Zeytin Dalı'nın medya ayağı

A -
A +
Zeytin Dalı Harekâtında 16 günü geride bıraktık. Medyada ilk günler hâkim olan heyecan büyük oranda azaldı. Fakat gazetecilik mesleğinin icrası bakımından ders niteliği taşıyan, farklı bir dönemden geçiyoruz. İletişim teknolojileri muazzam ilerledi. Gelişmeleri savaş oyunu izler gibi anında takip ediyoruz. Kim, hangi cephede; internet üzerinden anlık görebiliyoruz. Teröristlerden temizlenen yerlerden kısa sürede canlı yayın yapılabiliyor. Bir askerin ya da ÖSO mensubunun çektiği görüntüler saniyesinde milyonlarca kişinin eline ulaşabiliyor. Yani sosyal medya geleneksel medyadan büyük rol çaldı. Zamanla yarışılan böyle bir ortamda ister istemez yazılı basın varlık gösteremedi. Bu yüzden gazete manşetleri 'coşku' vermekten, yeni bilgi ve analize geçemedi. Televizyonlar da aynı görüntü ve haberlerle dönüyor.            *** Sur ve Cizre'deki olaylarda Batılı gazetecilerin manipülasyonlarına engel olunamamıştı. Bu gazeteciler teröristlerin ininden yayın yapıyor, onları “özgürlük savaşçısı” diye takdim ediyorlardı. Pekii Afrin operasyonunda devletin iletişim kaynakları süreci nasıl yönetiyor? Sınırda 123'ü yabancı 264 gazetecinin bulunduğu belirtiliyor. Genelkurmay günde iki defa gelişmelerle ilgili basın açıklaması yapıyor. Ancak bölgedeki gelişmeleri sağlıklı bir şekilde duyuracak enformasyon birimi yok. Daha doğrusu iki yerde basın ofisi kurulmuş. Ancak söz konusu birim, akredite kartı vermekten öteye geçmiyor. Oysa orada bulunanların talebi sağlıklı bilgi...            *** Arayıp bölgede bulunan meslektaşlarımızı dinledim. Hiç iç açıcı şeyler söylemediler. Diyorlar ki; "Buraya gelen yerli ve yabancı gazeteciler yönlendirilmiyor. Gelişmelerle ilgili insanların telefonlarına kısa mesaj atmak, e-mail göndermek çok zor olmasa gerek ama yapılmıyor. Her türlü imkân var ancak hiç bilgi paylaşmıyor. Enforme etmeleri gerekirken hükmetmeye kalkıyorlar. Yabancı basını bilgilendirmezsen, özel datalar vermezsen adam aklındakini yazar, başka kaynaklar arar. Sadece AA ile TRT'yi içeri almak doğru değil. Bir de A Haber var tabii. Mesela Show TV muhabirine izin vermişler. Diğerleri feryat edince, muhabir hakkında yakalama kararı çıkardılar. Böyle bir şey olabilir mi?"            *** Doğru söylüyorlar... Operasyon sadece cephede yürütülmüyor ki... Masa da çok önemli... Basın odasına hızlı internet koyacaksın. Birçok dilde bilgi notları hazırlayacaksın. Gazetecileri mutlaka bilgilendireceksin. Yabancı gazetecileri kontrol edeceksin. Kendi doğru kaynaklarınla besleyeceksin. Hedefleri vurduğun çatışma görüntüleri vereceksin. Bu yapılmayınca, sosyal medyadan terör kaynaklarının videoları alınıyor.            *** Savaşın en önemli kısmı psikolojik harekât. Bu sefer teröristlerin sosyal medyada propaganda ve algı operasyonuna izin verilmedi. Yalanlar anında deşifre ediliyor. Mehmetçiğin PKK'lılardan temizlediği yerlerde halka yardım ulaştırdığını yansıtan 'sıcak' görüntüler Türkiye'nin dünyaya gösterilen yüzü oluyor. Ancak iş bunlarla bitmiyor.            *** ABD'nin Irak'a yaptığı 1991 Körfez Harekâtıyla birlikte dünya "iliştirilmiş gazetecilik" kavramını tanımıştı. Bizim iletişim fakültelerinde ABD çıkarlarını savunan akredite edilmiş gazetecilerin ne kadar kötü bir şey yaptığı anlatıldı yıllarca. Oysa medya operasyonun bir parçası... Herkesin bir tarafı var. Zeytin Dalı'nda bu gerçeği net biçimde görüyoruz. Ve Türkiye'nin bunca birikime rağmen bu konuda eksikleri var.     CHP ve kiracıları   1919 yılında Ankara'da bir ev kurulmuş. Harcını halk atmış, çatısını askerler yapmış. Mimari tarzını İttihat ve Terakki'den almış. Kapısına 1927'de "Cumhuriyetçi, Halkçı ve Milliyetçi"; 1931'de "Laik, Devletçi ve Devrimci" tabelası çakılmış. Evde bürokratlar, askerler, toprak ağaları oturmuş. Ama tapusuna 1935'te 'Kemalizm' 1939'da 'Millî Şef' diye yazdırılmış. 1951'de bahçesi zoraki millete açılmış. Ama ahali gönlünü yan sokaktaki Demokratlara kaptırmış. Demokratlar, bahçeden pay almış. Yalnız kalan şef öfkelenmiş. 1960'ta darbeci, 1971'de muhtıracı olup askeri fişteklemiş. Evin küçük oğlu Karaoğlan 'ortanın solu'na kaymış. Evdekiler, 1992'de Deniz'e kürek salmış. Dünyayı seyretmişler "üçüncü yol"a sapmışlar. Bakmışlar olmuyor "yeni sol" deyip çıkmışlar... Az gitmişler uz gitmişler, kâh eline "altı ok"u almışlar, kâh laiklik sopasını... Biri koltuğa kurulmuş, diğerleri yıllarca beklemiş sırasını. Yeniden Kemalizme yönelmişler olmamış. Ulusalcılığa dümen kırmışlar, olmamış. Bir ara açılım yapıp 'çarşaf'a tutunmuşlar, ahali yutmamış. Başka bir çarşaf derdi, Deniz'i kurutmuş. 'İkinci Kemal' çıkmış meydana... O hepsinden merdane... Eve bir kurulmuş, o biçim. Tadilat yapacağım diye kırmış geçirmiş. Ne hatıra bırakmış ortada ne de geçmiş.              *** Atatürkçüler, İsmetçiler, Baykalcılar, ulusalcılar, dönmeler, masonlar... Her dönem bir ekol, CHP'nin kiracısı oldu. Şimdikilerin ismi 'Dersim' ekolü... Ama bunlar galiba kalıcı. Geçmiş olsun...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.