Nazarlık haber!

A -
A +
Fıkra bu ya! Adamın biri tükenmişlik sendromuna yakalanmış. Çok mutsuzmuş. Seyahate çıkmış, evini, arabasını değiştirmiş yine de mutlu olamamış. Son çare psikiyatristin kapısını çalmış. Doktor adamı dinlemiş, dinlemiş ama derdini anlayamamış. Son olarak "Hangi gazeteyi okuyorsunuz" diye sormuş. Adam, "Sözcü" demiş. Doktor teşhisi koymuş: "Derhal o gazeteyi bırak. Mutsuzluğun kaynağı o." Sözcü'ye, Cumhuriyet'e, paralel medyaya baksan ülke yangın yeri. Yazacak tek satır olumlu şey yok. Her gün ülkenin battığını, ekonominin kötüye gittiğini, terörün azdırıldığını yazan, 'Nerede bu devlet?' diye manşetler atan Sözcü, Başbakan Davutoğlu bırakma kararı alınca ardından şu methiyeyi düzdü: "Döviz düşmüştü. Büyüme iyi. Terörle mücadele sürüyor. Bu değişikliğe ne gerek vardı?" Sözcü, Davutoğlu'nun hakkını ilk defa teslim etti, ama giderayak! Şaşırdık mı, hayır. Çünkü muhalif basının tarihi, bu tür örneklerle dolu.   Manşetlerden geriye…   AK Parti'nin ilk yıllarında Erdoğan'ın yakın çevresinde genç bir danışman kadrosu vardı. Ahmet Davutoğlu, Ömer Çelik, Nabi Avcı, Ömer Dinçer, Egemen Bağış, Yalçın Akdoğan... Erdoğan, hepsini de bakanlık koltuğuna taşıdı. Malum medya, bu isimlerden özellikle ikisini haber yapar, bunların Erdoğan’ın arkasındaki gizli aktörler olduğunu yazardı. İkisi de akademisyen kökenliydi. Ahmet Davutoğlu ve Ömer Dinçer. Davutoğlu Türkiye'nin eksenini doğuya kaydırmakla, Dinçer irtica ile suçlanır, manşetler üzerinden güç odaklarına şikâyet edilirdi. Davutoğlu büyükelçilikten dışişleri bakanlığına, oradan da başbakanlığa kadar uzandı. Türk dış politikasına damga vurdu. Geçen hafta da görevi bıraktı. Dinçer ise müsteşarlık ve Milli Eğitim Bakanlığı'ndan sonra aktif siyasetten ayrıldı. Şimdi İstanbul Şehir Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanlığı yapıyor. Haftada bir gün de Habertürk gazetesinde yazıyor. Davutoğlu, üniversiteye dönmeyi planladığını ama AK Parti'nin kapatılmak istenmesi üzerine karar değiştirdiğini söylemişti. Şimdi o düşüncesini uygular mı yoksa aktif siyasete devam mı eder? Zaman gösterecek.   Nazarlık haber!   Mazi Kuşun Kanadında   Hatırla Sevgili, Çemberimde Gül Oya, Öyle Bir Geçer Zaman ki, Ben Onu Çok Sevdim... Yakın geçmiş hakkında çekilen diziler bunlar. Birincisi 68, ikincisi 40, üçüncüsü 120 bölüm sürdü. Üçü de çalkantılı dönemleri sol bir bakış açısıyla ve bir dönem marjinallerinin propagandasını yaparak işledi. Adnan Menderes'in dramını anlatan "Ben Onu Çok Sevdim" ise ilgi görmedi ve 15. bölümde bitti. TRT1'de "Sevda Kuşun Kanadında" diye bir dizi başladı. O da bir yakın tarih çalışması. Dizide Necip Fazıl, Necmettin Erbakan, M. Zahid Kotku Hocaefendi kendi gerçek kimlikleriyle canlandırılıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan da “Kasımpaşalı” lise öğrencisi olarak boy gösteriyor. Hikâyede, İmam Hatipli bir gencin, solcu bir kıza duyduğu aşk üzerinden 1970'li yıllar anlatılıyor. Senaryoda tanıdık unsurlar var: ABD, derin devlet, ajanlar, abisini satanlar, arkadaşının kardeşine âşık olanlar… Solcuların hikâyesini izleyici hep izledi. Bu sefer, meseleye MTTB’li zaviyesinden bakıyoruz. Üstelik devlet kanalında. Bu, bir ilk ve beklenti büyük. Ama aklı kurcalayan şeyler var. Mesela, hikâye 1970’te geçiyor. (Başrol oyuncusu) Arif üniversiteye kayıt yaptırıyor. Yaşı en fazla 19-20 olmalı. Türkçe ezan tartışmaları sırasında babası vuruluyor. O sırada 8 yaşlarında bir çocuk. Türkçe ezan garabeti 1950’de kaldırıldı. O halde Arif, 1942 doğumlu olmalı. Öyleyse, 28-30 yaşında üniversitede ne işi var? Yani mesaj kaygısı kurgunun önüne geçmiş. İzleyiciyi ters köşeye yatıracak şeyler bekliyoruz.   Onları da solladı...   Hürriyet'in İmam Hatip kökenli yazarı Ahmet Hakan köşesinde "minber"i "mihrap" diye yazdı. Tabii ertesi gün özür diledi. Bizim medya din cahilidir. Ahmet Hakan, Hürriyetçilere bir şey öğretir diye umuyorduk ama o, onları da solladı!   Nazarlık haber!   Ateş düştüğü yeri yakar   Serseri roketlere 4 ayda 20 kişiyi kurban veren Kilisliler, gazetelere boy boy ilan verip medyaya isyan etti: "Biz haberlerde alt yazı, iki haber arasında bir kare değiliz"... Gazeteciler haberi yapıyor, ilk defa gerçek anlamda ateş ise düştüğü yeri yakıyor.  
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.