Üniversiteler kendini mi kandırıyor?

A -
A +
Eskiden basında alaylı-mektepli tartışması çok yaşanırdı. Her ne kadar gazetecilik eğitimi veren okulların geçmişi 1950’li yıllara kadar dayansa da, mezunları sahada çok fazla göremezdiniz. Şimdilerde medyada ipi onlar göğüslüyor. Ne var ki sektördeki imkânlar sınırlı. 60’ın üzerinde iletişim fakültesi var. Buralardan her sene 6 binin üzerinde genç mezun oluyor.   Pekiyi bu kadar insan ne yapıyor? İletişim fakültelerinin hocaları, bunu sorgulamak, eğitimin kalitesini tartışmak, medyanın aradığı vasıfları ele almak üzere Kocaeli’de hafta sonu bir çalıştay düzenledi. Toplantıya yurdun değişik yerlerinden 40 hoca katıldı. Medya sektörünün yöneticileri de davetliydi. Bizi de çağırdılar. Fikirlerimizi serdettik. Herkes düşüncelerini samimi şekilde dile getirdi. Açıkçası bazı hocaların söyledikleri çok çarpıcıydı. Konuşulan özelde ‘iletişim’ meselesiydi. Fakat masadaki, eğitim politikamızdı. Bir hocamız “Bizim işimiz bilim üretmek mi, mezunlara iş bulmak mı? Nasıl mühendisliği bitiren kendi başının çaresine bakıyorsa, iletişim mezunu da bakmalı. İyi olan kazansın” dedi. Diğer hocamız fakülte ve öğrenci sayısının haddinden fazla olduğunu, bu durumun motivasyonu düşürdüğünü, umudu kırdığını dile getirdi. Bir başkası “Kontenjanı indirelim diyoruz YÖK kabul etmiyor. Gece bölümlerini kapatalım istiyoruz, bu işten kazanç sağlayan öğretim üyeleri karşı çıkıyor. Oysa çok öğrenci, nitelik problemini doğuruyor. Sağlıklı iletişim kurulamıyor. Seçkin bir yapı çıkaramıyoruz” diye ilave yaptı. Kimi, çocukların Türkçe’yi doğru kullanmaktan aciz olduğunu, bu yüzden sınavların test usulüyle yapılmasının tartışıldığını söyledi. Kimi, yeni neslin ilgisiz, duygusuz ve sonuca odaklı olduğundan şikâyet etti. Kimileri de “Zamanın, teknolojinin ve öğrencilerin hızına yetişemiyoruz. Bugün yazdığınız tezin üç yıl sonra hükmü kalmıyor” diyerek öz eleştiride bulundu. Anlatılanlara göre, zamanında tıp, hukuk gibi gözde bölümlerle yarışan, tamamıyla ‘rafine’ öğrencilerin girdiği iletişim fakültesi, bugün polis ve asker olmak isteyenlere kapı hâline gelmiş. Diplomayı kapan polis akademisine koşuyormuş. Gazetelerin çıkmadığı illerde iletişim fakültesi kurulur mu? Kurulmuş. Bazı vakıf üniversiteleri, işi ranta dönüştürmüş. Afili isimlerle parlattıkları bölümlere öğrenci alıyorlarmış. Düşünün 25 farklı türde iletişim eğitimi varmış. Bu şu demek: Öğrenci ne biliyor olarak o diplomayı alacak belli değil. Farklı fakültelerin altında da ‘iletişim’ bölümü açılıyormuş. Müfredata gelince… En son 1992’de yazılmış. Detaylarda da her okul kafasına göre takılıyor. Hocalar aslında derdi de teşhisi de biliyor. Kontenjanları azaltırsın mesela. Radikal çözüm ararsan çoğu fakülteyi yüksekokula çevirir, sektöre yetişmiş eleman kazandırırsın. Az sayıdaki fakülteye iyi öğrenci alırsın. Ama dertlerini YÖK’e duyurma noktasında çekinceliler. “Nasıl olsa olmaz” diye düşünüyorlar. Her şehre bir fakülte devlet politikası zira. Ama bu manzaradan ne bilim çıkıyor ne yaşadığı toplumu tahlil eden bir iletişim ekolü ne de mesleki beceriyi haiz mezunlar… İlkokullardaki eğik yazı uygulamasından kimse memnun değildi. Öğretmenlere on yıl sonra sordular. Yüzde 80’i olumsuz görüş bildirince de kaldırdılar. YÖK’e duyurulur. İletişim hocalarını dinleyin.   Üniversiteler kendini mi kandırıyor?  
Büyük paralar ufak hesaplar!   Fransız gazetelerinin yazdığına göre, Fransa’daki milletvekilleri 5 bin avro maaşla geçinemiyormuş. İsimleri yazılmamak kaydıyla gazetecilere açıklamada bulunmuşlar. Birisi, “Dışarı daha az yemeğe gidiyorum. Makarnaya talim ediyorum. Eski elbiselerimi çıkardım” diye dert yanmış. Yalan mı abartı mı bilmiyoruz. Bildiğimiz geçen gün de bizim Meclis’te benzer bir tartışma vardı. CHP’li Mahmut Tanal, AK Partili Abdülkadir Akgül’ün milletvekilliği maaşının dışında dört ayrı yerden 75 bin lira aldığını söyledi. Aynı zamanda TESKOMB başkanı olan Akgül de kalktı ve “Rakip çıkmıyor. Ne yapayım millet seçiyor. Başkanı olduğum kooperatifte CHP’li milletvekili arkadaşınız da var. Ben kaliteli adamım 150 alıyorum, ne 75’i” diye cevap verdi. Bizde siyaset Batı’dan farklı yürüyor. Fi tarihi bir arkadaştan, küçük bir şehrin iki milletvekilinin birbirine maaş üzerinden nasıl ‘madik’ attığını dinlemiştim. Vekillerden biri CHP’li, diğeri AK Partili. İkisi de çocukluk arkadaşı. Aynı okulda okumuşlar. CHP’li olan bir gün “Yahu arkadaş Ankara’dan memlekete gele gide bittik. Kaç kilometre yol. Her düğüne katılmak, altın takmak zorundasın. Aldığımız yetmiyor. Gel bir yasa teklifinde bulun, maaşlar artsın. Ben teklif edersem peşinen reddedilir. Partideki arkadaşları ayarlar, sana destek çıkarım” diye öneride bulunuyor. O da ‘tamam’ diyor. Teklif "torba yasa"ya konuluyor ve komisyondan geçiyor. Mesele oylama için Genel Kurula gelince bütün CHP'liler "toz" oluyor. AK Partili vekil hemen telefona sarılıyor: “Neredesiniz? Hani medyadan gelecek eleştirileri birlikte göğüsleyecektik?” Diğeri pişkince cevap veriyor: Her şey sizin hanenize yazılıyor. Bu da bize olumlu yansısın!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.