Haçı gözümüze sokmuşlar haberimiz yok!

A -
A +
Ders kitaplarındaki skandalları yazmıştım.
Bir öğretmenimiz “Sekizinci sınıf İngilizce kitabının kapağını gördünüz mü?” diye mail atmış.
Açıp baktığımda şoke oldum.
Kapakta havaya zıplamış üç çocuk var. 
Arkaya ise Londra'nın simgelerinden Big Ben’in (Elizabeth Kulesi) çizimi yapılmış.
Kulelerin tepesi, haçlarla doldurulmuş.
Gerçekte kulelerde bu şekilde haç yok.
Peki bu nasıl olmuş?
İki ihtimal var.
Bir: Bilerek, isteyerek, sinsice...
İki: Yayınevi internet sitelerden buldu.
Hangi ihtimal olursa olsun bu bir skandal.
Çocuklarımızın önüne konulan ders kitabında haçın ne işi var?
Hadi yayınevi bir beis görmedi, Talim Terbiye Kurulundakiler hiç mi kontrol etmediler.
Hiç mi rahatsız olmadılar?
Bu garabet hiç mi dikkatlerini çekmedi?
Boşuna “Haçlı ittifakı üzerimize geliyor” demeyin.
Adamlar haçı çocuklarımızın gözüne sokmuş ama bizim haberimiz yok!
Haçı gözümüze sokmuşlar haberimiz yok!
 
Bass’ın özgürlüğü
 
Türkiye’ye veda etmeye hazırlanan ABD Ankara Büyükelçisi John Bass, bir grup gazeteciyi çağırıp açıklamada bulunmuş. Elçilik, Sabah yazarı Hilal Kaplan’ı da davet etmiş.
Ne var ki toplantı sabahı Kaplan’ı arayıp gelmemesini söylemişler.
Bass “Ben” demiş, “Ciddi gazetecilere konuşacağım.”
Kimmiş o “ciddi” gazeteciler, meraklandım.
Ertesi gün çıkan haberlerden listeyi tespit ettim: 
Ceyda Karan (Cumhuriyet)
Barçın Yinanç (Hürriyet)
Verda Özer (Milliyet)
Özcan Tikit (Haber Türk)
Uğur Koçbaş (Vatan)
Candaş Tolga Işık (Posta)
Gonca Tokyol (T24, Sputnik).
Listenin başında Ceyda Karan var. Kandil’in izmaritçisi, ABD sofralarının kemikçisi o.
Geçen sene de Kadri Gürsel ve Aslı Aydıntaşbaş ile birlikte Joe Biden’in masasındaydı.
            ***
Candaş Tolga’nın yazdığına göre ABD Büyükelçisi, toplantıda çok gerginmiş.
Sanki kendi çağırmamış gibi “vaktim dar” diyerek bahane göstermiş ve konuklarına tek bir soru hakkı tanımış.
Meslektaşlarımız aslında gerekenleri sormuş.
Mesela Uğur Koçbaş "PKK ile YPG’nin aynı olduğunu bile bile silah vermek nasıl savunulabilir?" demiş.
Candaş Tolga, "Türkiye, Amerika’nın bölgedeki en büyük ortağı. Ama FETÖ'yü iade etmiyorsunuz. Bu nasıl müttefiklik?" diye sıkıştırmış.
Bass, işine gelmeyene kaçamak cevaplar vermiş…
Yokuşa sürmüş, kıvırmış.
Dilimizi işi bilen selefi Francis Ricciardone da basın toplantısında F. Gülen sorulunca Türkçe'den İngilizce'ye geçmişti.
Bunlar böyle… Elçi gitti. Geriye Bass’ın özgürlük anlayışını ortaya koyan bu utanç toplantısı kaldı.
 
 
İstifalar medyaya da sıçrayacak
 
AK Parti'deki belediye başkanları istifa totosunun talihlisi kim olacak diye beklerken, kabak Abdulkadir Selvi’nin başında patladı.
Trol bir hesap canlı yayında Selvi’ye, Melih Gökçek'in düzmece istifasını okuttu.
Ben aynı saatlerde Ankara milletvekili Aydın Ünal'ı dinliyordum.
Ünal, Cumhurbaşkanına yakın biri. Uzun yıllar metin yazarlığını yaptı. Halen Yeni Şafak’ta köşe yazarı.
Aydın Bey, başkanların gidişini değerlendirirken “İstifalar partiyi ve illeri rahatlatacak. Bu, topluma ve halka yansıyacak. Milletvekili olarak en çok ben rahatlayacağım. Teşkilat yorgun değil ama teşkilatı yoran unsurlar var. 2019’a kadar itham edilemeyecek duruma gelmemiz lazım. Tertemiz çıkacağız halkın karşısına” dedi.
Ve ardından bombayı ortaya bıraktı: “Bu rüzgâr medyada da değişimi zorunlu kılacak.”
Haçı gözümüze sokmuşlar haberimiz yok!
 
Allah diyeni yaşatmazlar
 
Şule Zeybek’in Kanal D’de yayınlanan hafta sonu programına tesadüf ettim.
Konuklardan biri de dizi oyuncusu Gökçe Bahadır idi.
Sunucu “Mütevazı bir ailede doğmuşsun ama özel okulda okumuşsun. Nasıl başarılı oldun?” diye sordu.
Bahadır “Hayat, evren yardım etti. İşlerim yolunda gitti” dedi.
Evren dediği Kenan Evren filan değil haaa.
Kadın “Allah yardım etti” demiyor, diyemiyor.
İnanıp inanmamak kişinin kendi bileceği iş. Git istersen Hindular gibi öküze tap. Kime ne?
Fakat burada farklı bir durum var.
Bizim sanat çevresinde “Allah” diyeni yaşatmazlar, ona hayat hakkı tanımaz, elini havada bırakırlar…
İşte Cumbulgiller…
Evren onlarla dolu…
 
 
Nazlı Ilıcak'ın namazı
 
Bakan çocuğu, milletvekili yeğeniydi.
Bir eli yağda bir eli balda büyüdü. Özel okullarda eğitim aldı.
Medya patroniçesi oldu. Yalılarda yaşadı. Milletvekili oldu. Gününü gün etti.
Şimdilerde 73 yaşında. Demir parmaklıklar ardında temizlik yapmayı öğrenmiş.
"Avluda yürüyüşümü yapıyorum. Plastik su şişelerini doldurup ağırlık çalışıyorum. Ben hiç yer silmedim. Şimdi koğuşumun yerini sopalı bezle silmeyi öğrendim. O kovaların nasıl kullanıldığını bana öğrettiler. Yaşım nedeniyle süpürge yaptırmıyorlar. Kendim saçımı boyuyorum. Sürekli dua ediyorum. Vakte bağlı kalmadan 10 rekât namaz kılıyorum oturarak, dizlerim iyi değil."
Bakırköy Kadın Cezaevinde yatan Nazlı Ilıcak, kendisini ziyaret eden Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç'e bunları anlatmış.
Oysa namazın 12 farzı vardır. Vakit onlardan biridir. Vakitsiz kılınmaz namaz.
Ne diyelim, zamanında öğrenmeyince hiçbir şey bünyede durmuyor...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.