktidar sayesinde serpilmiş sanatçıların biraz rüzgâr ters esti sanıp Türk devletine hemen ihanete kalkışması tipik örnektir.
Bu hadisenin tipik örneklerinden biri halk arasında Recep İvedik diye bilinen Şahan Gökbakar’dır. Ben de okurlarımın uyarıları sayesinde geçmişten beri süren bazı hareketlerini idrak ettim. Yoksa radarımda bir tip değildi. Bu komedyen önce bu iktidarı övmüş, sonra Gezi kalkışmasında rüzgâr ters esti sanıp Başkan Erdoğan aleyhine Haziran 2013’te bir video çekmiş. Kendince iktidar giderse diye önlemini almış. Erdoğan, Gezi terörizmine karşı dimdik durup düşmeyince bu sefer Eylül 2013’te Başkan Erdoğan’ı anlatan bir TV programına katılıp Tayyip Bey’in kendisine ‘Tombişim’ diye hitap etmesinden ne kadar sevindirik olduğunu anlatmış.
Hatta Erdoğan kendisine ‘Tombişim’ dedi diye diyete başladığını da gururla söylüyor Eylül 2013’te. Oysa iki ay önce Haziran 2013’te Başkan Erdoğan’a laf atan videoyu hazırlayan da yine bu Recep İvedik. Aslında bizlerin de bu sanatçı takımının bu dalaverelerini takip etmemiz gerekirdi. Bu rezaletlere rağmen bu tiplerin Tayyip Bey’in bir daha da yanına bile yaklaştırılmaması gerekliydi. İşte yine tarih tekerrür ediyor.
Bunları yapan Şahan Gökbakar şimdi yine rüzgâr ters esiyor sanıp Başkan Erdoğan’a düşmanlık ediyor. Peki şu ana kadar bu adam bu yaptıklarından ötürü bedel ödemiş mi? Bir zerre ödememiş, aksine bu trilyonlar kazanmış. Sinema işletmecilerinden daha fazla para kazanmak için Şahan Gökbakar ve Cem Yılmaz gibiler bu iktidarı arkalarına almışlar. Tayyip Bey hepsine yardımcı olmuş. Başkanımız Erdoğan sayesinde Acun’un sahip olduğu TV8’e tüm o İvedik tarzı filmlerini çok yüksek ücretlerle pazarlamışlar.
Bu iktidara hem düşmanlık edip hem de iktidar nimetlerinden en çok bu Recep İvedik gibiler istifade etmişler. Bunun adı rezalettir. Ne yaparsan yap yanına kazanç kalır dönemi 23 Haziran süreciyle bitmiştir. Halkımızın deyimiyle “yok artık üç kuruşa beş köfte” ey Şahan Gökbakar gibiler. Ne yaparsanız olumlu ya da olumsuz bedelini ödeyeceksiniz.
Bahisleri iki tarafa birden oynamak yok artık. Peki bizim medya âleminin dansöz gibi bir oraya bir buraya oynayan Recep İvedikleri yok mu? Olmaz olur mu? Bir sürü var. Onlar da Gezi ve 17-25 Aralık darbesinde Başkan Erdoğan'ın kellesini istiyorlardı. Sonra en büyük iktidar yalakası oldular. Şimdi rüzgâr döner gibi oldu zannederek yine bir öyle bir böyle oynuyorlar. Aynı Recep İvedik gibiler. Bir zerre bedel ödemediler, ama o dönem bitti.
İşte yine bir başka örnek son yazımda Başkan Erdoğan’a yaptığı düşmanlığı örneğiyle kanıtladığım Hande Fırat hemen korkup bu sefer de kendini affettirip iktidar çevresine yine yaranmak için AK Parti’nin eleştirel milletvekili ve MKYK üyesi Mustafa Yeneroğlu’nu harcamaya kalktı. Tıpkı Sevilay Yılman’ın, sayesinde iş bulduğu Binali Yıldırım’ı bir küçük rüzgârla sattığı gibi.
Sayın Yeneroğlu da bundan böyle kime güvenip kime güvenmeyeceğinin dersini öğrenmiş olur. Ben Mustafa Yeneroğlu’nun bazı görüşlerine katılırım, bazısına katılmam ama bilirim ki Yeneroğlu her zaman samimi ve içten bir siyaset adamıdır. Siyasi hesap yapmaz ve Erdoğan dışında başka oluşumlara göz kırpmaz. Onun siyasi çizgisi her zaman böyleydi. Başkanımız Erdoğan da kendisini bu kimliğiyle çağırdı. Katılın ya da katılmayın Mustafa Yeneroğlu kendi dünya görüşü çerçevesinde tutarlı ve omurgalı adamdır. Ben, AK Parti içinde farklı düşündüğüm yanları olsa bile böyle içi dışı bir mert adamları sever ve sayarım.
Aynı şey yazar olarak üstadımız Abdurrahman Dilipak için de geçerlidir. Dilipak’ın son dönemde yazdıkları dikkatle okunmalıdır. Yazdıklarının önemli bir kısmı tüm AK Parti tabanının hissiyatıdır. Dilipak’ın dünya görüşünde benim katılmadığım hususlar vardır ama bilirim ki Dilipak da inandıklarını yazan, hasbi tefekkür adamıdır. O yüzden hem ben hem tüm muhafazakâr camia kendisine büyük saygı duyar.
Dilipak’a susması için devlet kurumların yönetim kurulu üyeliği ya da başka rant kapıları da açsanız susmaz. Asla da bu mevkileri ve makamları kabul etmez. Yazabildiği kadar inandığını hesapsız kitapsız yazar. Dilipak ve Yeneroğlu’nun samimi çizgisiyle AK Parti içi iktidar kavgalarında yenilen tarafta olduğu için numaradan demokratçılık oynayan gazeteciler karıştırılmamalıdır. Onların samimi olmadığını milletimiz biliyor ve zaten o yüzden son derece etkisiz konumdalar. Ne Dilipak ne de Yeneroğlu’nun AK Parti içi rant ve iktidar savaşlarıyla işi olmaz. Fakat Karar gazetesi çevresi ile Yeni Şafak’tan kovulan Kemal Öztürk ve benzeri gibilerin yazdıkları tamamen AK Parti içi iktidar savaşlarıyla alakalıdır. Milletimiz de bu gerçeği bildiği için bakın hepsini toplasanız bir Abdurrahman Dilipak kadar ses getiremiyorlar.
Adaletli olmam gerekirse AK Parti içi iktidar kavgalarının motivasyonuyla yazan hiçbir yazarın şu an kamuoyunda tesiri kalmadı.
Yani aslında her tarafı ilgilendiren bir problem ile karşı karşıyayız. Mesela şu an yenilmiş tarafı Erdoğan çağırıp makam verse anında onların da zıt oldukları diğerleri gibi konuşacağına emin olabilirsiniz. Zaten bu hakikati bizim muhafazakâr camia bildiği için Karar gazetesi çevresi ve benzerlerinin doğru söyledikleri yerde bile sözlerine itibar etmiyorlar. Bu adamlar medyada güçlü konumdayken nerdeyse diktatörlük düşüncesini savunacak tarzda yazıları arşivde duruyor. Odatv de bu tür
tiplerin dönüp CHP’yi desteklemey başladıklarını haber yapmış. Gülünç bunlar.
Şu an Külliye’den telefon gelsin bu "sözde İslamcılar" hepsi birden Ekrem İmamoğlu’na dümdüz gitmeye başlarlar. İşte gerçek anlamda İslamcı bir münevver olan Abdurrahman Dilipak’ın bunlardan farkı budur. Yazdıkları doğru olur, yanlış olur ama Dilipak inandığını yazar. McKinsey olayı da bunun örneğiydi. Bana göre orada duruşu yanlıştı ama kendi içinde tutarlı duruştur. Dilipak’tan beter anti-Amerikan kimi yazarlar ise sırf öyle gerektiği için inanmadan McKinsey militanlığı yaptılar ve Başkan Erdoğan’ın duruşuyla ters köşe yattılar. İnandığını ve gördüğünü kalpten yazan adam millet nezdinde de itibarlıdır. Kalpten gelen sözler, kalbi olanlar muhakkak herkesi etkiler...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.