Altanlar ve Daltonlar

A -
A +

Gezi olaylarından altı ay kadar önceydi. Ahmet Altan, Taraf’ın genel yayın yönetmenliği görevinden istifa etti. Gazetenin sahibi Başar Arslan’a göre ‘çok önemli işler yapmış, yorulmuştu’ artık… 45 gün sonra yerine Oral Çalışlar geldi. Ne var ki o da üç ay geçmeden 24 yazarla birlikte istifayı bastı. Çalışlar, olayı çözüm sürecine yönelik bir operasyon diye yorumlamıştı.
15 Temmuz’dan sonra kafasındaki flu alanlar berraklaşmış olmalı ki, Posta’da o süreci hatırlattı.
Kendisiyle istifa eden 24 yazardan ikisi (Emre Uslu ve Mehmet Baransu) imzasını birkaç saat sonra geri çekmiş. İlerleyen günlerde Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı, Oral Çalışlar’ı yemeğe çağırmış “Operasyonun arkasında cemaatin olmadığını Zaman’a anlat” diye baskı yapmış. (Bu iki gazetenin acayip bir ilişkisi vardı. 17 Aralık’tan sonra Zaman’da boy boy ‘Taraf’a abone olun’ ilanları çıktı. Bir gazetenin başka bir gazetede ilanı, basın tarihinde belki görülmüş şey değildi).

Altanlar ve Daltonlar
Çalışlar yazısında ilginç bir anekdot paylaştı. Baransu, bir iş adamı aleyhinde (muhtemelen şantaj için) eski bir dosyayı yayınlatmak istemiş. Çalışlar kabul etmemiş. Ama görevi bırakmasını müteakip manşetten yayınlatmış. Arşivi tarayınca hatırladım. Haber, Milliyet ve Vatan’ın patronu Erdoğan Demirören hakkındaydı. Baransu iki gün yazmış; hatta bahse konu olay, 80 ihtilali döneminde geçtiği için Genelkurmay’dan bile belge almıştı. İmzalı belgeyi veren kimdi biliyor musunuz? Dönemin Genelkurmay Adli Müşaviri Muharrem Köse. Yani 15 Temmuz kalkışmasını planlayan albay.
Geriye bakınca taşlar yerine bir bir oturuyor. Geçmişte bu çetenin operasyonuna muhatap olanlar bile gözünü daha yeni açıyor. Ve Tarafçılara “Gazetecilikten tutuklanmadılar” manşetini iade için daha çok malzeme çıkacağa benziyor.

Altanlar ve Daltonlar

Başbuğ, Dalan ve Boğaz’da bekleyen tekne...

Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un Ahmet Hakan ile CNN Türk’te yaptığı söyleşi kitap olmuş. İsmi “15 Temmuz öncesi ve sonrası”. Kapakta Başbuğ’un Kuleli Askerî Lisesi önünde çekilmiş fotoğrafı var. Başbuğ’un ismi, anlattığından daha değerli olmalı ki (diğer kitapları böyle değildi) daha büyük puntolarla dikkatlere sunulmuş. Belli ki burada bir yayıncılık kurnazlığı var. Her neyse…
Kitabın tarzını okuyunca aklıma Bedrettin Dalan geldi.
Başbuğ Paşa, Ergenekon davasında 26 ay hapiste kaldı. Aynı davada yargılanan hatta ismi “1 Numara”ya bile çıkan Dalan ise yurt dışına kaçtı. Dava bitip Türkiye’ye döndüğünde “Türkiye’de İrtica ve Cemaat Kuşatmasında Eğitim isimli kitabımda 20 yıl önce her şeyi anlattım” dedi. Kitabı internetten bulup aldım. Merak ettim ne anlatmış diye. Meğer kitap dediği 28 Şubat döneminde katıldığı televizyon programının deşifresiymiş. Açıkçası çarpıcı bir şey bulamadım. Asıl çarpıcı satırları 15 Temmuz’dan sonra Doğu Perinçek’in gazetesine verdiği röportajda okudum. Dalan, Bostancı sahilinde -her ihtimale karşı- bir tekne bekletiyormuş. Kalkışmayı duyar duymaz atlayıp Marmara’ya açılmış. Moda Deniz Kulübü’nü basmaya gelen helikopterler başında uçuşurken çok korkmuş. “Bana mı geldiler” diye düşünmüş… Millet kalkışmayı püskürtünce sahile geri dönmüş.

Ekranlardaki eski Türkiye

Ergenekon ve Balyoz davaları başlayınca medya olarak alkışladık. Anlı şanlı paşaların içeri alınması bizi rahatsız etmedi. Çünkü askerler 28 Şubat’ta dindarlara ağır bir travma yaşatmışlardı ve hâlâ parmak sallıyorlardı. Bu yüzden öfkeliydik. Askerî vesayetin bitirilmeye çalışıldığına inanıyorduk. Oysa FETÖ, suçlu suçsuz torbalara dolduruyor, kendi büyük darbesini mayalıyordu.
Şimdi zulümlerin en adisini yapan FETÖ’nün temizlenmesini alkışlıyoruz. Yine öfkeliyiz.
Pekiyi… Ya geçmişte olduğu gibi suçlu suçsuz önüne gelen toplanıyor, kanserli hücreler temizlenirken bünyeyi çökertmek için sağlam dokulara zarar veriliyorsa? 
Cumhurbaşkanı bile “At izi it izine karıştı” diyor. Kurdun kafası dururken, kuyruğunun kılıyla mı uğraşıyoruz acep?

Altanlar ve Daltonlar

Bayramda Dinç Bilgin mesaisi

1946 yılında bir araya gelen gazete patronları, Ramazan ve Kurban Bayramlarında gazete çıkarmama kararı alarak güzel bir gelenek başlattı. Bu günlerde Gazeteciler Cemiyeti’nin öncülüğünde bayram gazetesi basılıyordu. Dileyen burada mesai yapıyor, aynı zamanda mesleki dayanışma sağlanıyordu. Dinç Bilgin, 1992’de gazeteyi bayramda da çıkarmaya karar verdi. Diğer gazeteler dava etti. Ancak Bilgin, Sabah’ın ismini “Yeni Sabah” diye değiştirip bildiğini okudu. Ve 46 yıllık gelenek tarihe karıştı. O günlerden geriye ne Dinç Bilgin kaldı ne Zafer Mutlu ne de o eski Gazeteciler Cemiyeti…
Değerli okurlar biz yine mesaideyiz. Size hayırlı bayramlar...

 

 

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.