Taciz haberleri ve hassas denge

A -
A +
Bundan beş yıl kadar önceydi.
Karadeniz’de bir ilimizden her gün en az bir-iki tecavüz, taciz, zorla kız kaçırma haberi geliyordu. Oturdum saydım, iki aylık durumu gösteren bir veri hazırladım. Tablo tam bir felâketti.
Bu vahamete dikkat çekmek için bir haber yazmayı planladım. Sonra o şehirdeki okurlarımızı küstüreceğimi düşünerek vazgeçtim.
Ardından o ilin valisini, bakanını, milletvekilini etiketleyip bir tweet attım.
"Yakında ilinizin adı tecavüzcüye çıkacak" mealinde şeyler yazdım.
Ne oldu biliyor musunuz?
O ilin ileri gelenleri seferber oldu.
Basın İlan Kurumu öncülüğünde yerel gazeteler toplandı.
Bundan sonra tehdit, şantaj, taciz ve tecavüz haberlerini girmeme kararı alındı.
Ortak bir açıklama yapıldı. Toplantıda, cinsel suçlara tepki olarak ilkeli bir duruş sergilendiği ifade edildi.
Oysa perde arkasında benim tespitim ve iki üç saatlik bir uğraşım vardı.
Peki bu şehrimizde tiksindirici vakalar bitti mi? Sanmıyorum!
Fakat o günden sonra haberler bıçak gibi kesildi.
Sonra "İyi mi ettim" diye düşünmeye başladım.
Çünkü bu tür vakaları, hiç yaşanmıyormuş gibi görmezden gelmek, alçakların ekmeğine yağ sürmekten başka bir şey değil.
Öte yandan sık sık haberlere konu etmek ve rezilliği en ince detayına kadar yazmak da duymayanlara duyurmak, normalleştirmek, psikopatlara "Başkası da yapıyormuş" diye cesaret vermektir.
O yüzden burada ince bir çizgi var. Onu aşmamak gerekiyor.
Bu mesele ne reyting ne de internette ‘tık’latma malzemesidir.
Medyanın, yol gösterici ve uyarıcı olması lazım.
Aksi hâlde daha çok "Çocuklara cinsel istismar 10 yılda yüzde 700 attı" haberleri yaparız.
 
Bunun adı şeytanlık!..
 
Hocanın biri, beş yıl önce soru üzerine "Asansörde yabancı kadın ile erkeğin yalnız kalması caiz değil" demiş.
Vay, sen misin bunu söyleyen! Malum medyanın her haltı bilen kalemşorları bu sözü hemen dillerine doladılar.
Bir defa din cahilleri yeni duymuş olabilir ama mütedeyyin semtlerde insanlar, bu hususa çok dikkat eder. Bu inanış ve yaşayış tarzıdır. Eleştirmek kimsenin hakkı ve haddi değildir. İnsanları, sırf sizin gibi düşünmüyor diye tahkir etmek de bir tür nefret suçudur.
İkincisi; bazı haysiyetsizler var. Her hafta sulandırılacak bir dinî mesele bulmayı kendine görev addetmişler.
Önceki hafta "Sol elle yemeyi" gündeme taşıdılar. Bu vesileyle koro hâlinde Peygamberimizin sünnetine saldırdılar.
Armudun biri "Yahu kardeşim. Bir kere de 'Haram yemeyin de hangi elle yemek yerseniz yiyin' deyin yahu" diye seslendi.
Başka biri, "Sayın fetvacıbaşı, çocuk yaştaki kızları taciz etmek caiz midir?" diye sordu.
Akıllarınca "Harama, tacize, şiddete ses çıkarmıyorsunuz da sol elle yemeyi dert ediyorsunuz, asansöre kadın erkek binmeyi tartışıyorsunuz" diyorlar.
Kendileri gündeme getiriyor, kendileri tartışıyorlar.
Bu da bir taktik tabii.
Hem tek kalemde bütün dindarları haramzade, tacizci ilan ediyor hem mahalle baskısı uyguluyor hem de dinin kaidelerini hafife alıp, insanların kafasını bulandırmaya çalışıyorlar.
Tek taşla üç kuş vuruyorlar!
 
Bir darbeci geleneği
 
28 Şubat davası karar aşamasında. Dönemin kudretli paşaları son defa hâkim karşısına çıktı. Devrin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı evlere şenlik bir savunma yaptı.
Paşa, asker eliyle kurulan ve milyonlarca kişiyi fişleyen Batı Çalışma Grubunu hiç duymadığını söyledi. Sincan'da tankların yürütülmesinin "rutin bir tatbikat olduğunu” ifade etti.
"Olmayan bir darbeyi olmuş gibi gösteriyorlar. TSK'nın süreçte rolü yoktu" dedi.
Sanki siyasete müdahale eden; bürokrasiyi, yüksek yargıyı, rektörleri, medyayı karargâha çağırıp ayar veren; halkını iç düşman ilan edip 'Üç milyon insan ölse ne olur?' diyen; televizyon kanallarında eli arkasında gezen kendileri değildi. Dün memlekete zulmedenler bugün nasıl da sıkılmadan inkâr ediyor.
FETÖ'cüler de öyle yapmıyor mu?
Bakın 15 Temmuz gecesi Meclis'i bombalayan pilot, savcılıkta her şeyi itiraf etti, sonra inkâr etti.
Ankara Emniyet Müdürlüğünü bombalayan pilot, yakalanınca "bombardımana katıldım" dedi, sonra inkâr etti.
Özel Harekât Dairesini bombalayıp 50 polisi şehit eden alçak pilot, adını bile reddetti.
İnkâr bir darbeci geleneği. Ama yemezler.
Her şey herkesin gözünün önünde oldu.
 
Afrin magazin
 
Futbol turnuvası yapanlar,
Dağa tırmananlar,
Deniz altında bayrak açanlar,
Kardan tank tasarlayanlar,
Başına zeytin dalı kazıtanlar,
Anaokulu bebelerine üniforma giydirenler,
Okullara zarf gönderip yardım toplayanlar,
80'lik ihtiyarlara "Cepheye gitmeye hazırız" dedirtenler...
Ve daha neler neler...
Necip milletimiz Afrin harekâtına desteği magazinleştirmekte sınırlarını zorluyor.
Sokağa çıkıp omuz omuza yürümek, pencereye bayrak asmak, dua etmek, şiir yazmak, mektup göndermek dururken ne gerek bu hareketlere?..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.